SUAT ARI

AMSTERDAM

Dünyadaki eksen ve paradigma kaymaları Türkiye-Avrupa Birliği ülkeleri ilişkilerinde konjonkturel krize yol açmıştır...

 “Türkiye-Hollanda Krizi; Değişen Paradigma ve Sivil Kapasite” konusunun ele alındığı 53. Amsterdam Tartışmaları 8 Aralık tarihinde gerçekleştirildi. Tartışmanın konuk uzmanı TASAM (Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi) Başkanı Süleyman Şensoy’a TASAM’dan emekli büyükelçiler Aydın Nuran ve Murat Bilhan da eşlik ettiler.

Türkevi Topluluğu, hatırlanacağı üzere geçtiğimiz Mart ayında iki ülke arasında çıkan diplomatik kriz ve sonrasında oluşan olumsuz atmosfer ve bunun Hollanda Türk toplumunun günlük hayatına yansımaları üzerine bir toplantı düzenlemişti. Toplantıya sebep ise yaşanan diplomatik krizin çözümüne yönelik diplomaside hiçbir olumlu gelişmenin gözlemlenmemesiydi. Amsterdam Tartışmaları sözkonusu sorunu masaya yatırıp, çözümün sivil boyutuna dikkat çekmişti. Bu bağlamda da gelişmelerden kaygı duyan ve çözüm için mesai harcayan veya harcaması muhtemel STK temsilcileri ve kanaat önderleri davet etmişti. 

Bu doğrultuda uzun bir süre sessiz kalındı ve hareketsizlik yaşandı. TASAM, bir sivil toplum kuruluşu olarak, hem Batıyı daha iyi anlamak hem de gerek Türk gerekse Batılı hükümetlere tavsiyelerde bulunabilmek için Avrupa başkentlerine bir dizi ziyaretler gerçekleştirdi. Başkan Süleyman Şensoy ve beraberindeki heyet bu çerçevede önce Berlin daha sonra da Den Haag’a gelip bazı düşünce kuruluşları ile görüşmeler gerçekleştirdiler. Şensoy bazı izlenimlerini Amsterdam Tartışmalarında katılımcılarla paylaştı. Ziyaretler esnasında bugüne kadar Türkiye’de hiç bir düşünce kuruluşuyla diyalog halinde olunmadığını tespit ettiklerini belirten Sensoy, bütün görüşmeler karşılaştıkları en önemli sorunun da “Neden geldiniz?” sorusu olduğunu söyledi. 

Türkiye ile Hollanda arasında çıkan krizin sadece Mart ayında yaşananlara dayandırılmaması gerektiği, bunun özellikle Avrupa’da olmak üzere tüm dünyada eksen ve paradigma kaymalarının da bir sonucu olarak görülmesi gerektiğini ifade eden Şensoy, Avrupa’da özellikle Brexit sonrası II. Dünya Savaşı öncesindekine benzer kamplaşmaların olduğunu söyledi. Şensoy, demokrasinin katalizatörü konumunda olan orta sınıfın Avrupa’da işlevini yitirmesinin bir sonucu olarak aşırılıkların arttığını, bunun bir sonucu olarak da Avrupa’nın şimdilerde yeni ‘Musevi’lere ihtiyacı olduğunu, ancak bu yeni ‘Musevilerin’ Türkler olamayacağını belirtirken, Türk diasporasının da bu süreçte sağduyulu ve ferasetli olmak zorunda olduğuna vurgu yaptı. 

Katılımcılardan Prof. Dr. Bedir Tekinerdoğan, uzmanların soruna sadece ekonomik ve siyasi boyuttan baktıklarını, ancak kültürel boyutun da unutulmaması gerektiğini, hatta bunun meselenin özünü teşkil ettiğini söylerken, sanki dizayn edilmek istenen yeni dünya düzeninin karşılıklı çıkarlara değil ‘medeniyetler çatışması’  temeline oturtulmak istendiğini söyledi.

Şensoy, Avrupa Birliğinin 20. Yüzyılda insanlığa hizmet vermiş en şüphesiz önemli proje olduğunu, ancak Birliğin çıtayı çok yüksek tutması sebebiyle zamanla kendi başarısının kurbanı olduğuna da vurgu yaptı. Brexit de bu bağlamda görülmelidir diyen Şensoy, Birliğin bağlı ülkelerin yerel yönetimlerini günden güne sınırlaması sonucu da sosyal ve siyasi desteğini kaybetmek durumunda kaldığını söyledi. 

