Almanya’da faaliyet gösteren, 'Yeşil Çember’ adlı çevre örgütü,Türk kökenli kadınların çevre dostu yaratıcılıklarını ekonomik alana taşıyan bir projeyi hayata geçiriyor.


Car-sharing yani araç paylaşım sistemiyle yol ve araç masraflarının azaltılması ya da enerji verimliliğine yatırım yaparak kazanım elde edilmesi gibi yenilikçi ve çevre dostu alanların yaygınlaşması 'Yeşil Ekonomileri’ daha da cazip hale getiriyor. Toplumsal dönüşümün başlıca aktörlerinden olan kadınlar da çevre dostu girişimlerde başı çekiyor. 2006 yılından bu yana Almanya’da faaliyet gösteren ‘Yeşil Çember’ adlı çevre örgütü de bundan hareketle Türk kökenli kadınların çevre dostu yaratıcılıklarını ekonomik alana taşıyan bir projeyi hayata geçiriyor. Almanya Federal Çevre Bakanlığı’ndan Angelica Gellrich de, bakanlığın özellikle kadın yatırımcıları desteklediğini ifade ediyor. Bu bağlamda ‘Yeşil Çember’ öncülüğündeki Türk kökenli kadın yatırımcıların projelerine büyük önem atfettiklerini kaydeden Gellrich, onların çevreci fikirlerini yüreklendirmek istediklerinin altını çiziyor. Türk kökenli kadın yatırımcıların bu konuda tereddütlü olduklarına dikkat çeken Gellrich, kadınların fikirlerinin değerli olduğunu ve bu fikirlerin somut iş alanlarına dönüştürebileceğini görmeye ihtiyaçları olduğunu vurguluyor. Gellrich,Çevre Bakanlığı‘nın desteklediği projenin de bu yönde atılmış doğru bir adım olduğunu kaydediyor.

'Kadınlara potansiyellerini göstermek gerekiyor‘

Angelica Gellrich, Federal Çevre Bakanlığı’nın kadınlara danışmanlık hizmeti sunarak, projelerin nasıl yatırıma dönüştürüleceği ve mali desteğin hangi kurum ve kuruluşlar üzerinden sağlanabileceği hususunda destek vereceğini belirtiyor. Gellrich, ayrıca kadınların çevre alanında yatırım yapan diğer girişimcilerle diyalog kurabilecekleri büyük bir ağa dâhil edileceklerini de ekliyor. Yeşil Çember’in kurucusu ve müdürü Gülcan Nitsch söz konusu projenin öncelikle 40 Türk kökenli kadın girişimcinin fikirlerini yatırıma dönüştürmek olduğunu kaydediyor. Nitsch, bu proje ile birlikte hem Alman toplumuna hem de Türk toplumuna kadınların sahip oldukları potansiyeli göstermeyi hedeflediklerini söylüyor: "Konuştuğumuz 40 kadının hepsinde harika fikirler var. Bu fikirler, gerçeğe dönüştüğünde Türk toplumunu çevre konusunda pozitif yönde değiştirecektir; Türk toplumuna çok güzel değerler katacaktır" diyen Nitsch sözlerini şöyle sürdürüyor: "Çevreye duyarlı kadınlarımızın önünde yeni kapılar açılacaktır ve çok daha büyük projelerle kırk değil yüzlerce kadının fikirlerini gerçeğe dönüştürme fırsatı yakalayacağız. Bu sadece bir başlangıç."

Anadolu kültürünün evrensel yansımaları

Gülcan Nitsch, çevreyi ve toplumsal dayanışmayı gözeten Türk kültürünün bu tür projelerle yeniden hatırlanacağına ve başka toplumlara daha iyi tanıtılacağına dikkat çekiyor. Projeye dâhil olan kadınlar da nihai hedefin kültürel değerlerle çevreye ve topluma evrensel katkı sağlamak olduğunu ifade ediyorlar. Projeye katılan kadın girişimcilerden biri, komşuluk ilişkilerinin canlandırılması ve ortak ürünlerle hem paylaşım hem de kazanç sağlamanın mümkün olduğunu belirterek düşüncelerini şöyle aktarıyor:“ Aile bütçesine böylece katkı sağlanabilir. Ama asıl amacımız, Anadolu kültürünü tekrar yaşatmaktır. Zaten Anadolu kültürü hep geri dönüşümü, hep sürdürülebilirliği, hep doğaya çevreye zarar vermeden yaşamayı esas alır.“

Bir diğer kadın girişimci, çöpleri yeniden kullanıma kazandıracak bir projeye hazırlandığını dile getiriyor: “Çöpe atacağım her şeyi yeniden nasıl kullanırım diye düşünüyorum. Eski çoraplardan oyuncaklar, eski kavanozlardan vazolar, kumbaralar yapıyorum. Bu, benim için hem bir hobi, hem bir kazanç hem de huzur bulduğum bir alan, çünkü böylece dünyaya bireysel olarak bir zarar vermemiş oluyorum.”

Çevre duyarlılığının toplumsal dayanışma ile paralel olduğunu aktaran bir başka çevre gönüllüsü ise projesini şu sözlerle tanıtıyor:”Kentin bazı yerlerinde boş dükkânlar çok fazla. Bunların çoğu da kirayı çıkarmak için genelde kumarhaneye dönüştürülüyor. Bunun yerine birkaç kadın bir araya gelerek, kendi yaptıkları ürünleri, el emeklerini satabilecekleri ortak dükkânlar açabilirler. Mesela farklı alanlarda kozmetik ya da tıbbi hizmet veren kadınlar biraya gelebilirler. Eğer bu olursa hem maddi külfet azalmış olacak, hem de insanlar birbirlerinin çevrelerini kullanarak dükkânlarını tanıtabilecekler.”

(Deutsche Welle Türkçe)