Başbakanlığı döneminde Turgut Özal’a danışmanlık yapan Öğütçü, dünyaca ünlü bir çok enerji kurum ve kuruluşunda görev yapmanın yanı sıra, dünyanın önde gelen enerji şirketlerine danışmanlık yapmaya devam ediyor.

 

Arap Baharı sonrası bölgede ciddi bir ‘yeniden konumlanma’ çabası olduğuna dikkat çeken Öğütçü, “Rusya, Çin İran bir saf tuttular. Irak’ta El-Maliki de bu eksene katıldı ve Türkiye açısından da ciddi bir tehdit oluşturmaya başladı.” dedi.

 

Bu gelişme üzerine Ankara yönetimi de pozisyonunda önemli bir oynama yaptığını söyleyen Öğütçü, önceleri muhatap almadığı ve ilişkileri Bağdat üzerinden götürmeyi tercih ettiği Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile yeni bir sayfa açtığına işaret etti.

 

Öğütçü, Ankara ile Mesut Barzani yönetimi arasında stratejik bir ortaklık zemininin oluşmasındaki başlıca sebepleri, Irak lideri El-Maliki ile ilişkilerin giderek mezhepsel yöne kayarak çıkmaza girmeye başlaması ve Kürt Yönetimi’nin Türkiye’den başka dış piyasalara çıkış yolunun olmadığını görmeleri şeklinde sıralıyor.

 

Barzani yönetiminin PKK konusunda da ciddi adımlar attığını ve Türk firmalarına kapılarını ardına kadar açtığını hatırlatan Öğütçü, “Hele bir de yakında Kürdistan Bölgesi ile Türkiye arasında, araya Bağdat’ı sokmadan, doğrudan doğalgaz ve petrol ticareti başlarsa, muazzam bir şey olacak bu.” yorumunda bulundu.

 

Öğütçü , bu gelişmelerin Türkiye’nin Kürt sorununa ilişkin ciddi bir dönüşümden geçmesine de ön ayak olacağını vurgulayarak, “Bir yandan Kürt Bölgesi muazzam enerji kaynakları sayesinde bölgenin yeni Kuveyt’i olacak. Diğer yandan ise bizi 80’li yıllardan bu yana prangalayan Kürt sorununa ilişkin yeni açılımlara vesile teşkil edebilecek. Çünkü Kürt Bölgesi açısından petrol ve doğalgazda Türkiye’nin dışında başka uluslararası piyasalara çıkış yolu yok.  Ne güneyden gönderebilirler Şiiler üzerinden, ne İran ne Suriye üzerinden; bunu gördüler. Görüyorsunuz enerjinin ne kapılar açabileceğini..! ” diye konuştu.

 

“Efendim bize birkaç petrol yatağı verdiler ve bizi bölgeye bağladılar, bu ABD’nin oyunudur.” şeklinde eleştiriler duyduğunu kaydeden Türk enerji uzmanı, bu bölgenin Türkiye’nin doğal hinterlandında yer aldığına ve iki komşu arasında tarihten gelen birçok ortak noktanın olduğunu hatırlattı.

 

Öğütçü sözlerini şöyle sürdürdü: “Yarın bir gün Türkiye ile bölge yönetimi arasında bir sorun çıktığı zaman, bölgede faaliyet gösteren işadamları Ankara üzerinde muazzam bir baskı uygulayarak, ‘Aman bu işi hemen çözelim, bizim burada kaç milyar dolarlık işimiz var. Bizim projeler tehlikeye girecek’ diyecekler. Aynı şekilde Kürtler de baskı yapacak çünkü onların dışarıya açılmasında Ankara’nın vereceği karar çok önemli.”

