Diaspora kavramının geçmişte yaşanan bir takım tecrübeler sebebiyle Türklerde olumsuz çağrışımlar yaptığını ve bu yüzden de uzun yıllar kullanılmaktan kaçınıldığını belirten Veyis Güngör, artık kavramın kullanılma vaktinin geldiğini söyledi. Güngör, Avrupa Türklerinin vizyonu ve misyonunun yanı sıra sosyolojik, coğrafi ve demografik özelliklerinin de ancak bu kavramla karşılığını bulabileceğine vurgu yaptı.  Güngör’e göre diaspora anavatanından uzakta yaşayan, o vatandan duygusal ve maddi anlamda kopamayan, oraya aidiyet hissi duyan insan topluluğudur ve sosyolog William Safran’a göre şu özellikleri taşımaktadır:   1. İki ya da daha fazla yere dağılım; 2. Ortak bir anavatan mitolojisi; 3. Göç edilen ülkeye yabancılaşma; 4. Anavatana dönme isteği ve 5. Anavatanla devam eden ilişkiler. Güngör tüm bu özelliklerin Avrupa Türklerinde var olduğunu, dolayısıyla bir “Avrupa Türk diasporası”ndan bahsedilebileceğini belirtti.

Güngör, Avrupa Türkleri diasporasının en önemli aktörleri,  Avrupalı Türk girişimciler, Türk kökenli siyasetçiler, sivil toplum kuruluşları, üniversite ve yüksek okullarda okuyan üçüncü nesil Avrupalı Türkler, Türk kökenli sanatçılar, kültür insanları ve toplumda başarı elde etmiş bireylerin olacağını ve diasporanın hem yaşadıkları ülkeye hem de aidiyet hissettikleri ülkelere yönelik faaliyetlerinin var olacağını tecrübelerden yola çıkarak iddia edebiliriz dedi. Güngör, yaşanılan ülkeyle olan ilişkileri ekonomik canlılık, sosyal değişim, çok kültürlü toplumun oluşmasına katkı, algı değişimi, kültür ve kamu diplomasisi ve Batı ile Doğu arasında köprü görevi olarak sıralarken, aidiyet hissedilen ülkeyle ilişkileri de sermaye ve para aktarımı yoluyla maddi destek, zihniyet değişimi, bilgi, tecrübe, uzmanlık aktarımı, Avrupa’da yaşadığı ülkenin tanıtımı, uluslararası platformlarda aidiyet duyduğu ülkeyi de temsil etme ve tersine beyin göçünü ihtiva edeceğini belirtti.

Avrupa Türkleri diasporası aktörlerinin an itibariyle Avrupa, Balkanlar, Orta Doğu, Orta Asya ve Afrika’da bir çok ülkeye ulaştıklarını bunun zamanla daha geniş bir coğrafyaya yayılacağını belirten Göngör, “göçmenlikten diasporaya geçiş sürecinde olan Avrupalı Türklerin başta anavatan Türkiye olmak üzere, kültür ve medeniyet coğrafyamızın ulaştığı ülke ve gruplara uzanan bir alanda, bir “Avrupa Türk Diasporası  Vizyonu ve Bilinci” oluşturulmalıdır” dedi.

Veyis Güngör’ün sunumunun akabinde söz verilen eğitimci Veli Tongel, diaspora kavramından ziyade içinde yaşadığımız toplumdaki sorunların kaynağının ne olduğunu bulup anlamamız gerektiğini iddia etti. Entegrasyon kisvesi altında yapılan asimilasyon tartışmalarının bir parçası olmak zorunda bırakıldığımızı ve bizim hangi kavramları bir dayatmayla tartıştığımızı sorgulamamız gerekir diyen Tongel, bizlere bu tartışmalar yaptırılırken bizden sonraki nesillerin başta dil ve kimlik olmak üzere bir çok sorunla baş başa bırakıldığını söyledi.

Tartışmanın diğer yorumcusu Mesut Balık, Avrupa Türk toplumunun üç ana gruptan oluştuğunu ve bunların romantikler, tüketiciler ve dertlenenler olarak tanımlanabileceğini ifade etti. Romantiklerin iki arada bir derede kaldığını ve bir türlü nerede nasıl yaşamak istediklerine karar veremediklerini, ikinci grubun sadece yaşadıkları ülkelerin sunduğu nimetlerden istifade etmekle meşgul olduğunu, üçüncü grubun ise toplumun meselelerine kafa yorduğunu söyleyen Balık, artık kendi kendimize bir takım hayati soruları sormamız gerektiğini ve yaşadığımız ülkelerde başarılı olabilmenin anahtarının bu sorular ve onlara bulacağımız cevaplarda olduğuna vurgu yaptı.  Balık, mağdur durumundan sıyrılıp, bu topluma katkıda bulunan ve bulunmak isteyen konumuna geçmemiz gerektiğine vurgu yaparken, bu katkının kültürel anlamda daha sağlıklı olabilmesi için kendi değerlerimizi sonraki nesillere iyi aktarmamız gerekir dedi.

Sunum ve yorumların ardından katılımcıların da soru ve teklifleriyle tartışmaya renk kattığı Amsterdam Tartışmalarında en çok diaspora kavramının kullanılıp kullanılmaması gündeme geldi, ancak sonuç itibariyle kavrama takılı kalmak yerine onun içinin doldurulmasının önemine vurgu yapıldı. Avrupa Türk diasporasının hem yaşadıkları ülke toplumları hem de kendilerini ait hissettikleri ülke için önemli katma değerleri olduğunu ve bunun günümüz itibariyle henüz yeterince değerlendirilmediği, hatta bunun bilerek veya bilmeyerek göz ardı edildiği iddia edildi.

Sonuç olarak “Avrupa Türk Diasporası”nın bir ortak akıl çerçevesinde bölgesel ve küresel düzeyde önemli bir aktör olması gerektiğine vurgu yapılırken, bu yolda hem dahili hem de harici ciddi engelleme çabalarının da olacağı gerçeğinin farkında olunması gerektiğinin ifade edildiği 38. Amsterdam Tartışmalarının bu konuyla ilgili daha kapsamlı çalışmalara vesile olacağı konusunda kanaat ve temenniler dile getirildi.