Yılmaz, "Hem 1982 Anayasası'na ilişkin, hem de 2010 Anayasa değişikliğinde sakıncalarına işaret ettiğimiz, HSYK modelini bugün bir kez daha değiştiren gündemdeki kanun teklifi, son günlerde izlediğimiz çatışmayı, yürütmenin yargı üzerindeki etkisini biraz daha artırarak aşmaya çalışmaktadır. Böylelikle, kanun teklifi, bağımsızlığı zaten tartışmalı olan HSYK yapısına, yeni sorunlar ilave etmektedir." dedi. 

TÜSİAD'ın 44. Genel Kurul Toplantısı Swissotel'de yapıldı. Akademisyenlerin de katıldığı programın açılışında konuşan TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz, ülkedeki siyasi gerilimden duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. Ekonomik ve stratejik olarak, dünyanın yeni çerçevesinin çizildiği bir ortamda, Türkiye'nin kendisini tüketen, şiddetli, yıkıcı ve kazananı olmayacak bir kavgayla, enerjisini harcadığını vurgulayan Yılmaz, "Gözleri kör eden bu kavganın temelinde, hukuk devleti, güçler ayrımı, temiz siyaset gibi vazgeçilmez demokratik kavramlar konusundaki zaaflarımızın yattığı açıkken, bu meseleye sistemi, kurumları alt üst ederek çözüm bulmaya çalışmanın doğru olmadığını düşünüyoruz." ifadesini kullandı. 

Yılmaz, devletin güvenlikle ilgili kurumlarında yaşananlardan sonra, bu kurumların daha önce nasıl işlediğini ve bundan böyle nasıl işleyeceğini sorgularken, devletin kurumsallığı açısından böyle bir durumun kabul edilemeyeceğini söyledi. Diğer yandan birbiri ardına hazırlanan bir takım kanunların kendilerini tereddüte düşürdüğünü aktaran dernek başkanı, "İnternette özgürlük sınırlarını düzenleyen kanun tasarısının, iletişim özgürlüğü üzerine, kara bir bulut gibi çökeceği görüşü hayli yaygın. Torba Tasarı, internette sansür uygulamalarını artıracak nitelikte bir düzenlemeye doğru yöneliyor. Bilgi toplumu olma hedefiyle, hoşumuza gitmeyen her alanı ani yasaklarla kısıtlamak anlayışı birlikte var olamaz. Bu düzenleme hazırlığının bir an önce, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin tanımladığı, ifade özgürlüğü kriterlerini içeren, AB standartlarında bir yapıyla değiştirilmesi gerektiğine kuvvetle inanıyoruz." diye konuştu. 

"YENİ KANUN TEKLİFİ HSYK YAPISINA YENİ SORUNLAR İLAVE EDİYOR"

"Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'nu düzenleyen yeni kanun teklifinden de büyük rahatsızlık duyuyoruz." diyen Yılmaz, hem 1982 Anayasası'na ilişkin, hem de 2010 Anayasa değişikliğinde sakıncalarına işaret ettikleri HSYK modelini bugün bir kez daha değiştiren gündemdeki kanun teklifinin yürütmenin yargı üzerindeki etkisini biraz daha artıracağını dile getirdi. Yılmaz, şöyle devam etti: 

"Böylelikle, kanun teklifi, bağımsızlığı zaten tartışmalı olan HSYK yapısına, yeni sorunlar ilave etmektedir. Çözüm, yargı bağımsızlığı veya tarafsızlığını gerçekten sağlayacak ve Kopenhag kriterlerine uygun bir anayasal reformda yatmaktadır. Bu iki örnek tek başına yeterli olabilecekken, bunların üzerine bir de, ülkenin Başbakanı dahil tüm vatandaşlarının mahremiyetlerinin kolayca ihlal edilebildiğini, insanların keyfi suçlamalara maruz kalabilecekleri, adil yargılanma hakkından kolayca mahrum edilebilecekleri inancının yerleşik hale geldiğini, Türkiye'nin ağır yolsuzluk iddialarının üstesinden hukuk yoluyla gelemeyen bir ülke olarak anılmaya başlandığını ekleyiniz, düşününüz… Böyle bir algının, böyle bir tablonun, dostlarımızın ve Türkiye ile ilgilenen yatırımcıların zihninde, 'Türkiye hangi dünyaya ait' tarzında bir soru oluşturmasını sizler kabul edebilir misiniz? Bu algıyla birlikte, Türkiye'nin kalkınması, dünya sisteminde prestijli bir ülke olması için sarf ettiğimiz tüm gayretler boşa çıkmış olmayacak mı? Bugün aslında, demokrasi ve hukuk devleti yolundaki eksik adımlarımızın sıkıntısını yaşıyoruz. Sıkıntı, erkler arasında önemli bir çatışma ve çekişmeye dönüşmüş durumda. Bu çekişmeyi erklerin birbirleri üzerindeki etkilerini artırarak çözemeyiz. Böyle bir anlayış, bizi yeni sorunlara götürecektir. Gerçek bir hukuk devleti yolunda çözümün, konjonktürel ve tepkisel adımlarda değil, çağdaş, evrensel kabul görmüş normlarda, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını, gerçekten sağlayacak bir anayasal reformda olduğu çağrısını tekrarlamak istiyorum." 