 

Burada Türkiye’nin ne kazandığı sorusunun da sorulması gerektiğine dikkat çeken Öğütçü, “TPAO’nun Güney Irak’ta bazı ortak yatırımları var. Ancak buradaki Statoil, Total, Exxon Mobil gibi dev şirketler de kuzeye geldiler çünkü kuzeyde üretim paylaşım anlaşmaları çok daha cazip. Güneyde Irak varil başına 2 dolar verirken, kuzeyde çok büyük kazançlar elde etmeniz mümkün. Türkiye’nin kuzeyde, ister özel ister devlet olarak, yeni yataklar edinmesi çok önemli; bu bir. İkincisi, bu ticaret Türkiye üzerinden gideceğine göre, oradan elde edilecek kazancın da hem Kürt hem de Türk tacirlere bırakılacak şekilde iyi kullanılması gerekiyor. Üçüncüsü belki, petrol kimyası sektöründe de bir takım yatırımlar olacak. Elektrik üretiminde yatırımlar olacak. Kısacası, bu bağları katma değeri nasıl arttırabiliriz şeklinde değerlendirmek çok önemli.” dedi.

 

“YÜKSEK AKIL, ENTEGRE ENERJİ POLİTİKASI ORTAYA KOYMALI”

 

Tecrübeli enerji uzmanı Mehmet Öğütçü, enerji politikalarının ‘yüksek akıl’ tarafından entegre bir şekilde yapılması gerektiğini; diğer türlü parçalı şekilde elde edilen kazanımların çok bir anlam ifade etmediğine dikkat çekiyor.

 

Öğütçü, “’Bu projeyi şu firmaya verelim, diğerine şunu verelimden’ ziyade; Türkiye’deki yüksek aklın –şayet varsa böyle bir şey- entegre bir şekilde düşünmesi gerekiyor: Dış politika, güvenlik, ticaret, yatırım, çevre, Kürt sorunu. Bütün bunların hepsini bir paketin içerisinde değerlendirip, o politikayı uygulamak gerekiyor. Aksi takdirde tek başına gidip, ‘Acaba biz buradan ne kadar saha alırız veya oradan gelecek petrolü sınırlarımızdan nasıl geçiririz’ şeklinde düşünmek çok bir şey ifade etmiyor.” tespitinde bulunuyor.

 

İngiltere’nin en büyük enerji şirketlerinden biri olan British Gas’da yöneticilik yaptığını, daha öncesinde ise OECD ve Uluslararası Enerji Ajansı’nda  görev yaptığını hatırlatan Öğütçü sözlerini şöyle sürdürdü: “Uluslararası planda bu entegre çalışmanın nasıl olduğunu çok iyi biliyorum. Bu konuda hükümet, istihbarat teşkilatı, sivil toplum kuruluşları, finans kuruluşları birlikte hareket ederek bunu bütünün bir parçası olarak görüp ne kadar etkili olduklarını gözledikten sonra..! Tabi Türkiye’ye bakınca biraz hayal kırıklığına uğramıyor değilim. Çünkü Türkiye’de bu parça parça görülüyor. Bu Çingene poğaçası gibi değil de çok daha entegre olması gereken ve yukarıdaki yüksek aklın bunu iyi görüp, oyuncuları, proje liderlerini, hassasiyetleri, kaygıları, öncelikleri sürekli gözden geçirmesi gerekiyor.”

 

Tecrübeli enerji uzmanı, Türkiye gibi ülkelerdeki sıkıntının, her şeyin tek bir lidere bağlı olarak gitmesi olduğuna dikkat çekerek, “Her şey tek bir lidere bağlanırsa, şu anda öyle görünüyor, o zaman hem tarım politikası, hem işçilerle uğraşma, hem parti işleri, hem belediye işleri, hem uluslar arası ilişkiler, hem enerji mümkün değil. Dolayısıyla bu önemli konuların her birinin bir sahibi olması gerekiyor. Elinizdeki siyasi, finansal, idari gücü delege etmek, yetkilendirmek gerekiyor.”  diye konuştu.

