Gariptir; ABD ve Avrupa, Ortadoğu’ya yönelik bütün müdahalelerinde aşırı sağcı grupları, söylemleri, propaganda yöntemlerini kullanıyorlar. Irak işgal edilirken de, Afganistan işgal edilirken de, Ebu Gureyb’de insanlara işkence edilirken de, “Haçlı Savaşları” ruhunu ve ırkçı grupların taşkınlığını kullandılar.

Demokrasi ve özgürlükler söylemlerinin altında hep bu yükselen ırkçı dalga vardı. Neoconlar ve İsrail aşırı sağı üzerinden hem Amerika’da hem de Avrupa’da ırkçılığı körüklediler. Irkçı öfke ve kutsal savaş arzusunu hedef coğrafyalara, ülkelere yönelttiler.

Dünya genelinde demokrasi ve özgürlük savaşları olarak propagandasını yaptıkları her girişimin altından ırkçılık çıktı. Yeni bir güç keşfetmişlerdi ve bu gücü emperyal arzuları için kullanmaktan çekinmediler.

Alman ırkçılığını İslam karşıtlığı ile besliyorlar

Gürcistan’da ve Ukrayna’da uyguladıkları Kadife Devrim operasyonlarını da aşırı sağ ve istihbarat teşkilatları üzerinden organize ettiler. Güya, otoriter yönetimlere karşı halkların özgürlük tutkularına öncülük ediyorlardı ama Ukrayna’daki ortakları nedense aşırı sağ gruplar oluyordu.

ABD yönetimi, Ukrayna’da aşırı sağ gruplarla ortaklık kurarken Almanya ve genelde merkez Avrupa ülkeleri, istihbarat teşkilatları üzerinden aşırı sağ grupları örgütlüyor, besliyor, içerideki yabancılara karşı tahrik ediyor, dışarıda ise Alman çıkarları için seferber ediyordu.

Dresden’de geçtiğimiz hafta on beş bin kişi, yükselen “İslam tehdidi”ne karşı yürüdü. Alman halkının yüzde otuz dördü, İslam’ı bir tehdit olarak görüyor. Bu oranın Ortadoğu’daki çatışmalardan, “İslam-terör” propagandalarından beslendiğini sanmıyorum. Bu oranı besleyen Alman derin devleti, istihbaratıdır. Çünkü Alman ırkçılığını İslam düşmanlığı ile besliyorlar.

Ülke içinde Neonazilerin yaptığı bütün cinayetlerin üstünü örten de Alman devletidir. Yüzlerce evin yakılması, insanların öldürülmesi, doğrudan cinayetler gibi, ırkçı eli değen hiçbir cinayet ve suç aydınlatılamamış aksine üstü örtülmüştür.

ABD’de neoconların sistemin merkezine yerleşmesi, İsrail aşırı sağı ile ortaklıklarından sonra ırkçı dalgalar Atlantik'in doğu kıyılarını da vurmaya başlamıştı. Başta Almanya olmak üzere Avrupa, bu ırkçı dalgaları büyük bir misafirperverlikle kabul etti. Bir süre sonra Avrupa, özellikle de Almanya, “İslam’la mücadele”nin bayraktar ülkesi oldu.

Almanya Türkiye’de     operasyonlar yapıyor

Ortadoğu-İslam Kuşağı’ndaki her harekette Almanya merkezi roller üslendi. Hatta Türkiye’nin içişlerine olağanüstü ilgi duymaya, içerideki bazı gruplarla ortaklıklar inşa etmeye, Türkiye’nin iç politikasına doğrudan müdahalelerde bulunmaya başladı. Öyle ki, Alman yönetimi, Türkiye’nin sistemi içinde yürüttüğü normalleşme operasyonlarına tepki verir, bir nevi reaksiyon gösterir, misillemelerde bulunur oldu.

Şaşırtıcı, bir o kadar da çok yakından izlenmesi gereken bir durum bu.

Mesela Gezi olaylarının organizasyon ve yönetiminde Alman istihbaratının, istihbarat bağlantılı kuruluşların, onların Almanya ve Avusturya’da adeta yönettiği vakıf ve derneklerin birebir alakası vardır. Hatta bu olayın, Almanya’nın Türkiye içinde en büyük operasyonlarından biri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Tayyip Erdoğan yönetimini devirmeye yönelik girişimlerin bu açıdan tekrar tekrar gözden geçirilmesinde yarar vardır.

ABD ve İsrail aşırı sağının, bir emperyal yıkım aracı olarak ihraç edildiğini biliyoruz. Son yıllarda buna Almanya da eklendi. O da yükselen, beslenen aşırı sağı bir silah gibi dış operasyonlarda kullanır oldu.

