Üç dört ay önce "Bütün dünyalılar kendi dört duvarının arasına çekilecek, mahkûm kalacak" deselerdi kim inanırdı? Hayat o kadar karmaşık ki artık; endişe, ümit karmaşa, kaygı, heyecan, beklenti belirsizlik... Bir ay içinde bu kadar çok şey yaşamak.

Günler birbirini kovalarken aslında hep aynı günün tekrarını yaşıyor gibi hissediyorum. Haftalardır ilk kez çıkıyorum dışarı. Sokaklar bomboş, terk edilmiş her köşe. Pencereler kapılar korkudan kapatılmış. Balkonlara bakıyorum birini görebilme ümidiyle. Selamlaşmaya tebessüme hasretim. Mahallede kedileri en çok seven Aliye ablayı fark ediyorum. Birbirimize anlamlı anlamlı kafa sallıyoruz. Tek tük insan görmeye başlıyorum ilerde ama adımlarım hızlanamıyor. Eldivenli ve maskeli insanları görmek ürpertiyor. İki metre uzakta kalacak şekilde ayarlıyorum mesafemi. Onlar da benden farklı değil. Kaçıyoruz birbirimizden.

En son buna benzer bir sahneyi  Walt Disney stüdyolarında görmüştüm. Bu çok başka bir şey. Nasıl anlatayım. Sanki seyirci değil de filmin tam içinden geçiyorum gibi bir hisle irkiliyorum. Sokağın sonundaki caminin avlusundan aşağıya Salacak sahiline iniyorum. Kuşlar cıvıldaşmıyor. Onlarda mı terk etmiş ağaçlarını.

Canlı kalabalık sahil şeridine ağır bi sessizlik çökmüş. Birkaç polis aracı dışında kimseler yok. Salacak diyorum. Kızkulesi sahili burası. Beni duyuyor musunuz? Basamakların birinde durup Galataya dikiyorum gözlerimi. Kızkulesiyle muhabbeti kalmamış. Kavuşmak için kıyametin kopmasını bekliyorlar belki de. Uzaktan gelen martıların gürültüsü dikkatimi dağıtıyor. Maviye olan özlemimi hatırlıyorum. Ama yok. Deniz bende o eski heyecanını yaratmıyor. Gördüğüm ne varsa yaşamla alay ediyor sanki. Her zaman keyif aldığım Üsküdar burası mı gerçekten? Tamamen yabancı bir dünyayı keşfetmeye çalışıyor gibiyim. 

İngilizler “Yeni normalimiz bu artık” diyor. Hong Kong’da bir duvar yazısında “Normale dönemeyiz çünkü eski normal sorunun kendisiydi” yazıyor. Bu nasıl bir bilmece. Yeni dünya düzeni gelecek. Hiçbir şey eskisi olmayacak deniyor.

Korkuyorum. Ortalık yatışınca sevdiklerimin dokunma korkusundan korkuyorum. Kendi kendine evde ekşi mayalı ekmek yapmak mı yeni normalimiz. Genlerimize işlemiş muhabbet peki o ne olacak, açlık güvencesi hissini tatmin ediyoruz ancak. "Ekmek yapıyorsam aç kalmam" düşüncesi. Başka türlüsü de mümkün. İnsan durağanlığa karşı her daim baş kaldırmış. Mutfağında ekşi mayalı ekmek yaparak mücadele etmesin mi. Garip zamanlar, korkuyla, kaygıyla, sindirilerek robot insana döneceğiz. Dönüştürüleceğiz.

Sadece bu düşüncelerin  içimde yaşadığını biliyorum. Yüzümü gökyüzüne çeviriyorum. Gözlerimi kısıp dünya havasız kalacakmış gibi hırsla nefes alıyorum. Bütün bu olup biteni algılamakta zorlanıyorum. Sakin ve rahat telkinleriyle evin yolunu tutuyorum.

İnsan süpermarkete gideceği için heyecanlanır mı, heyecanlanırmış. Raflarda ekmek mayası bulunamayınca da üzülürmüş.

Bitişlerle aram iyi değil biliyorum. Kayıpla başa çıkamıyorum. Hiç değilse şu soğuk kırılsaydı. O da değil, salgından ziyade zihinlerdeki hezeyan ve eşlik eden hisler öldürecek insanları. Bu kötü sesi kısmak istiyorum. Isınacak ortalık, geçecek hepsi diyen tarafıma kulak veriyorum.

Mutfak penceremi hafiften aralıyorum. Herşeyin kısıtlandığı, mananın değiştiği güvensizlik ortamında ekmegin güvenli kucağına sığınıyorum.