Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Satan, son günlerde gerilen Türkiye-Almanya ilişkilerini çarpıcı bir analizle ele aldı.

İngiliz arşivine dayalı yayınladığı kitaplarla tanınan Satan, “Almanya nasıl bir Türkiye lideri istiyor?” başlığı ile konuyu irdelediği makalesinde, Almanya’nın Sesi olarak bilinen “Deutche Welle” arşivlerine girerek, Almanya’nın şuur altına işaret ediyor.

İşte Ali Satan’ın o çarpıcı makalesi:

 Şu günlerde “Almanya’nın Sesi” Deutche Welle’nin sayfası Türkiye aleyhtarı bir örgüt sitesi gibi. Türkiye hakkında olumsuz her habere yer veriliyor. Sade bir vatandaş olarak Almanya’nın bu kadar Türkiye aleyhtarı olmasını anlamakta zorlanıyoruz. Yalnız Almanya değil bütün Avrupalı siyasetçiler seçim süreçlerinde veya ihtiyaç duyduklarında Türk/İslam düşmanlığına oynayarak netice alıyorlar.

Peki yakın tarih içinde Türkiye – Almanya ilişkilerinde bahar havası neden ve nasıl yaşanabilmişti? İşte bunu anlamamızı sağlayacak Almanya’nın Sesi Radyosunda yayınlanan bir haber metninden bahsetmek istiyorum.

12 Mart 1971 Askeri Muhtırası ile Türkiye’de seçimlerle işbaşına gelmiş Adalet Partisi’nin Genel Başkanı Süleyman Demirel’in kurduğu meşru hükümet istifa etmiştir. Yerine muhtıracıların isteği üzere 1946’dan bu yana CHP’de aktif olan Prof. Dr. Nihat Erim 19 Mart 1971’de başbakan olarak atanmıştı. Yeni hükümet teknokratlardan oluşuyordu. Başbakan yardımcılığına Dünya Bankasından Atilla Karaosmanoğlu getirilmişti. İşte o hükümet 11 Nisan 1971 tarihinde Almanya’nın Sesi Radyosunda böyle selamlanıyordu[i]:

Ankara’da geçen hafta ortasında, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en iyi yetişmiş en aydın başbakanı yönetiminde, genel kanıya göre, Atatürk devrinden bugüne gelmiş geçmiş hükümetlerin en kuvvetlisi kurulmuştur. Kabinede ehliyet ve kabiliyeti ile sadece enternasyonal politik ve ekonomik çevrelerde isim yapmakla kalmayıp, aynı zamanda dürüstlük, çalışkanlık, ve milli ideallere yüzde yüz bağlılıkları hiçbir şüpheye yer bırakmayan birçok şahsiyetler yer almıştır. “

Almanya’nın Sesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin en aydın başbakanı olarak lanse ettiği Nihat Erim’in kurduğu hükümet için aydınları da göreve çağırıyordu:

Eğer Atatürk ilkelerine bağlılıklarını her fırsatta ve vesile ile izhar eden Türk aydınları, sözlerinde samimi iseler, Nihat Erim kabinesinin başarı sağlaması için var güçleriyle yardım etmeleri gerekir. Çünkü Atatürk’ün doğrudan doğruya hitap ettiği genç kuşağa mensup olan Nihat Erim, daha okul sıralarından büyük önderin hayat ve faaliyetlerini günü gününe yaşayarak yetişmiş ve onun ilkelerine bütün samimiyetiyle bağlanmıştır… Atatürk’ün hangi şapkayı giyip hangisini giymediğini hangi ideallere bağlı ve hangilerine karşı olduğunu bilen devlet adamıdır.

Almanya’nın Sesi, yeni hükümetin bütün maddi ve manevi güçlerini seferber ederken şu veya bu sebeple halen yurt dışında yaşayan bütün aydınların da gerekirse koşa koşa memlekete döneceklerini ve milli kalkınmaya şevkle katılacaklarını gösteren birçok emarelerin şimdiden belirdiğini söylüyordu.

Almanya Türkiye’ye karşı neden böyle bir tutum içine girdiğini aynı haber içinde şöyle açıklıyor:

“Eğer Türkiye ekonomik, mali ve sosyal sarsıntılar içerisinde bir gün hür dünya ülkeleri safını terk ederse batı demokrasilerinin bundan telafisi imkânsız ve parayla ölçülemeyecek büyük maddi ve manevi zararlara uğrayacaklarından hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır. Türkiye’ye dost ülkeler, yeni Türk hükümetinin giriştiği kati hamleleri sadece sempati ve hayranlıkla izlemekle yetinmemeli Türkiye’deki gayretleri ellerindeki mevcut bütün imkânlarla desteklerken bunun kendi menfaatleri icabına olduğunu da unutmamalıdırlar.”