Üçlünün yeni hedefi Putin’i diz çöktürmek

Bu “üçlü”nün son hedefi Rusya. Kendi günahları ile Ukrayna’yı yok ettikleri yetmiyormuş gibi, Ukrayna’yı bahane edip Rusya’yı vuruyorlar. Ağır ekonomik ambargo ile Vladimir Putin yönetimine diz çöktürmeye çalışıyorlar.

ABD ve Avrupa istihbaratının Ukrayna’da yürüttükleri operasyonunun asıl hedefinin Rusya olduğunu düşünüyorum. Her geçen gün daha da ağırlaştırdıkları yaptırımlar üzerinden Rus ekonomisini çökertmeyi, ülkeyi siyaseten zayıflatmayı, ardından benzer bir istihbarat operasyonu ile Rusya’da bir tür Kadife Devrim modeli uygulamayı planlıyorlar.

Putin Rusya’sı yerine Boris Yeltsin Rusyası’nı ikame etmeyi, bir nevi “sarhoş Rusya” oluşturmayı istiyorlar. Rusya Federasyonu’nun nasıl hırpalanacağını varın siz düşünün. Rusya’sız bir Asya’nın elinin nasıl zayıflayacağını, Atlantikçi merkezin nasıl güçleneceğini, meşhur kaynaklar savaşında müthiş bir yağma ve talan başlayacağını varsayın.

Türkiye ve Ukrayna’da bu tarz istihbarat organizasyonlarıyla kitlelerin nasıl manipüle edildiğini, bu ülkelerdeki ahmaklıkta sınır tanımayan bazı kuruluşların nasıl ileri karakol gibi çalıştıklarını, özgürlük ve refah sloganlarını ağızlarından düşürmeyenlerin o zaman şiddeti ve zorbalığı nasıl içselleştirdiklerini görün.

Ülkesini düşünen her lider onların düşmanı

Erdoğan’ı deviremediler. 17 Aralık gibi, son derece sistemik bir müdahale ile bile deviremediler. Anadolu insanı, Türkiye oyunu gördü ve onu boşa çıkardı. Türkiye’nin sesi gür çıktıkça benzer müdahaleler ardı ardına gelecektir. Ama artık bu ülke söz konusu saldırılara bağışıklık kazanmıştır ve bu bileği bükmeleri zor olacaktır.

Şimdi Putin üzerinde oynuyorlar. Erdoğan ile Putin’i bir cephe olarak göstermeye çalışıyorlar. Oysa öyle bir şey yok. Ülkesini, milletini düşünen, yönetilemeyen, boyun eğmeyen herkes onların düşmanı!

Putin’in, Sovyet sonrası ülkeyi toparlaması, gücünü artırması, kaynaklarına sahip çıkması, küresel düzeyde meydan okur bir söylemi dile getirmesi düşman olması için yetiyor.

Ukrayna’da olduğu gibi Rusya’da da aşırı sağcı gruplarla ortaklık kuracaklar. ABD ve Avrupa ırkçıları bu iş için seferber edilecek. İçeride İslam karşıtlığı, yabancı düşmanlığı, mülteci sorunları için kullandıkları bu çevreleri dışarıda da rejim değişikliği operasyonlarında seferber ediyorlar.

Bakalım Putin diz çökecek mi? Rusya’yı nasıl bir gelecek bekliyor? Bu çatışma, bir tür jeopolitik kırılmaya yol açabilir ve Doğu-Batı sınır bölgelerinde bulunun ülkelerde ciddi hareketlenmelere yol açabilir.

Soğuk savaş sonrası aşırı hırs ve açgözlülükle dünyaya saldıran Batı’nın bütün projeleri başarısızlıkla sonuçlandı. Bu gerçek, daha anlayışlı bir küresel düzen ihtimalini ve umudunu ortaya çıkarmıştı. Şimdi görüyoruz ki, bütün o fiyaskolar ders olmamış! Eskisi gibi hırsla, açgözlülükle, saldırganlıkla devam ediyorlar.

Putin’e yönelik saldırıların Ukrayna ile çok da ilgisi yok. Doğrudan Putin ve Rusya’nın kaynaklarına savaş açtılar. Türkiye’nin Rusya ile Batı arasındaki bu restleşmeyi çok yakından ve olağanüstü bir dikkatle izlemesi gerekiyor.

Çünkü, Türkiye’ye yönelik müdahalelerin de devamı gelecek.


(Yeni Şafak'tan)