İroniler cenneti memleketim; bugünlerde hem Avrupa Birliği'nin zorlamasıyla "vicdani ret" kararını tartışıyor, hem de kısa bir süre önce, çok daha büyük bir hakkı, yaşama hakkı elinden alınmış olan er Uğur Kantar'ın bugün görülmeye başlanan mahkemesi nedeniyle, askerdeyken "eğitim zayiatı" adı altında, yaşamları haksız yere ellerinden alınan 20 yaşındaki çocuklara neler yapıldığını konuşuyor.

En azından ben öyle olmasını umuyorum.

Bu nedenle "vicdani ret" hakkında görüş serdetmektense, er Uğur Kantar'ın mezarda biten askerlik hikayesini yazmak istiyorum. Yazmasam ölmem elbette, ama haksızlık karşısında susmuş gibi hissetmenin verdiği hissiyatın ölümden beter olduğunu bilirim.

Bu nedenle bilenlerin bilmesi, bilmeyenlerin ise kesinkes öğrenmesi gerekir bu hikayeyi. Bu bir daha kimsenin başına gelmesin diye... Bir daha insanlar işkenceyle öldürülmesin diye... 20 yaşındaki delikanlılar toprağa girmesin, yakınları bir ömür boyu gözlerinde nem, boğazlarında bir yumruyla yaşamasın diye...

Er Uğur Kantar'ın "öldürülmesi", Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde vuku bulduğu için, davası da bugün orada başlıyor. Dün, Asker Hakları İnisiyatifi, Çağdaş Hukukçular Derneği, Genç Siviller, Helsinki Yurttaşlar Derneği, İnsan Hakları Derneği, Mazlumder ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı ise konuyla ilgili Ortak Basın Bildirisi'ne imza attı.

Okuyalım ve sahibi, arkası, sırtı, dayısı olmayan vatandaşın başına neler gelebilirmiş anlayalım:

"Er Uğur Kantar ne için öldürüldü? Doğrusu Uğur Kantar bir hiç uğruna öldürüldü. Gençliğinin baharında hiç tanımadığı bir memlekete "zorunlu askerlik hizmeti" için gönderilen ve saatlerce güneş altında elleri kelepçeli bir şekilde bırakılıp, ölesiye dövülerek öldürülen Uğur Kantar, Genelkurmay'ın zabıtlarına "zayiat" olarak geçirildi.

Genelkurmay Başkanlığı yaptığı açıklamalarla askerliğini tamamlamış her vatandaşın bildiği bir gerçeğin üzerini örtmeye çalışıyor, diskolarda yaşanan vahşete gözlerimizi yummamızı istiyor. Adeta bizlerin zekâsıyla alay edercesine, bu olayın "münferit" olduğuna inanmamızı istiyor. (Hâlbuki sadece www.askerhaklari.com sitesine son yedi ayda diskoda kötü muameleye maruz kaldığı iddiasıyla 65 başvuru yapıldı.)

İşkence ve kötü muameleyi onlara öğretildiği gibi diskoda uygulayan iki gardiyanı tutuklayarak kimse temize çıkamaz. Herkes biliyor ki, komutanlarının izni olmadan hiçbir asker başka bir askere böyle bir işkenceyi yapamaz. Genelkurmay TSK'da işkencenin sistematik olmadığını ispat etmek istiyorsa bağımsız ve sivil denetime açık bir denetleme sisteminin kurulmasına engel olmaktan vazgeçmelidir.

Genelkurmay Başkanlığı TSK komuta kademelerinde görev yapan tüm personelin "insan haklarına ve özgürlüklerine son derece saygılı" olduğunu ve "baba-ağabey şefkatiyle" görev yaptığını belirtiyor. Sizin için Er Uğur Kantar 700 bin kişi içinde tek bir asker olabilir, fakat o anne ve babası için dünyalara bedel bir evlattır. İşte Genelkurmay'ın "baba" şefkatiyle, gerçek "baba" şefkati arasındaki fark budur.

18 Kasım'da yani yarın Uğur Kantar davası Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde başlıyor. Biz aşağıda imzası bulunan sivil toplum kuruluşları bu davanın takipçisi olacağız. Başka Uğur Kantar'lar bir hiç uğruna ölmesin diye... "

Bu bildiriye ekleyecek tek bir cümlem yok.

Sizin var mı?