Almanya’nın Sesi Radyosu, Federal Almanya Cumhuriyetini Türkiye’nin geleneksel dostu olarak gösterdiği haberinde bu zihniyetle Türkiye’yi bütün imkânlarıyla destekleyeceğinden kimsenin şüphe duymaması gerektiğini dinleyicilerine duyuruyordu.

Muhtıra, Erim ve ABD

Prof. Dr. Mehmet Gönlübol ve Prof. Dr Ömer Kürkçüoğlu’nun yaptıkları analizde ortak kanaatleri; 1965-71 arasında iç ve dış etkenler sonucu Türk dış politikası Cumhuriyet tarihinde eşine az rastlanır bir dinamizm yaşamış ve bu bağlamda mevcut uluslararası ilişkiler içinde Batıdan ne kadar uzaklaşıp Doğuya ne kadar yaklaşabildiği görülmüştü. 1971 sonrası ise Türk dış politikasında bir durulma yaşanmıştır.[1]

Nihat Erim hükümeti ABD ile ilişkilerine özel itina göstermiştir. Bunun en belirgin göstergesi haşhaş ekiminin tamamen yasaklanacağına dair kararın ilk hükümet programında yer almasıdır.

Nihat Erim ABD’nin senelerdir yakından takip ettiği bir siyasi kişiliktir. Kendi anılarından öğrendiğimiz kadarıyla daha 1946 yılında ABD Büyükelçisi kendisinin makalelerini günü gününe tercüme ettirip okuduğunu söylemişti. Kendisine ABD’nin duyduğu güven Ocak 1966’da yaşanan bir olayla daha da gün yüzüne çıkmıştır. İsmet İnönü yabancılarla görüşmelerinde Bülent Ecevit’i tercüman olarak tercih ediyordu. Ocak 1966 ABD Büyükelçisi görüşme talep ettiğinde tercüman olarak Ecevit’in değil Erim’in olmasını istemiş, Erim’in Fransızca bilmesinden dolayı da büyükelçi Fransızca konuşmuş idi.

1970’li yıllarda Türkiye’de yürütülen NATO tartışmalarında Erim’in tutumu ABD’lilerce beğeniliyordu. Daha önemli bilgi ise şimdi, 12 Mart 1971 Muhtırasına günler kala, 1 Mart’ta ABD Elçiliği diplomatları Erim’in evine gelmiş ve yemekte kendisine yarı şaka yoluyla kendisinin başbakan olması gerektiğini söylemişlerdi. Erim bu olayı şöyle yazıyordu; “ Dün gece bende Amerikan büyükelçiliğinden Drapen, Gren, Lincoln, Dillon yemekte idiler. Benim başbakan olmam lazım geldiğini yarı şaka söylediler[2].

Sonuç olarak;

Nihat Erim, bu görüşmeden 25 gün sonra 26 Mart 1971 tarihinde Başbakan olmuş ve  11 Aralık 1971 tarihine kadar I. Erim Hükümetini ardından 11 Aralık 1971-22 Mayıs 1972 tarihlerinde II.Erim hükümetlerini kurup toplam 14 ay kadar ülkeyi yönetmiştir. Hükümet, darbeyle kurulmuş, ABD ve Avrupa’dan destek görmüş ancak toplumsal desteği olmayan Erim hükümetleri beklenen hiçbir temel konuya el atamamış, Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu reformları gerçekleştirememiştir.

Sadece, Türkiye’de NATO karşıtlığının arttığı, askeri ve sivil sol cunta yapılanmalarının etkinlik kazandığı bir dönemde CHP içerisindeki ABD karşıtlarının da yükselirken, ülkenin Batı-Nato-ABD çizgisine getirilmesi ihtiyacı ordunun müdahalesiyle başlatılmış ve bu noktada Nihat Erim ordu, siyasi partilerin dışarıdan destekledikleri ve uluslararası çevrelerin güvendiği, partisiz başbakan olarak teknokrat bir hükümet kurmuştur. İlber Ortaylı’nın “en nitelikli ama en etkisiz” dediği Erim hükümeti siyaseten zayıf olmasına rağmen Batı tarafından sempatiyle karşılanmış ve desteklenmiştir. Bu süreçte haşhaş meselesi ABD isteği doğrultusunda çözülmüş, sağcı, solcu ve dindar kesimler baskı altına alınmıştır. Soğuk savaşın yaşandığı bu yıllarda Almanya henüz ikiye bölünmüş halde idi ve Federal Almanya’da çok ciddi Amerikan/Nato askeri varlığı mevcuttu. Bu şartlar içinde Alman Deutsche Welle’nin de ABD çizgisinde olduğunu ayrıca söylemeye gerek kaldı mı bilmiyorum.

