Nükleer fizik konusunda çalışma yapan Dr. Necmi Dayday, bu konuda ihtiyaç duyulacak nitelikli elemanların bir an önce yetiştirilmeye başlanması gerektiği görüşünde. Bu amaçla Rusya'ya giden öğrenciler ile Japonların kuracağı üniversitenin yeterli olmayacağını savunan Dayday, söz konusu iki ülkenin teknolojilerinin birbirinden farklı olduğuna dikkat çekti. Dayday, "Bizim yapacağımız santral, ne Rus ne de Japon tipi bir santral olamaz. İki değişik sistemden yola çıkarak, güvenilirliği olan bir nükleer santrali ortaya koyamayız." dedi.

Kurulacak nükleer santraller ve yapılması düşünen yerli 3. nükleer santral hakkında Cihan Haber Ajansı’na değerlendirmelerde bulunan Dr. Necmi Dayday, bu alandaki yetişmiş eleman ihtiyacına dikkat çekti. Türkiye’nin yerli reaktörünü yapmasıyla ilgili ihtiyaç olan 4-5 bin kişilik insan kaynağını 20-25 yılda ancak yetiştirebileceğini vurgulayan nükleer enerji uzmanı, diğer yandan nükleer teknoloji transferinin ne Ruslar ne de Japonlarla imzalanan anlaşmada öngörülmediğinin altını çizdi. Santralin bir kısmının, örneğin reaktör koruma kabı dışında Türkiye tarafından yapabileceğine işaret eden Dayday, "Yerli reaktörümüzü yapma konusunda, istediğimiz seviyeyi orta vadede yakalayabileceğimizi düşünmüyorum. Maalesef, tecrübeme binaen, bu işin o boyut getirebileceğimizi söylemem mümkün değil. Kurulacak bir tek üniversitenin yetiştireceği uzmanların sayısı ve nitelikleri kendi nükleer santralımızı yapmak için yetmez. Binlerce uzmanınızın olması gerekiyor." diye konuştu.

Nükleer santrallerin yapılması konusunda üniversitelerin kurulmasının gerekli bir şart olduğunu fakat sadece Japonya’nın kuracağı üniversitenin eğitiminin yeterlili olacağının düşünülmesinin doğru olmadığını dile getiren Dayday, hem kalite hem de sayı açısından gerekli tüm uzman kadroların en kısa sürede büyük bir hassasiyetle hazırlanması gerektiğini kaydetti. Dr. Dayday, Türkiye’nin bir nükleer ihale dokümanı hazırlamasında, yüksek eğitim görmüş 7-8 senelik pratik iş tecrübesine sahip uzman ve mühendislerinin bir dereceye kadar yeterli olacağını ifade ederek, "Konu bir yerli yapım santralinin hayata geçirilmesi olunca; tasarımını, projelendirilmesini, saat gibi işleyecek organizasyonu yapacak ve gerektiğinde bunu geliştirecek kalitede, tecrübede ve sayıda uzman elemanın kısa sürede yetiştirilemez." şeklinde konuştu.

Necmi Dayday, Türkiye’nin hangi tip reaktörü yerli yapım olarak inşa edeceğinin önemli olduğunu belirterek, Rusların reaktörünün Japonların yapacağından farklı olduğuna işaret etti. Akkuyu’da yapılacak Rus tipi reaktör için yetiştirilen öğrencilerin, farklı tip rektörler hakkında bilgisinin olmayacağını savunan Dayday, şunları söyledi:

"Öğrencilerin büyük çoğunluğunun Akkuyu NGS’nin özelliklerini öğrenen ve çok azı da yapım aşamasında, hayati olmayan konularda çalıştırılamayacak. Geri kalan öğrenciler ise santralin işletme aşaması personeli olacak. Bu personelin kazandığı bilgilerin önemli bir kısmından, farklı tasarıma, güvenlik felsefesine, imalat tekniğine, malzemeye, işletme rejimine tabii olan bir başka tip nükleer santralde faydalanamaz. Örneğin Sinop’ta yapılacak nükleer reaktör inşasına ve işletmesinde, öğrencilerin bilgilerinden faydalanılamaz."

Enerji üretim teknolojilerinin 5 ana öğesi sayılan; tasarım, malzeme, imalat, yerinde montaj ve işletme çalışmaları ile nükleer alanda çeşitli seviyelerde bilgisi ve tecrübesi olan 4.000-5.000 kişinin çalışması gerektiğini kaydeden Dayday, “Bu insan kaynağının hazırlanması derhal başlanırsa en iyi şartlarda 20-25 yılı gerektirir. Nükleer santral üretimi yapan bir-iki ülkeden örnek vermek isterim. Bugün, Fransız nükleer sanayisi ve kurumlarında çalışan insan kaynağı yaklaşık 270 bindir. Bu sayı Güney Kore’de 40 bin civarındadır.” ifadelerini kullandı.

Nükleer enerji uzmanı Dayday, Türkiye’nin nükleer santral anlaşmalarında pazarlık masasına hazırlıksız oturduğunu da iddia etti. Teknik, bilimsel, ekonomik ve finansal şartlarına en uygun nükleer santral teknolojisinin ayrıntılı etüdler yapılarak belirlendikten sonra, santral yapımcıları ile masaya oturması gerektiğini kaydeden Dayday, tecrübeli Türk bilim adamlarının bilgilerinden faydalanılmadığını öne sürdü.

