Cemal Süreya, “Dünyadaki en güçlü insanlar kimlerdir diye sorsalar; Kendi başının çaresine bakmayı öğrenmiş kadınlardır derdim.” diyerek tarihe geçmiş güçlü kadınları yüceltmiştir. Ataerkil bir Dünya’da, öyle güzel olaylara imza atmış, olağanüstü başarılar kazanmış kadınları, kadınlarımızı yazmak istedim. Tek tek kaleme alarak onları bu yazımda ölümsüzleştirmeliyim.

Birçoğunu elbette ki tanıyorsunuz, ama duymadıklarınızı, kaçırdıklarınızı da vurgulamak, dile getirmek istiyorum. Kadınlar, birlik olsunlar olmasınlar, hatta tek başlarına da tüm dünyaya kafa tutabilecek yetenek ve zekadadırlar. Nerede olursanız olun, ne iş yapıyor olursanız olun, KADINIZ ve GÜÇLÜYÜZ.

Bizlerin refah içinde yaşayabilmesi için, bir karış toprağımızı korumak adına kendi canlarını ortaya koyan kahraman Türk kadınlarımızla başlayalım.

Halide Onbaşı, siz onu yazdığı romanlardan Halide Edip Adıvar olarak tanıyorsunuz. Halide Onbaşı, Kurtuluş Savaşı’nda cephede Mustafa Kemal Atatürk’ün yanında görev yapmış, ayrıca usta bir hatiptir. Dokuz yaşındayken cepheyle tanışan Nezahat Onbaşı (Nezahat Baysal), muhaberelerde gösterdiği kahramanlıklarla, bir simge olmuştur.

Şerife Bacı, cephanelerin götürülmesine yardım ederken, cephane ıslanmasın diye battaniyesini cephaneye sarmış ve bebeği donmasın diye ona sarılarak kendini feda etmiş bir kahramandır. Herkes onu Erzurumlu Kara Fatma (Fatma Seher Erdem) diye bilir, savaş zamanı, silah ve adam kaçırma faaliyetlerinde bulundu. Sadece kadınlardan oluşan birliği ile birçok saldırı düzenledi ve esir alınan düşman askerlerle geri döndü.

Halime Çavuş, erkek kılığına girerek katıldığı mücadelede, cepheye mühimmat taşımada birçok görev yapmıştır. Düşmanın açtığı ateş sonucu bir ayağı sakat kalmıştır. Çete Emir Ayşe, kocasından kalan tek hatıra olan elmas küpelerini satarak kendine bir tüfek almış ve savaşa katılmıştır. Savaş sonrası, “Elimde kalan en değerli şey Atatürk’ün göğsüme taktığı İstiklal Madalyası’dır.” demiştir.

Biraz da tarihin ilklerine imza atan Türk kadınlarını sayalım. İlk kadın kimyacımız Prof. Dr. Remziye Hisar, ilk kadın doktorumuz Safiye Ali, ilk kadın avukatımız Süreyya Ağaoğlu, ilk kadın heykeltraşımız Sabiha Bengütaş, ilk kadın jet pilotumuz Leman Bozkurt Altınçekiç, ilk kadın emniyet müdürümüz Feriha Sanerk, ilk kadın opera sanatçımız Semiha Berksoy, ilk kadın pilotumuz Sabiha Gökçen, Türk tiyatrosunda sahneye çıkan ilk Müslüman Kadın oyuncumuz Afife Jale, ilk kadın dünya güzelimiz Keriman Halis… Bu isimler gibi nice ilk’leri buraya yazmak isimlerini bir kez daha duyurmak isterdim ama onların hikayelerini belki küçük öyküler şeklinde kaleme almak daha anlamlı olur diye düşünüyorum.

Dünyada da ses getirmiş hatta tarihin akışını değiştirmiş birkaç isme yer vermek gerekir. Antik Mısır’ın son Helenistik kraliçesi Kleopatra; takma isimle, kadınların çok nadir roman yazdığı bir dönemde Ateş ile Gurur ve Önyargı gibi başyapıtları yazıp, birçok kadına ilham olan Jane Austen; Müslüman bir ülkenin ilk kadın başbakanı olarak, kadınların haklarının gözetilmesinde ülkesine ve dünyaya örnek olan Benazir Bhutto; yaptığı hayır işleri ve toplumun alt kesimleriyle kurduğu yakın ilişkilerden dolayı 20. yüzyılın en çok tanınan ve sevilen kişilerinden biri Prenses Diana; adını nitelendirmeden geçemeyeceğim, tüm dünyada yaygın olan Cüzzam hastalığının gerilemesinde büyük rol oynayan Çağdaş bir Türk Kadını olan Prof. Dr. Türkan Saylan…

Neden mi bu kadar kadın kelimesini kullandım, bu yazıyı yazmamın altındaki sebep, gittikçe artan kadın ölümleri ve şiddetleriydi. Her çağda, her koşulda bu kadar başarıya imza atmış kadınlar dururken, lütfen hiçbir zulme boyun eğmek zorunda değilsiniz.

Ruhunuzu ve bedeninizi özgür bırakın. Hayatınızı kendi elinize alın, ayaklarınızın üzerinde sapasağlam durun ki, sizi kimsenin yıkamayacağını görsünler.

Yardıma ihtiyacı olduğunu düşündüğünüz bir hem cinsinizin yanında olun, ona destek verin. Sokakta yanımızdan gülerek geçen kadın, karşı ya da yan komşumuz, üniversitedeki sıra arkadaşımız, hatta sırlarınızı paylaştığımız bir dostumuz bile evde eşinden şiddet görüyor olabilir.

Şiddetin yaşı, cinsiyeti, ırkı, dili, dini, kadını, erkeği, yaşlısı, genci, çocuğu ve hayvanı yok maalesef. Bitkilere bile şiddet uygulanan bir dünyada yaşıyoruz yazık ki. Yapılan araştırmalar eğitimli ve çalışan kadınların daha çok şiddete maruz kaldıklarını ispatlamıştır.

Gazetelerde, televizyonda ve artık sürekli olarak kullandığımız sosyal medyada öyle olaylar okuyor, öyle videolar izliyoruz ki gerçek olmasın bunlar diye yalvarıyoruz. Hatta bunlar ancak filmlerde yaşanır dediğimiz olayları yakınımızdaki insanlardan bile duyar hale geliyoruz.

Ve böylece anlıyoruz ki o sinema filmleri ve o diziler aslında senaryolarını gerçek hayat hikayelerinden alıyorlar.

Şimdi yapmamız gereken şey, birbirimizin ellerinden tutup, birbirimize destek vermek. Ancak bu şekilde bu can alan, can yakan canilere dur diyebileceğiz. Kadın mutlu ise mutlu nesiller yetiştirir unutmayın.

Yazıma çok sevdiğim, Emine Supçin’e ait bir sözle son veriyorum; “Cehaletin tek korkusu kadındır. Çünkü kadın öğrenirse, çocuklarına öğretir.”

Yazımda adları geçip hayatta olmayan kişilerin Ruh’ları Şad ve mekanları Cennet olsun.

Enerjinizi ve sevginizi daima yüksek tutun ve bir de hep sevin ve sevilin.

Saygılarımla,

Elif Kabakçı / 11.10.2020