İsmail Nihat Erim

İsmail Nihat Erim, 1971-1972 yılları arasında görev yapmış Türkiye Cumhuriyeti başbakanıdır. Nihat Erim, 1912 Kocaeli Kandıra doğumludur. Galatasaray Lisesi’ni ardından da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitiren Nihat Erim doktorasını Paris Hukuk Fakültesi’nde yapmıştır. 1939 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kamu hukuku doçentliğine atandıktan sonra 1941’de profesör oldu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki kamu hukuku derslerine ek olarak Siyasal Bilgiler Okulu’nda devletler hukuku dersleri veren Nihat Erim 1959-1961 yılları arasında BM Uluslararası Hukuk Komisyonu üyesi olarak görev aldı.

1943-1950 yılları arasında CHP milletvekili olarak TBMM’de yer alan Nihat Erim 2. Saka Hükümeti’nde Bayındırlık Bakanlığı, Günaltay Hükümeti’nde başbakan yardımcılığı yaptı. CHP muhalefete geçtikten sonra partinin yayın organı Ulus’un başyazarlığını üstlendi. Bu gazetenin 1953 yılında kapanması üzerine 1955 yılına kadar Yeni Ulus ve Halkçı gazetelerini çıkardı. Başbakan Adnan Menderes’in isteği üzerine Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasının hazırlanmasında görev aldı. 1961 yılında CHP milletvekili olarak yeniden TBMM’ye döndü. CHP içinde Bülent Ecevit’in başlattığı Ortanın Solu hareketine katıldı, daha sonra CHP’den ayrılarak Cumhuriyetçi Güven Partisi’ni kuran Prof. Dr. Turhan Feyzioğlu’yla birlikte muhalefet etti.

12 Mart 1971 Muhtırası’nın ardından CHP’den ayrılması koşuluyla hükümeti kurmakla görevlendirildi. 26 Mart 1971 tarihinde kurduğu partilerüstü hükümet 3 Aralık 1971 tarihinde istifa etti. Yeniden hükümeti kurmakla görevlendirildi; kurduğu 34. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti 22 Mayıs 1972 tarihine kadar işbaşında kaldı. 1977 yılına kadar Cumhuriyet Senatosu’nda kontenjan senatörü olarak görev yaptı.

Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam edilmesine kadar varacak Balyoz Harekâtı olarak bilinen uygulamaları başlatması nedeniyle Balyoz lakabıyla anılır. “Gerekirse demokrasilerin üstüne şal örtmeli” sözü nedeniyle de Aziz Nesin tarafından kendisine Şalcı Nihat denmiştir. 19 Temmuz 1980 tarihinde İstanbul Dragos’taki evinin yakınında Mahir Çayan ve arkadaşlarının intikamının alınması adına Dev-Sol militanları tarafından düzenlenen suikast sonucu hayatını kaybetti. Mezarı Zincirlikuyu Mezarlığı’ndadır.

[1] M.Gönlübol- Ö.Kürkçüoğlu, Olaylarla Türk Dış Politikası, 1919-1995, Ankara 1996,  s.539

[2] N.Erim, Günlükler, s.821 Zikreden Ali Haydar Soysüren,  12 Mart Döneminde Nihat Erim Hükümetleri, Atatürk Araştırma Merkezi yayınları, s.471

[i] Bu haber metni Diyanet İslam Araştırma Merkezi Kütüphane Arşivinde bulunan Ziyad Ebuzziya Evrakı içinde ZE/77/2056 no’lu dosyada mevcuttur. Dönemin ayrıntılı incelemesi için Bkz, Ali Haydar Soysüren, 12 Mart Döneminde Nihat Erim Hükümetleri, Atatürk Araştırma Merkezi yayınları, 527 sayfa.

(Kaynak: yekvucut.com)