 

RUSYA, ENERJİDE DÜNYANIN 'SÜPER GÜCÜ'

 

Rusya’nın şu anda enerjide dünyanın ‘süper gücü’ olduğunu ve enerjide büyük oranda bu ülkeye bağlı bulunduğumuzu vurgulayan Öğütçü, “Böyle devam edecek bu. Fakat daha sonra İran açılırsa –şu anda çok yüksek fiyat ödüyoruz İran’a-; Azerbaycan daha fazla gönderirse işte 16 milyar metreküp gelecek Şahdeniz-2 projesiyle; Türkmenistan belki Transcaspian üzerinden getirirse; Kürt Bölgesi’nden gaz gelirse ki gelecek gibi gözüküyor; Doğu Akdeniz’deki üretim İsrail ve Kıbrıs ile ortak bir anlaşmaya varıp birlikte geliştirirsek oradan gelecek gaz… Bütün bunlar bizim Rusya’ya bağımlılığımızı azaltabilir.” dedi.

 

Nükleer’de de hiçbir özel şirketin bu işe bizimle girmek istemediğini, Rusya’nın ise iki hükümet arasındaki anlaşmalar sayesinde bu işe talip olduğunu kaydeden Öğütçü sözlerini şöyle sürdürdü: “Tabi bu da tartışmalara neden oluyor: Teknolojisi nedir; yeterince güvenli midir? Enerji arz güvenliğimizi böylesine Rusya’ya bağımlı kılmak doğru mudur? Bunun oluşturacağı siyasi-jeopolitik kısıtlamalar nelerdir? Fakat neresinden bakarsanız bakın kuzeyimizdeki Rusya bizim açımızdan önemli bir ortaktır. Turizm, savunma sanayinde, inşaatta, enerji ticaretinde…  Dolayısıyla Rusya ile olan ilişkileri dengeli bir şekilde yürütmek bizim için çok önemli. Rusya için de biz çok önemliyiz. Burada ilişkileri klişe sloganlarla değil de iki ülkenin temel, stratejik menfaatleri/öncelikleri neyse o çerçevede geliştirmek lazım ve bu ilişkilerin iyi şekilde yürüdüğünü tahmin ediyorum.”

 

“TÜRK ŞİRKETLERİNİN ENERJİ AÇILIMI EMPERYALİST BİR DÜŞÜNCE DEĞİL”

 

Mehmet Öğütçü, özellikle ülke dışındaki enerji yatırımlarında devletin özel şirketleri her yönden desteklemesi ve uluslararası şirketleri de dahil buna dahil ederek çok ortaklı yapılar oluşturulmasının önünü açması gerektiğini vurguladı.

 

Türk enerji uzmanı, “Sadece kendi başımıza yapalım diyecek güçte değiliz şu anda. Çinlilerle çok çalıştım, yöntemleri bu şekildeydi. İlk başladıkları zaman Çinli şirketler, arkasında devletin de desteğiyle uluslararası şirketlerle ortaklık yaptılar ve zamanla uluslararası uygulamayı öğrendiler.” dedi.

 

Bu tür tecrübeler ışığında Türk şirketlerinin de enerji alanında uluslararası arenada önemli yatırımlar yapma zamanının geldiğine dikkat çeken Öğütçü, “Bu emperyalist bir çalışma değil. Her ülke bunu yapıyor. Siyasi gücünü, manivelasını enerji menfaatleri için de kullanıyor. Hele yumuşak karnı olan enerjide Türkiye’nin buna diğer ülkelerden çok daha fazla ihtiyacı var.” diye konuştu.

 

Turgut Özal’ın başbakanlık döneminde danışmanlığını da yapan Öğütçü, “Şimdi Türkiye’de bir projeye mesela devlet 100 milyon dolar ayırıyorsa, bu projeyi uluslararası piyasaya açarak 1,5 milyar dolar yapmak mümkün. Dünyada bu çarkın nasıl döndüğünü bilirseniz eğer, bu parayı 1,5 milyar dolar yapıp, büyük şirketleri de arkasına takarak uluslararası koalisyonlar oluşturabilirsiniz. Bunun hem yöneticiliğini yaparsınız, hem de kaymağını yersiniz. Mutlaka yüzde yüzünü yemek zorunda değilsiniz. Yüzde 30’unu yeseniz de yeter.” tespitinde bulunuyor.

 

Türkiye’nin çok ciddi düşünce kuruluşlarına (think-tanks) ihtiyacı olduğunu da sözlerine ekleyen Öğütçü, bu düşünce kuruluşlarının hem sanayi, hem hükümet, hem de sivil toplum kuruluşlarıyla eklemlenmesi gerektiğini vurguladı.

