Mesele başkalarının ne düşündüğü değil, bizim ne olmak istediğimizdir...

Geleneksel Amsterdam Tartışmalarının 55.’cisi 16 Kasım tarihinde gerçekleştirildi. “Mühendislik dini veyahut Avrupa İslamı” konulu tartışmanın uzman konuşmacısı yazar ve fikir adamı Enis Odacı idi. Odacı’nın Avrupa ve Müslümanlar konulu sunumunun ardından tartışmaya geçildi.

Bu konu yıllardır toplumu meşgul etmektedir, ancak Müslümanların kendileri bu tartışmaların muhatabı olarak pek ortada görünmemektedirler. Kısaca onlar hakkında onlarsız bir gündem söz konusu olan. Artık Avrupalıların her türlü dış etkiden uzak bir Avrupa İslamı arzu ettikleri aşikar, ancak bunun (Müslüman) toplumda bir karşılığı olmadığı da bir gerçek. Üstelik İslamla alakalı bir çok olgu birbirine karıştırılmaktadır. Bu da Müslümanların her türlü girişime şüpheyle bakmasına yol açmaktadır. Müslümanlar bir taraftan yükselen aşırı sağla karşı karşıya kalırken, diğer taraftan da kendilerinden çerçevesi belli olmayan bir topluma uyum beklenmektedir.

11 Eylül saldırılarının yarattığı atmosferle birlikte bu gelişmeler toplantının uzman konuşmacısı Enis Odacı’nın asıl mesleği olan mühendisliği bırakıp medyaya yönelmesini sağlar. Odacı: “Artık meslekdaş Enis değil Müslüman meslekdaş Enis olmuştum. İş yerimde mesleğimle alakası olmayan, aynı zamanda cevabını da bilmediğim sorularla karşı karşıya kalıyordum. Önümde iki seçenek vardı. Ya bu soruların muhatabı ben değilim diyecektim ya da onların cevaplarını bulmak için İslamı öğrenecektim. Ben ikincisini yaptım.” Bir müddet işinin yanında yazarlık ve fikir adamı olarak değişik platformlarda aktif olan Odacı, şimdilerde mesleğini tamamen bırakıp kendini İslam ve Müslümanlarla ilgili konulara adamıştır.

Odacı tartışmaya temel oluşturan sunumunda, insanların korku içinde olduklarını, bu korkunun da basın yoluyla iyice pekiştirildiğini, politikacıların da bu korkuyu kullanarak toplumu gerdiklerini tespit ettiğini söyledi. Bu korkunun kendi geçmişlerindeki kilise tecrübelerinden kaynaklandığını söyleyen Odacı, daha yakın zamana kadar kilisenin toplum hayatına büyük oranda yön verdiğini ve toplumun bundan kurtulmak için büyük mücadeleler verdiğini ve tekrar aynı şeyleri yaşamak istemedikleri için Müslümanların etkisinden korktuklarını iddia etti.

Odacı’ya göre medya gibi siyaset de insanların korkularından nemalanma gayreti içindedir. Müslüman kökenli politikacıların etkin olduğu, ancak şeriat getirmek gibi bir kaygıları olmayan DENK ve benzeri siyasi oluşumlar doğrudan İslamla, başka bir ifadeyle şeriatla ilişkilendirilirken, programında Hristiyanlığın kurallarını toplumun geneline uygulama olan partilere ses çıkarmamaktadırlar. Odacı’ya göre, burada asıl korku Müslümanların eşit konuma gelmesidir, şayet bu gerçekleşirse ellerindeki gücün ve pozisyonların el değiştireceğinden korkmaktadırlar.

Odacı, biz Avrupa Müslümanlarıyız, biz de kendi içimizde farklılıkları barındırıyoruz derken, Avrupa İslamı diye bir şey olmadığını da iddia etti. Avrupa’nın liberal demokrasi, komünist (artığı) ve otoriter rejimlerden oluşan bir karışım olduğu ve bir birliğin olduğunu iddia etmenin mümkün olmadığını söyledi. Avrupa İslamı kavramıyla ‘biz’ ve ‘siz’ arasında bir çizgi çekmenin amaçlandığını söyleyen Odacı’ya göre, asıl soru yaşadığımız ülkede nasıl bir Müslüman olmak istediğimiz sorusudur. “Kimse size bir din empoze edemez, kimse sizin hangi cami ya da okula gideceğinize karar veremez. Bunu siz belirlersiniz. Mühendislik İslamı ile ilgili kaygı duymamız gereksiz. Devlet bizimle ilgili düşünecektir, siyaset bizi konuşacaktır ancak biz ne olmak istediğimizi kendimiz belirleriz. Hep birlikte nasıl bir İslam tesis ederiz? Asıl soru budur.”

Odacı’ya göre teolojik tartışmalardan uzak durmamız lazımdır. Zira hangi ibadetleri yaptığınız değil, bir Müslüman olarak, İslamdan ilham alarak toplum için ne anlama geldiğiniz önemlidir. Toplum bunu bizden beklemektedir. Teolojik tartışma kendi iç meselemizdir.

Katılımcılar arasında bulunan Prof. Dr. Bedir Tekinerdoğan, sunumun konuya bir açıdan baktığını ancak konunun farklı boyutlarının da var olduğunu söyleyip, Avrupa’da yükselen aşırı sağa dikkat çekti. Bu grubun her halükarda Müslümanları Avrupa’da istemediklerini ve bunun için yer yolu mübah gördüklerini belirten Tekinerdoğan, kendimizi buna karşı da hazır etmemiz gerektiğini söyledi. Bu sözler üzerine tekrar söz alan Odacı, bizim onların jargonlarını kullanarak aşırı sağın tuzağına düşmememiz gerektiği, normlar ve değerler üzerinden değil haklar üzerinde hareket etmemiz gerektiğini söyledi. Bu bize daha fazla alan kazandırcaktır, dedi.

Tartışmaya katılanların bir kısmı yerleşik toplumların olumsuz tavrına dikkat çektikleri tartışmada, bazılarının Müslümanların ülkede varlığı ve onların toplumda hak ettikleri pozisyonu talep etmesini kabul edemedikleri de ifade edildi. Meselenin sadece medya ve aşırı sağın pekiştirdiği korku değil, aynı zamanda bir kabul meselesi olduğu belirtildi. Bu noktada verilmesi gereken mesajın “biz de varız, buna alışsanız iyi olur” olduğudur denildi.

Tartışmadan çıkan ana sonuç, Avrupa İslamı, Müslümanların eşit pozisyona gelmesini, onların toplumun her katmanında ve pozisyonunda görünür kılınmasını, tartışmaların nesnesi değil öznesi olması gerektiğini ihtiva etmektedir. Kamuoyunu kendimizle ilgili bilgilendirmek ve etkilemek için de gerekirse kendi kanallarımızı hayata geçirmeliyiz. Aksi takdirde başkaları bizi yönetecektir.

Ahmet Suat Arı

Amsterdam Tartışmaları Moderatörü