Nick de Bois'in, "Türkiye’yi peşinen yargılamamalıyız" başlıklı yazısı şöyle:

Londra Gazete’ye özel köşe yazısında Enfield North milletvekili Nick de Bois bazı çevrelerin Türkiye’nin Kobane için daha fazla şey yapmasını beklediğini fakat bu konuda peşin hükümlü olmanın yanlış olduğunu söyledi

Ortadoğu’daki çatışmalara Britanya’nın müdahelesi çetrefilli ve çok sayıda hayata mal olan bir tarihe dayalı. Avam Kamarası son zamanlarda çatışmalara müdahale konusunda oldukça dikkatli olmuştur. Ben 2013’te Suriye’ye askeri müdahale için yapılan oylamada, silahlı kuvvetlerin yapılacak operasyondan emin olamamaları ve olası müdahaleden çıkacak sonucu öngöremediği için karşı oy kullanmıştım.

O oylamada önemli olan bir başka husus, ABD ve İngiltere’nin müteffiklerden yoksun bir şekilde, bölgedeki ülkelerden destek toplamadan Ortadoğu’ya bir daha tek taraflı müdahale etme olasılığıydı.

Belki de “başarılı” sayabileceğimiz tek askeri müdahale Birinci Körfez Savaşı’nda George Bush ve o zamanki Muhafazakar Britanya Başbakanı John Major’ın Arap ülkeleri dahil birçok ortak ile beraber Kuveyt’i, saldırgan Saddam Hüseyin’in pençesinden kurtarma kararıdır. O zaman kurulan askeri koalisyon bölgesel farklılıkların üstesinden gelip Iraklı Kürtlere hem havadan koruma sağladı hem de İngiltere’ye sığınmalarına yol açtı. Aradan geçen 20 senede bu çoğu zaman unutuluyor.

Bugün karşımızda duran IŞİD, sınır tanımayan hunhar ve korkunç bir rejim olarak burada ve Ortadoğu’daki güvenliğimizi tehdit ediyor. Çok açık ve ciddi bir tehlike oluşturuyorlar. Britanya’nın Irak’a hava saldırısı düzenlemesini ve Kürt ile Irak kuvvetlerine taktiksel ve askeri yardımda bulunmamızı desteklemekte hiç bir tereddütüm olmadı.

Bu desteği, seçim bölgemde yaşayan insanların IŞİD’e karşı yapılan savaşın bizim öncülüğümüzde değil de NATO ile Irak ve Suriye’nin komşularını oluşturan birleşik bir direniş istediklerini bilerek verdim.

Türkiye’nin (ve tabi diğer devletlerin) askeri harekat konusunda isteksiz görünmeleri, bazı seçmenlerin haklı olarak ‘Ortadoğu’da bir çatışmayı sonlandırmak için sorumluluğun ağırlığı gene mi batılı müteffiklere düşecek’ sorusunu sormalarına neden oluyor.

Ancak peşinen hüküm vermektense Türkiye’nin 1.5 milyon mülteciye olağanüstü bir yardım yaptığını unutmamakta yarar var. Bu Enfield, Camden, Brent, Haringey ve Islington nüfusunun tümünün bir anda kapınıza bırakılmasına benzeyen bir durum.

Türkiye Başkonsolosu’nun Londra Gazete’de belirttiği gibi ülkenin güney sınırından bir haftadan kısa bir sürede sayıları 200 bini aşan Suriyeli Kürt, Kobane’deki IŞİD vahşetinden kaçmak için Türkiye’ye sığınmıştı. Bunları hafife almamamız gerekiyor; bunun gibi zorluklara katlanabilecek pek fazla ülke yoktur.

Bu durum Britanya halkı tarafından tanınıyor, fakat hepsinin Türkiye’nin yüzleştiği karmaşık ve zorlu durum karşısında bilgi sahibi olduğunu söyleyebilmemiz mümkün değil.

Bazıları Türkiye’nin daha fazla şey yapmasını bekliyor ve Türk siyasi liderlerinin başlangıçtaki temkinli davranışlarını bir hata olarak algılıyor. Ben son günlerde Kürt savaşçıların sınırı geçmelerine dair yapılan yardımları ve IŞİD mensuplarının Türkiye’den geçmelerini durdurma politikalarını olumlu karşılıyorum. Bu karar IŞİD vahşetine karşı savunmasız kalan Kürtler (ve Ezidi gibi diğer gruplar için) hayati önem taşımaktadır.

Askeri bir müdahelenin PKK’ya destek anlamına gelebileceği, Türk askerinin NATO’nun desteği olmadan Suriye’ye girmesi halinde yalnız kalabileceği, Türkiye’de siyasetçilerin karşı karşıya olduğu ve hepimizin anlayabileceği bir durumdur. Savaşın Türkiye’ye yakınlığı bu durumu gelecekte kaçınılmaz hale getirebilir ancak şu anda PKK’nın silahlanması ve desteklenmesi Batı’nın gerçek dışı bir beklentisidir.

Buna karşın Türkiye daha önce Kürt nüfusuyla ve PKK ile bir çözüme çok yaklaşmıştı. Mutlaka siyasi bir anlaşmaya ulaşmak için çalışmalıdır. Böylece Türkiye NATO’daki müteffikleriyle beraber IŞİD’e karşı sadece Ortadoğu’da değil dünyanın her yerinde uzun ve zorlu kampanyaya katılabilecektir. Her iki taraftan herhangi bir geciktirme ya da riskli hareket, IŞİD’in bir tehdit olduğu bu ortamda kabul edilmesi zor bir tutum olacaktır.

IŞİD hem vahşi, hem de zorlu bir güçtür: sınırlar ötesinde savaş yapan, insanlık dışı, ahlaksız ve hiç şüphesiz ciddi bir tehdittir. Mücadelemizde başarılı olmak için müteffiklerimizle beraber çalışmalıyız.