 

Türk enerji uzmanı, “Şayet ben enerji bakanlığında olsaydım 5-6 tane think-tank kurulmasını teşvik ederdim ve ‘bizim yapamadığımız çalışmaları siz yaparak bize sunun. Enerji talep eğilimlerini inceleyin. Dünyadaki uygulamaları inceleyin. Yapılması gereken politikalarla ilgili bir ‘white paper’ hazırlayın. Türkiye’nin entegre enerji stratejisi nasıl olmalı, buna yönelik öneriler sunun. Siyasi sorunlar sebebiyle uygulanamasa bile en azından büyük resmi görmek açısından çok fayda sağlar.” dedi.

 

“DEVLET-ÖZEL SEKTÖR ORTAKLIĞIYLA ÇOK GÜÇLÜ ‘ŞAMPİYONLAR’ OLUŞTURMAK GEREKİYOR”

 

 “Türkiye enerji politikalarında hangi ülkeyi kendine örnek alabilir?” şeklindeki soruya Mehmet Öğütçü, “Hiçbir model diğerine uymaz ancak bize benzeyen ülkeler var. Bizim gibi enerji ithaline göbeğinden bağlı, Çin dahil birçok ülke var. Kore diğer bir örnek. Japonya’ya bakın. Bu ülkede enerjide dışa bağımlılık neredeyse yüzde yüz. Nükleer santrali de devreden çıkartıyorlar artık yavaş yavaş. Ama bakıyorsunuz dünya rekabet liginde Japonya hala üst sıralarda.” diye cevapladı.

 

Öğütçü, Türkiye’nin yapacağı başlıca şeyin şirketlerini güçlendirmek olduğunu vurgulayarak, “Bu emperyalist bir yaklaşım değil. Dünyada artık devlet şirketleriyle iş yapmak zor. Devlet-özel sektör ortaklığıyla çok güçlü şampiyonlar oluşturmak gerekiyor. Ama sübvansiyonlarla ve siyasi oyunlarla falan değil. Uluslararası rekabet gücüne sahip, şeffaf, etkin  dev şirketler meydana çıkarmamız gerekiyor.” dedi.

 

Türkiye’nin bankalar, sanayi kuruluşları, enerji şirketleri alanında dünya çapında çok az şirketi olduğunu kaydeden tecrübeli enerji uzmanı, dünya çapındaki ‘şampiyon şirketler’ sayesinde ancak ‘küresel güce sahibim’ diye övünülebileceğini ifade etti.

 

ALTERNATİF ENERJİDE ÖNCELİKLE, 'BENİM ÜSTÜNLÜĞÜM NEDİR?’ SORUSUNU SORMALIYIZ

 

Alternatif ve yenilenebilir enerji konularına ilişkin düşüncelerini de paylaşan Mehmet Öğütçü, Türkiye’de mevcut olarak rüzgar enerjisi yoğun bir şekilde kullanıldığını hatırlatarak, “Güneş enerjisi aslında tek başına Türkiye’nin bütün enerji ihtiyacını karşılayabilir ancak yeterince ticari değil.” diye konuştu.

 

Türkiye öncelikle kendisine ‘yenilenebilir enerjide benim üstünlüğüm nedir’ sorusunu sorması gerektiğini söyleyen Öğütçü, “Şu anda Türkiye’nin yenilenebilir enerjide kullandığı teknolojinin hepsi dışarıdan ithal. Her şeyi yapalım şeklinde değil de, ‘bu sektörde 3-4 konuda ne yapabiliriz’ şeklinde odaklanarak hareket etmek gerekiyor. Temiz kömür teknolojisinden tutun hidroelektriğe kadar ki hidroda biz çok iyiyiz, açığımızı kapatabilir.” şeklinde konuştu.

 

Özellikle solar (güneş) enerjide Türkiye’nin teknolojik liderliğe oynaması gerektiğine işaret eden Öğütçü, "Bugün Birleşik Arap Emirlikleri Dubai’de dünyanın en büyük fotovoltaik elektrik santralini kurdu. Bunun Türkiye’de de olması lazım. Çünkü ülkemiz ciddi şekilde güneş alıyor." dedi.

