Sevgili okurlar; haftanın son iş günü beklenmedik bir olayla karşılaştık. Malatya’dan kalkan bir askeri uçağımız Suriye’ye yakın bir bölgede düşürüldü. O andan itibaren bütün gündem maddeleri geri plana düştü. Bir anda “Türkiye savaşa mı girecek?” sorusu uyandı zihinlerde.

Derin sessizlik

Uçağımızın radarda kaybolduğunu, alışılmadık biçimde Genelkurmay duyurdu ama ne olduğunu anlayamadık. O sırada Başbakan Brezilya’dan dönmek üzere havadaydı ve büyük ihtimalle dönmesi beklendi. Nitekim Suriye’nin uçağımızı düşürdüğünü Başbakan açıkladı.

Bir savaş olmaz

Ortada pek çok soru var. Ama öncelikle şunu söylemek istiyorum, Suriye ile bir sıcak çatışma olasılık dışı. Çünkü iktidarın “askerin ön plana geçebileceği” hiçbir adım atması mümkün değildir. Savaş durumunda asker hem sempati toplar hem inisiyatif alır, ki iktidar buna razı gelmez.

Endişe dile getiriliyor

Nitekim iktidara yakın bazı kişiler olayı TV ekranlarında irdelerken “Bir savaş hâlinin militarist görüntü yaratacağını” ileri sürüp “Son yılların tüm kazanımları kaybedilebilir” diyerek endişelerini belirtiyorlar. Açıkça söyleyemedikleri ise şu: “Ordu güçlenirse başımız derde girer.”

Irak’la da aynı

Suriye bir kenara, PKK saldırılarına karşı da yeterli önlemler alınamamasının altında yatan gerçek de bu bana göre. Dikkat ediyorsanız iktidar terörle mücadelede askeri hep geri planda tutmaya çalışıyor. Oysa etkili bir sınır ötesi operasyon yapılmasının önünde hiçbir engel yok.

Irak’a girebiliriz

Oysa eğer gerçekten PKK’nın silah bırakması ve ardından siyasi çözüm olması isteniyorsa, Türkiye’nin Irak topraklarında geniş bir operasyon yapması ve kendine yönelik tüm tehdit ve tehlikeleri bertaraf etmesi gerekir. Aksi halde her gün şehitler vermemiz kaçınılmazdır.

Savaş için değil

Irak’a girmek savaş anlamına gelmez. Türk ordusu 100 bin kişilik güçle Irak’a girer ve teröristlerin barındığı kampları ele geçirir. Güçlü bir harekâtta ciddi bir direnme ile karşılaşılması mümkün değildir. Kamplar temizlenir, teröristler yakalanır, silah ve mühimmat etkisiz hale getirilir.

Sivil halk korkusu

Türkiye’nin bu tür bir operasyon yapamamasının temel nedeni bölgede sivil halk olmasıdır. Türkiye yanlışlıkla sivil halk zarar görmesin diye hep çekingen davrandı. Oysa ciddi bir operasyonla sivil halka hiçbir zarar vermeden bölgeyi ele geçirmek mümkündür.

Sorun askerin güçlenmesi

Ancak bu tür bir operasyonla terör ortamının kontrol altına alınması ordunun da güçlenmesine ve kamuoyunda büyük sempati kazanmasına neden olacaktır. Sanki iktidar bunu göze almaktan çekiniyor. Güçlenen ve itibarı yükselen askerin eskiye dönme hevesi taşıyacağını düşünüyor.

Dönelim Suriye’ye

Suriye olayında iktidarın “itidalli” gibi görünen tutumunu da bu kapsamda görüyorum. İktidar askerin kamuoyunda psikolojik etki yaratacak hiçbir “rutin” eylemine bile izin vermedi. Ne jetler havalandı, ne asker alarma geçirildi, ne donanma Doğu Akdeniz’e açıldı. Sessizlik var.

Bunlar savaş değil

Yukarıda saydığım rutin eylemler bir savaş hazırlığı ya da “fevri davranış” anlamına gelmez. Bunlar reflekstir. Türkiye refleks göstermeye bile yanaşmadı. Bu tür reflekslere hiçbir ülke karşı çıkmaz. Tam tersine “kararlılık” ancak böyle gösterilir. Siyaset bundan sonra gelir.

Süper devlet olmak

Konunun bir başka noktasına gelelim. Özellikle Dışişleri Bakanı her fırsatta Türkiye’nin bölgedeki bir süper güç olduğunu söylüyor. “Bize düşmanlık yapanlar bunun sonucunu da bilirler” diyor. İktidar Türkiye’nin Orta Doğu’nun tartışmasız lideri olduğunu ileri sürüyor. Bu doğru mu?

