Çok mu zenginsiniz? Elinizdeki para ile satın alabileceğiniz lüksleri nihayet tükettiniz mi? O zaman biraz 'yoksulluk' satın almaya ne dersiniz?


İngiltere merkezli Political Tours (Politik Turlar) şirketi, elinde harcayacak parası olan ve tatilini Bahamalar'da geçirmekten sıkılmış insanlara tam da bu imkânı sunuyor. İki günlük ücreti 400 sterlin olan turun adı "Londra ve Finansal Kriz - Borç ve Şehir".  Şirketin tur tanıtım broşürlerinde yaptığı açıklamaya göre bu iki gün boyunca "Londra şehrinin en fakir kısımlarından olan Mile End, East London gibi yerleri gezebilir ve ekonomik kriz ile boğuşan aileleri birebir gözlemleme imkânı bulabilirsiniz." Eğer buradaki yoksulluk sizi 'kesmezse' ve daha egzotik bir bölge görmek isterseniz, aynı şirket Yunanistan'a da turlar düzenliyor. "Yunanistan ve Euro Turu: Yunanistan Dış Borçlar ile nasıl mücadele ediyor ve Eurozone'u neler bekliyor?" başlığı altında düzenlenen bu turun ücreti ise katılımcı başına 2750 sterlin.


Kapitalizm özünde her zaman için çok yaratıcı ve kendini yeniden üreten bir sistem oldu. Birçok politik ve ekonomik ayaklanmalara rağmen tarih boyunca yoluna devam edebilmesi ve bir alternatif olarak komünizmi 'şeytanlaştırmayı' başarabilmesi bunun en büyük kanıtı. "Hiçbir şey satamıyorsan, kendi yarattığın açlık ve yıkımı sat" düsturu kapitalizme bu güne kadar girdiği en çıkmaz sokaklardan bile kurtuluş sağladı. Fakat tarihinde belki de ilk defa kapitalizmin sırtını dayadığı fiziksel sınırlar birbirine bu kadar yaklaşmışken toplumsal ve algısal sınırlar yer ve gök kadar birbirinden ayrılmış durumda. Yoksulluğun turistik gözlemlere malzeme olacak kadar şehir merkezlerine yaklaşması zengin-fakir arasındaki fiziksel sınırların nasıl bir hızla yok olmaya başladığının en açık kanıtı. Bunun yanında yoksulluğun zenginler tarafından artık ekonomik ve toplumsal bir sorun olarak görülmemesi ve sadece merakla bakılacak bir olguya dönüşmesi, algı uçurumunun boyutları konusunda çok tehlikeli sinyaller veriyor. Zira size fiziksel olarak bu kadar yaklaşmış bir gerçeğin varlığı konusunda bu kadar kayıtsız kalmanız, ilerisi için felaketten başka bir şey getirmeyecektir.


2013 yılında ABD'nin Georgia eyaletinde yaşayan ve evi ipotekli olan bir adam, itfaiyeyi arayarak acil durum çağrısı yaptı ve evine gelen 5 itfaiye görevlisini silahla rehin aldı. Talepleri? Faturalarını ödeyemediği için kesilen elektriğinin tekrar açılması. Olaya müdahale eden SWAT ekipleri tarafından öldürülen adamın ismi ise basın ile hiçbir zaman paylaşılmadı. Belki de umutların tükendiği anda bir adamın yapmayı göze alabileceklerinin, aynı durumdaki diğer insanlara örnek teşkil etmesinden korktular. Zira zengin ve fakir arasındaki gelir farklarının tahammül edilebilir seviyelerin çok üstüne çıktığı Güney Afrika ve Meksika gibi ülkelerde  zenginlerin silah zoru ile kaçırılması ise artık tamamen sıradan ve günlük bir hadise halini almış durumda. 562 milyon dolarlık bir servetin sahibi olan Meksikalı iş adamı Alejandro Martí'nin 14 yaşındaki oğlu Fernando 2008 yılında ünlü mafya örgütü La Familia tarafından fidye karşılığında kaçırılıp öldürülünce Meksika'da büyük çaplı bir soruşturma başlamış ve adam kaçırma olaylarına müdahale etmekle görevli birçok polisin mafya örgütlerine yardım ettiği ortaya çıkmıştı.Gelir adaletsizliğinin 'büyüsü': Kontol edilebilir seviyeyi geçtikten sonra içine girdiği her yapı ve sistemi bozuyor.


