Savaşın yakıp kavurduğu bir ülke girdi düşlerime. Virane olmuş malikâneler, meskeni olmuş kimsesiz çocukların.  Gecenin karanlığında korku ile uyanan bir annenin feryadı sarmış sessizliği, kimselerin duyamadığı. Dişini tırnağına takan bir babanın, ailesine bir kuru ekmek bile getirememenin verdiği eziklikle, çaresizce başını önüne eğişi, sızlatamamış bile yürekleri.

Savaşın tam ortasında, dünyanın acımasızca izlediği katliamlardayım.  Bir yanımda açlıktan ağlayan bir bebek, diğer yanımda gözyaşları çoktan kurumuş olan bir anne.  Bir yanımda mazlum gençler, diğer yanımda bitkin düşmüş babalar.  Sıcak bir tebessümü çok görmüşler bu insanlara.  Vurmuş, yaralamış ve öldürmüşler.  Onurlarına ve namuslarına dokunmuşlar. Sonu zaten gelecek olan, kısacık bir ömrü yaşatmadan kıymış, nefes bile almayı çok görmüşler onlara.

Savaşın insanlığı yok saydığı cinayetlerdeyim. İşkenceleri yapanlar da, masum çocukları katledenler de baba aslında.  Onlarında geride bırakarak özlem duydukları yavruları var. Âşık oldukları insanlar ve onları bin bir zahmetle büyüten anne-babaları var. Her insan gibi sahip oldukları şeyler var olmasına var da, bir tek insanlıkları yok…

İşkencelerin hiçbir sınırı kalmamış artık, akla hayale gelmeyecek olan zulümler sarmış dört bir yanı.  Nereye bu gidiş, neden bu kadar zulüm, ne için yaşanıyor bu yaşanmaması gerekenler? Ben anlayamıyorum.

Anlayamadığım tek şey değil bu aslında.

Birileri kan ağlarken dünyanın bir ucunda, başka birilerinin de zevk âleminde yaşaması gibi mesela.  Binlerce dolar ödeyerek aldığı ceketi, bir defaya mahsus olarak giyen, sabahlara kadar eğlence mekânlarında boy gösteren, çocuklarını paraya boğarak onlara mutluluk vermeye çalışanlar var.  Mesela, birileri aç iken tok uyuyabilen, birileri acı çekerken zevk alabilen, birileri vahşetin kucağında inlerken, gülebilen insanlar var.  Ama bilindik bir şeydir ki, son gülen iyi güler…

Hiç denediniz mi gerçek bir işkenceyi izlemeyi? İzlemeden önce yan etkilerini iyi bilmelisiniz.  (Öncelikle etik olarak uyarmak lazım, kalbi olanlar izlemesin!) Önce, kalbiniz ürpertiyle birlikte hızla çarpmaya başlar, yüreğiniz ağzınıza gelecek gibi olur, artık mideniz de bulanmaya başlamıştır. İşte tam o zaman izlemeyi bırakırsınız. Ama bir türlü geçmez mide bulantınız. Bir ürperti gelir oturur göğsünüze. Ölümü düşünür ve korkarsınız.  Bir daha izlememe kararı alırsınız, hele ki yalnızken!

İşte tam düşünme zamanı, küçük bir çocuğu düşünün.  Yanında kimsesi olmadan, caniler tarafından sürüklenip bilinmeyene götürülen. Düşünün bakalım, neler gelecek aklınıza.


Savaşın girdiği topraklarda her yer işkence mekanı. Her yer acının yurdu.

 
Acının en büyük yeri ise belli: Yüreğimiz.