 

Şu anda petrol ve doğalgaz fiyatlarının düşük olması sebebiyle, başlangıçta yüksek miktarda sübvanse edilmesi gereken yenilenebilir enerjiye karşı ciddi bir ‘meydan okuma’ olduğunu kaydeden Öğütçü, bu durumun yenilenebilir enerjiyi fizibıl olmaktan çıkardığına ancak uzun vadede bu enerjiye geçişten kaçış olmadığına dikkat çekiyor.

 

Öğütçü, “Yenilenebilir enerji yatırımlarında devletin desteği istesek de istemesek de gerekiyor. Dünyanın her yerinde bu destek var. Tabi bu devlet desteğini de sonsuz bir sübvansiyona dönüştürmemek lazım. Özellikle teknolojide verimliliği artıracak ve yeni teknolojilere imkan sağlayacak yerlerde kullanmak gerekiyor.” dedi.

 

Türkiye’deki bölgelerin kaynaklarına göre çeşitli alternatif enerji yatırımları yapılabileceğine işaret eden Öğütçü, “Keban’da ürettiğiniz elektriği tutup Edirne’ye taşımanızın anlamı yok. Karadeniz’de hidroelektrik, Akdeniz’de güneş enerjisi kullanılabilir. Ege jeotermalin anavatanı adeta. Bunların başlangıç  maliyetleri yüksek dahi olsa, yerel kaynak olduğu için işlemeye başladıktan sonra kendini amorti edebilir.” diye konuştu. Öğütçü, önemli olan şeyin bu envanteri iyi çıkartıp stratejik ve entegre şekilde yönetmek olduğunu belirterek sözlerini noktaladı.

 

“NABUCCO’NUN TÜRKİYE AYAĞI ÖLMÜŞTÜR”

 

Avrupa Birliği (AB) güney enerji koridoru projesine ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Öğütçü sözlerini şöyle sürdürdü:

 

“Bu tür boru hattı projelerinin hayata geçirilmesinin en önde gelen koşulu, buna finansmanı kim sağlayacak konusudur. Parayı kim koyacağı çok önemli. Nabucco’da hiçbir yatırımcı bunun arkasına para koymak istemedi çünkü Nabucco’nun en büyük sorunu üreticilerle alakası olmayan 5-6 şirketin bir araya gelip bir konsorsiyum kurmasıydı. Üretici ülke Azerbaycan veya Türkmenistan’a diyor ki: ‘Sen bana gazını ver, senin sınırında alayım mümkün olan en ucuz fiyata; geçiş ücreti vererek Türkiye’den geçireyim ve dünyanın en pahalı piyasası Avrupa’da her bin metreküpünü 450-500 dolara satayım’.  Bu işlemedi. Türkiye de buna gönülsüz şekilde evet demişti. Azerbaycan hiç evet bile demedi, salladı sürekli, belirsizliği korudu. Türkmenistan kendini bu konuda taahhüde sokmadı."

 

"Şimdi ise bence Türk enerji diplomasisinin bir başarısıdır bu; Türkiye ile Azerbaycan geçen Aralık ayında TANAP denilen projeyi, BP’nin de desteğiyle geliştirdi. Böylelikle ilk defa bir kaynak ülke, oradaki üretici firma (BP) ve transit ülke (Türkiye) bir konsorsiyumda biraraya geldiler. Finansçıların gözleri parlamaya başladı. Böyle bir projenin arkasında dururuz biz de dediler."

 

"Nabucco’nun Türkiye üzerinden geçen bölümü ölmüştür. Türkiye, ‘Biz Azeri ortaklığıyla Bulgaristan’a kadar getirip burada size teslim ederiz gazı. Oradan sonrası size kalmış’ diyor. Bu başından itibaren Türkiye’nin izlemesi gereken politikaydı.  Bu noktaya gelmiş olmasından dolayı çok mutluluk duyuyorum ve kutluyorum Türkiye’nin çabasını.”