“TÜRK NÜKLEER MEVZUATI KÜLLİYATI HAZIRLANMALI”

Necmi Dayday, bu kadar değişik tip reaktör ve işletme rejimine girildiği için zaman geçtikçe problemlerin büyüyeceğini ileri sürdü. Akkuyu için Rus mevzuatı ile tutarlı olarak hazırlanan mevzuatın eksik olduğunu iddia etti. Japon reaktörü için de Japon mevzuatı ile tutarlı bir mevzuat hazırlandığına dikkat çeken Dayday, "Türkiye’nin bu mevzuatları hazırlama kapasitesi çok düşüktür. Bunu, şimdiye kadar TAEK tarafından çıkarılan mevzuatların cinsine, kapsamına ve sayısına bakarak söylüyorum. Üstelik, bir yeri nükleer santral yapımını vizyonumuza koyduğumuza göre; ülke şartlarını göz önüne alan, nükleer standartlar, lisanslama usülleri, çeşitli güvenlik raporları, güvenlik ve kalite kontrolları gibi pek çok ayrıntılı konuyu içeren bir ‘Türk Nükleer Mevzuatı’ külliyatının hazırlanmasına başlanması gereklidir.” uyarısında bulundu.


“BU İŞLERDE KERVAN YOLDA DÜZÜLMEZ”

Kurulacak santrallerde güvenliğin sağlanmasında bir sıkıntının olmayacağını düşünen Dayday, bu konuda şunları söyledi:

“Bizim ülkemizde düşük güvenlikli bir santral kurmazlar, kurmayı düşünmezler. Çünkü bu onların, zaten kısıtlı olan, nükleer endüstri pazarlarını kaybetmesine neden olur. Üzüntüm, bizim sorumluluğumuza giren alanlarda hala yeterli derecede hazırlığımız yok. Bütün mevzuatlarımızı, uyulmasını istediğimiz güvenlik kriterlerini vb. pek çok çalışmayı çoktan hazırlamamız gerekirdi. Bunların yapımcı firmalarca önceden bilinmesi gerekirdi. Kriterleri santral maliyetleri üzerinde çok büyük etkisi vardır. Ama biz tersinden gidiyoruz. Yapıcı firma bildiği gibi yapsın, bizde sonradan ona ayak uydururuz havasındayız sanki. Bu işlerde kervan yolda düzülmez.”

“AKKUYU’DAN ÇIKACAK YAKITLARDAN AYRCA DEPOLAMA ÜCRETİ ALACAKLAR”

Dr. Dayday, Sinop’taki nükleer santrale, Japonlarla birlikte Fransız Areva firmasının ortak olmasını, yakıt dönüşümünün bu firma tarafından yapılacağı şeklinde yorumladı. Japonya'nın zenginleştirme ve kullanılmış yakıtın yeniden işlenmesini (reprocessing) yapabildiğini kaydeden Dayday, şu bilgileri verdi:

“Japon reaktörlerinden çıkan kullanılmış yakıtın büyük çoğunluğu Fransa’ya gider, bir kısmı da İngiltere’ye gider. Oradaki tesislerde ayrıştırılır. Ayrıştırılan en önemli elementler Uranyum ve Plütonyum'dur. Bu maddelerin miktarları Japonya’nın nükleer envarterine kaydolunur. Bu envanter UAEA denetçileri tarafından periyodik denetimlere tabidir. Ayrıştırma işleminden, hakiki manada atık olan radyoaktif maddelerde ortaya çıkar. Onlar ilgili olarak her iki ülke anlaşmalar imzalar. Bu atıklar, kısa zaman için o tesislerde depolanabilir. Ancak, orta ve uzun vadede bunları 'Siz alın veya bunlar için her yıl şu kadar depolama ücreti ödeyin' denir. Akkuyu’dan çıkacak kullanılmış yakıtlar için de Ruslar aşağı yukarı ayni şekilde hareket edecektir.”

“NÜKLEER MADDELERİN HANGİ ŞARTLAR ALTINDA TAŞINACAĞI BELLİ DEĞİL”

Dr. Dayday, Türkiye’nin nükleer atık konusunda, mevzuat da yeteri kadar kriterlerinin olmadığı uyarısında da bulundu. Nükleer malzemelerin taşınması konusunda bir mevzuatımızın varlığından haberdar olmadığını dile getiren Dayday, şöyle devam etti:

“Nükleer maddelerin taşınması, ister hava, kara, deniz yolu ile olsun, çok sayıda mevzuatın olmasını gerektirir. Bunlar taşınacak. Bunlar hangi şartlarla nasıl taşınacak belli değil. Mesela; uçak düştü: Neler, nasıl ve kimler tarafından yapılacak? Kaza sonunda oluşacak zararların ödenmesi (ulusal ve uluslararası) nasıl halledilecektir. Her meselenin ardından parasal sorunlar ortaya çıkıyor. Bununla birlikte güvenlik ve sosyal sorunlarında nasıl halledileceğinin önceden bilinmesi ve ona göre yapılandırılmalar gerekir. Bugün yaptığımız hata veya eksikliklerin ceremesini, sonraki kuşaklar çekmek zorunda kalır. Buna sebep olmaya da kimsenin hakkı olmadığını düşünüyorum."