Yazımı özellikle Kadınlar Günü`ne denk getirip, yüreği ve kendi güzel tüm ‘Emekçi’ kadınlara armağan etmeyi planlamıştım. Bir gün gecikme ile bile olsa Kadınlar Günümüz kutlu olsun.

Neden bu yazıyı kadınlar gününe getirmeye çalıştığımı şöyle kısaca anlatayım: Çünkü en çok biz kulak asarız başkalarının hakkımızda ne düşündüğüne, en çok biz düşünürüz çevremizde olup bitenleri, en çok biz görmezden duymazdan gelemeyiz eleştirilere, en çok biz dövülürüz ve en çok yine biz günahkârızdır.

Ömrümüzün ne kadarını ‘başkaları ne düşünür’ diye yaşamaya devam edeceğiz?

Geriye yaşayacak kaç yılımız, kaç günümüz, belki de saatlerimiz kaldığını biliyor muyuz?

Neden kendimize bu kadar uzağız?

Neden bir başkasının hayatı hep daha ilginç geliyor?

Neden hep kendimizi başkaları için feda etmeye adayacağız?

Size bu tarz binlerce soru sorabilirim. Peki, siz de bu soruların cevapları var mı?

Hiç kimse böyle bir bilgiye sahip değil ama herkes hayatı bol keseden yaşamaya o kadar meraklı ki… Kendi içimizdeki meseleleri çözemeden, başkalarının bizim hakkımızdaki düşüncelerini önemsemeye başlıyoruz. Daha bizler minnacıkken öğretilmeye başlanmıyor mu nasıl davranmamız gerektiği? Annemiz ve babamızdan tutun da dayılar, teyzeler, halalar ve yengelere kadar… Herkes birbirini eleştirmeye ve şekil vermeye o kadar meraklı ki anlamak mümkün değil.

Hep onlar en iyisini bilir, her şeyin en doğrusu onların çözüm önerisidir. Bu tarz davranışlar o insanlar için aynı sigara ve alkol gibi bağımlılık yapan, vazgeçemedikleri bir alışkanlıktır. Size çözüm önerisini söyleyeyim: ‘Siz bırakmadıkça kurtulamazsınız!’

Hayata tutunmak adına başkasına adamayın hayatlarınızı. Özgür bırakın kendinizi ve gerektiği yerde hayatınızın iplerini başkasının ellerinden alın. Bu hayat sizin ve bir daha gelmeyeceksiniz! Boynunuza bağlanan yuları kim takmış olursa olsun, özgürleşmek kişinin kendi iradesindedir. Burada uzun uzun ahkâm kesmeyeceğim, çünkü çevremde de çokça rast geldiğim birilerine bağlanmadan yaşayan insan sayısı o kadar nadir ki anlatamam. Ne yazık ki, ne dersem diyeyim bu tabuyu kırabilecek kişiler bir elimin parmaklarını geçmeyecek.

Hayatımızın merkezine başkalarını koymaya bu kadar meraklı iken benim söylediklerim tek atımlık bilgi olarak kalacak. Belki de kendimizden kaçmanın en iyi yolunun bu olduğunu düşünüyoruz. Ben her güçlü kadın yazılarımda böyle kendimi kaptırıyor, dilimden ve kalemimden dökülenlere hâkim olamıyorum. Sizlerin de ayakta sapasağlam duran ve zorluklar karşısında yılmadan mücadele veren bireyler olmanızı istiyorum. Genel olarak genç kadın adaylarına ve gerçekten desteğe ihtiyacı olan kadınlara nasihatim de hep budur.

Silkelenip kendinize gelin lütfen! Oturup kendinize acıyarak, yapamadıklarınız için vahlanarak geçmez bu hayat ve hele ki bu kadar kısa iken. Tabi koşarak da yapmaya çalışmayın özellikle de geç kaldıklarınızı bir an önce yapmak için. Tadını çıkartın. Aynı temiz havayı ciğerlerinize yavaş yavaş çeker gibi…

Hadi bir çizelge hazırlayalım. İçinde kitap okuyacağınız, yeni yerler keşfedeceğiniz, yeni lezzetler tadımlayacağınız, kendinize bolca zaman ayıracağınız ve kendinizi bir kere daha keşfedeceğiniz… Artık televizyon karşısında oturmayı lütfen bırakın! Onun size verdiklerinden daha fazlası var içinizde, inanın! Beraber keşfe çıkalım istiyorum. Ne yapmak istediğinize karar verin ve eğitimlere yazılın. Kendinize yeni bilgiler katın. Yeniliklere her zaman açık olun.

Bırakın el alem ne derse desin… Onlar hep konuşacaklar ve hiç susmayacaklar. Siz yolunuza bakın ve onların hakkınızda söylediklerine kulak asmayın. Yolunuzdan ve kalbinizi dinlemekten şaşmayın. Hayat mücadelenizde destek verenleriniz bol olsun.

Sonsuz sevgi ve saygılarımla…

Elif Kabakçı – 08.03.2022