Gerçek değil

Söylemler böyle ama, yaşadıklarımız bunun aksini gösteriyor. Suriye bütün tehditlerimize rağmen geri adım atmıyor, İsrail’e o kadar estik, gürledik değişen bir şey yok, Mısır bizi ciddiye almıyor, Irak Başbakanı Türkiye’yi “düşman” ilan edecek kadar ileri gidebiliyor. Bu nasıl süperlik?

Mantıksız noktalar

Bir başka konuya gelelim. Uçağımızın düşürülmesinde çok karanlık noktalar var. Komşu ülkeler arasında özellikle askeri uçuşlarında bilerek bilmeyerek sınır ihlallerinin çok sık yaşandığı bir dünya gerçeği. Suriye’nin hiçbir uyarıda bulunmadan tek ihlalde uçağımızı düşürmesi çok mantıksız.

Kobay mı olduk?

Uçağımızın uyarısız olarak düşürüldüğü bölgede, Suriye’ye destek olmak üzere gelen Rusların füze sistemlerinin olduğu belirtiliyor. Uçağımızı Suriye mi yoksa Rus füze sistemi mi vurdu, bu bilinmiyor. Ama Türk uçağının bir kobay gibi kullanıldığı iddiaları hem ürkütücü, hem aşağılayıcı.

Sistemi denetlemek mi?

Malatya’dan kalkan uçağımızın, yeni kurulan Rus füze sisteminin gerçekten iyi işleyip işlemediğini saptamak için bölgeye çok yaklaştığı ve tepkileri kaydetmek istediği tezi bir spekülasyon olabilir ama tamamen de göz ardı edilemez. NATO’nun karşılaştığı yeni sorunu test etmek istemesi mümkündür.

Rusya’dan gözdağı

Bu spekülasyonun doğru olması hâlinde Rusya Türkiye üzerinden NATO’ya gözdağı vermiş olur. Rusya’nın taraf olması halinde NATO’nun ister kendi gücüyle ister Türkiye’yi kullanarak bir savaşı göze alması mümkün değildir. Türkiye’nin “itidalinin” temelinde de bu olabilir.

Gül daha sert

Dikkat çekici bir diğer nokta ise Cumhurbaşkanı Gül’ün söyleminin iktidara kıyasla “daha sert” olması. Örneğin “hesabı sorulur” diyor, “gereken mutlaka yapılacaktır” hatırlatması yapıyor. Sanki Cumhurbaşkanı hükümete rağmen kamuoyunda puan toplamayı amaçlıyor.

Muhalefete bilgi

Başbakan’ın krizle ilgili Meclis’te grubu bulunan partilerin liderlerine bilgi vermesi elbette olumlu ve gereklidir. Ancak iktidarın önceki tavırlarına bakarak tavrının bir zaman kazanma ve oyalama taktiği olduğunu da düşünebiliriz. Bu görüşmeler kamuoyunu etkilemek içindir.

Yer seçimi ilginç

Nitekim Başbakan liderleri ziyaret edip bilgi vermedi, makamına çağırdı. Böylelikle “Başbakan büyük devlet adamı” görüntüsü verildi. Muhalefet neden “Bilgi verecekseniz bize buyurun” demedi de Başbakanlık konutuna gitti. Muhalefet de psikolojik etkiden çekiniyor belli ki.

Davutoğlu’nun konuşması

Dışişleri Bakanı Davutoğlu kamuoyuna açıklamasını TRT aracılığı ile yaptı. Gözlük altından gülümsemesi, vücut dili bana çok samimi ve inandırıcı gelmedi. Bakan uçağımızın sınır ihlali yaptığını da söyleyerek bir anlamda “Bizim de kabahatimiz var, çok sert tepkiye gerek yok” mesajı veriyordu.

Haber kanalları yayında

TRT’nin Davutoğlu röportajında yanılmıyorsam Türkiye’de bir ilk gerçekleşti. 14 haber kanalı TRT’nin yayınını aynı anda kendi izleyicilerine ulaştırdı. Sadece Habertürk hükümetin bir başka bakanını ağırlıyordu ekranlarında. Egemen Bağış şovu bir tür rol çalma gibiydi.

Gülümseten gaf

Sevgili okurlar, sohbetimizin son notunu Davutoğlu’nun yaptığı gafla bitirelim. Dışişleri Bakanı Suriye’yi kastederken “Öyle bir zulüm var ki Türkiye’de” dedi ve hemen düzeltti, “Suriye’de” diye. Dil sürçmesi tabii de, iktidarın hukuk ve demokrasi tanımazlığını bilince ister istemez güldüm.

Hepinize iyi haftalar dilerim.

(Vatan gazetesinden alınmıştır)