Terazinin bir ucunda bunlar yaşanırken, öbür kefeye ağırlığı dengelemesi için konulan ve dengeyi her zaman yoksullar lehine sabit tutması beklenen orta sınıf ise tüm dünyada hızla yok oluyor. ABD yerel basını son 5 yıldır doktora gidemediği için kendi kendini ameliyat etmeye çalışan hastaların veya bir McDonalds menüsü için bedenini satan kadınların öyküleri ile dolu. ABD'li komedyen Bill Maher, 2013 Eylül'de Miss USA yarışmasında güzellik kraliçesi seçilen Nina Davuluri'ye karşı Twitter'da sebepsiz yere bir anda başlayan öfke fırtınasını çok farklı bir perspektiften yorumlamıştı: "Neden nefret ABD'nin en sevdiği boş zaman aktivitesi oldu? Çünkü son 5 yılda kendini 'yoksul' olarak tanımlayan Amerikan vatandaşlarının sayısı ikiye katlandı. Uzun yıllar boyunca nüfusun büyük bir kısmı kendilerini ısrarla 'orta sınıf' olarak tanımladılar. Çünkü umutları vardı ve 'Amerika Rüyası' denen saadet zincirine inanıyorlardı. Şimdi ise gerçeğe uyanıyorlar. Ayarlar çoktan yapılmış, gerçekten de iki ayrı Amerika var ve onlar yanlış taraftalar."


İçinde yaşadığımız kapitalist sistem çabanın ödüllendirileceği ama daha da önemlisi, geleceğin her zaman geçmişten daha verimli, yaratıcı ve refah dolu olacağı beklentisi üzerine kurulu. Sistemi sorgusuz devam ettirmesi beklenen genç insanlar ise orta sınıfın yıkılmasını izlerken belki de nesiller boyu görülmemiş bir öfkenin ve amaçsızlığın pençesine düşüyor. 2013 yılı sonunda İngiltere'de yayınlanan Social Mobility and Child Poverty commission (Sosyal Hareketlilik ve Çocuk Yoksulluğu Komisyonu) raporuna göre son yüz yıldır ilk defa bütün bir nesil anne-babalarından daha yoksul olarak hayatlarına devam edecekler. Raporda bu problemin sadece 'yoksul' ailelere özel olmadığı ve özelllikle orta sınıf ailelerin bu risk grubu içinde bulunduğunun altı çizilirken üniversite öğretim kredilerinin öğrenci başına 50.000 sterline çıkmasını ekonomi için bekleyen 'mükemmel bir fırtına' olarak tanımlandı. Gençlerin geleceğe bakışını New Statesman dergisi için özetleyen Russel Brand, bozulan bu sistemin yarattığı umutsuzluğu ve öfkeyi çok güzel tanımlıyor: "Hali hazırda var olan politik sistemin tamamen yıkılması benim politika ile biraz olsun ilgilenmeme yol açacak tek ihtimal olabilir."


Ekonomik gelir farklarının politik sistemler üzerinde yarattığı güvensizlik artık sadece "Komunist gençler eğlence ve heyecan arıyor" gibi dar ve çocuksu bir bakış açıcı ile de yorumlanamaz. Gene ABD'den bir örnek verirsek, 2010 yılında ABD'de Temyiz Mahkemesi tarafından kabul edilen Citizens United kararı ile şahısların politikacılara kampanya bağışı olarak verebileceği paranın üst sınırı tamamen kaldırılmıştı Yaptığı bağışlar ile Kuzey Karolina'da kendi desteklediği adayın kazanmasını sağlayan muhafazakar ve cumhuriyetçi iş adamı Art Pope, liberallerin çoğunlukta olduğu bir eyalette kürtajın tamamen yasaklanmasını ve silahların barlara 'gizlenmiş' olarak sokulmasına izin veren yasanın geçmesini sağlamıştı. Bu Nisan ayı başında bu kararı daha da genişleten Temyiz Mahkemesi, bu sefer de bir politik kampanyaya bağışlanabilecek toplam bağış miktarının üst sınırını tamamen ortadan kaldırdı. Özetle:  Teoride milyonların hayatını belirleyecek kararları almak ile görevli Kongre, pratikte artık nüfusun sadece 0.00024'lük kısmına sorumlu durumda. Her seçim dönemi kendi istediği adayları seçtirebilmek için kampanyalara yüz binlerce dolar ?ve muhtemelen artık milyon dolarlar- akıtma lüksü bulunan 0.00024'lük kesim. Kapitalizme varlığını bu kadar dayamış politik bir sistemin Başkanı olan Barack Obama ise gene Nisan ayı başında Samsung'un çok zekice planlamış bir pazarlama kampanyasının malzemesi haline geldi. Boston Red Sox takımının yıldız oyuncularından David Ortiz'in Başkan Obama ile çektiği 'selfie'nin Samsung'un bir PR çalışması olduğunun ortaya çıkması Beyaz Saray tarafından büyük bir öfke ile karşılanmıştı. Ama aslında olan, şirketlerin sadece sisteme verdiğini geri talep etmesi.  Kanunları oyların değil de milyon dolarların belirlediği bir sistemde, bu sisteme başkanlık eden kişinin bir reklam yüzüne dönüşmesi kadar doğal bir sonuç olamaz.

Kaynak: Radikal Blog http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/kapitalizmin-yeni-bulusu-yoksulluk-turlari-56839