Hollanda ile Türkiye arasında ortaya çıkan krizin mutlaka çözüleceğini, ancak bunun biraz zaman alacağını düşündüğünü belirten Şensoy, zaten iki ülke arasında da ciddi hiçbir sorunun olmadığını, tam aksine her alanda ciddi bir alış verişin olduğunu söyledi. Şensoy, iki ülke menfaatleri göz önüne alındığında krizi sürdürmenin bir anlamının olmadığını ve krizin konjonktürel ve geçici olduğunu da belirtti.

Emekli Büyükelçi Murat Bilhan:”42 yıllık diplomasi deneyimim bana milletlerin daimi dostu veya daimi düşmanının olmadığını, daimi çıkarlarının olduğunu gösterdi.” Duyguların uluslararası ilişiklerde rol oynamadığını, ancak bizim duygularımızla dış siyaset yapmamızdan dolayı hayal kırıklıkları yaşadığımızı belirten Bilhan, dış politikada kullanılan üslubun da çok önemi olduğunu, konjonktürden dolayı kullanılan üslubun da krize sebep olduğunu söyledi.

Gerek Şensoy gerekse Bilhan, Hollanda ile olan krizin konjonkturel ve suni olduğunu, ancak Almanya ile olan krizin daha yapısal olduğunu belirtiler. Her iki uzman da Almanya ile olan krizin jeopolitik rekabet olarak görülmesi gerektiği ve çözümünün de Hollanda’yla olana nazaran daha zor olduğunu belirtirken, bunun da sürdürülebilir olmadığını ve ne Türkiye’nin Almanya’sız, ne de Almanya’nın Türkiye’siz olabileceğini belirttiler.  Şensoy’a göre Türkiye’nin Avrupa’ya ekonomik, enerji ve savunma alanlarında % 70’e varan bağımlılığı krizin bir an önce bitirilmesini gerektirmektedir. Sadece Almanya’nın değil, Avrupa’nın da doğunun güvenlik noktası olarak regülatör konumda olan Türkiye’den vaz geçemeyeceği de ifade edildi. Herkesin bunun farkında olduğu, ancak siyasi ve kültürel sebeplerle bunun davranışlara yansımadığına da vurgu yapıldı.

Türk diasporasının sağduyulu olması gerektiği ve enerjilerinin büyük bir kısmını yaşadıkları ülkelere harcamaları gerektiği de belirtilerken, devlet-vatandaş ilişkilerinin de gözden geçirilmesi gerektiğine vurgu yapıldı. Bu bağlamda söz alan emekli büyükelçi Bilhan, Türk halkının devleti gerektiğinden fazla büyüttüğünü, her şeyi ondan beklediğini, ancak bundan bir an önce vaz geçilmesi gerektiğine işaret etti. Bilhan, üstelik devlet destekli sivil toplum kuruluşlarının muhatap alınma konusunda sıkıntı yaşamalarının da muhtemel olduğuna da vurgu yaptı. Uluslararası sistemde devletin gücünün % 10’u geçmediği ve yeni dünyayı da yumuşak güç olarak tabir edilen sivil toplumun şekillendireceğine de vurgu yapıldı.

Katılımcıların bazıları, Hollanda Türklerinin an itibariyle sanki sorunlu bir toplummuş gibi bir algı oluşturulduğu ve bunun gerçekle bağdaşmadığı, aslında ‘uyum’ bahanesiyle asimilasyonun hedeflendiği de dile getirilirken, gerek Türklere gerekse Türkiye’ye karşı takınılan tavrın gerçekçi olmadığı, olsa olsa art niyetli olduğuna vurgu yaptılar. Bilhan, Hollandalı gençlerin Türk ve Türkiye algısının çok kötü olduğunu, ancak bu olumsuz imajın kırılması için gerekli tarihsel, kültürel ve ekonomik altyapının olduğunu, bunun için de iyi bir kamu diplomasisine ihtiyaç olduğuna da vurgu yaptı. 

Şensoy, gerek içeride gerekse dışarıdaki sorunların temelinde yatan iki önemli sebebin olduğu ve bunlar da eleştirel düşünce kabiliyeti eksikliği ve liyakattir derken, sadece siyasi değil, aynı zamanda sektörel bazda da ciddi düşünce kuruluşlarına ihtiyaç olduğunu söyledi. Diaspora için de bunun geçerli olduğu ve gerek diasporanın kendisi gerekse Türkiye diasporanın kapasitesinin ancak % 10’nu kullanabilmektedir denildi.