"Ülkemizin, 'ama'sız, şerhsiz, istisnasız işleyen ve batı standartlarını esas alan, demokratik kurallara göre yönetilmesini istiyoruz, bekliyoruz." diyen TÜSİAD Başkanı Yılmaz, ekonominin eşitlikçi ve kapsayıcı biçimde, bölgesel kalkınmışlık farklarını azaltacak şekilde, nitelikli işler ve yatırımlarla büyümesini, bu sürecin eğitim kalitesi ve artan inovasyon kapasitesi ile desteklenmesini, bağımsız düzenleyici kurumların denetlediği piyasalarda, hukuk güvenliğinin ve şeffaflık ilkelerinin gözetilmesini istediklerini aktardı ve şöyle dedi: 

"Dış politikamızın, duygusallıktan uzak, dünya gerçeklerini dikkate alan bir zemine oturması gerektiğini düşünüyoruz. Geçenlerde yaptığı bir konuşmada, Sayın Başbakan’ın da Cumhuriyet'in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e atıfta bulunarak çizdiği tablonun geçerliliğine yürekten inanıyoruz. Sayın Başbakan'ın kendi ifadesiyle, 'devletlerin ilişkileri, intikam, nefret, öfke hissiyle yürümez. İşte bunu en iyi bilenlerden bir tanesi de, Gazi Mustafa Kemal'di'. Batılı 'devletleri en iyi tanıyan, Mustafa Kemal, 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'i ilan ettikten sonra, işte bütün bu devletlerle, barışa, dostluğa, işbirliğine dayalı bir süreci başlattı... Onlara kin tutmadı... İntikam hissiyle yaklaşmadı'. İki büyük savaştan çıktıktan sonra, Atatürk, komşularına ve batı dünyasına bu şekilde bakabiliyorsa, bugün bizler bu anlayış ve tutuma çok daha yakın olmalıyız. Çağın gereklerine, günün şartlarına göre, yeniden şekillendirilse bile, burada temel ilkenin çatışma zemininden uzak, komşularla barışık, batı dünyası ile bütünleşmiş, dengeli bir dış politika benimsemek olduğunu vurgulamak istiyoruz. Toplumumuzda, bu doğrultularda düşünenlerin, çoğunlukta olduğunu da görüyoruz, buna inanıyoruz. Ancak bu temel hedefler, gündelik politikanın diline çatışmacı ve ayrıştırıcı bir biçimde tercüme edilince, gerçekte var olan güçlü mutabakat noktalarımız, gözden kaçıyor." 

Toplumun önüne yeni bir mutabakatın, ilkelerini, yeni bir 'biz' tahayyülünün ipuçlarını koymak; insanların kalbine geleceğe güven duygusunu yerleştirmenin mümkün olduğunu ifade eden Yılmaz, "Bunun için, sadece siyaset sahnesinin değil, tüm toplumun demokratikleşmesi, sisteme ve adalete güveni tesis edecek adımların atılması, hoşgörünün genişletilmesi, gündelik hayata ve dile sinmiş nefret söylemlerinin reddedilmesi, kadının gündelik hayattaki rolünün genişletilmesi gerekiyor. Bu ilkelerin üzerinde yükselen bir toplumsal dönüşümü başlatmak mecburiyetindeyiz. Siyaseti, hukuku, eğitimi yeniden yapılandırarak bir zihniyet değişimine kapı açmalı ve bu kapıyı sürekli açık tutacak yeni bir anayasa hazırlamalıyız." şeklinde konuştu.