Üçüncü yargı paketi Adalet Komisyonu'ndan geçti.

Genel Kurul'da ele alınacak.

Taslağını Adalet Bakanlığı'nın hazırladığı paket, Türkiye'de vesayet anlayışının sona ermesinde ve çetelerle mücadelede etkin rol oynayan Özel Yetkili Mahkemeler konusunda yeni düzenlemelerle öne çıkıyor.

Neden gerek duyuldu bilinmez ama yapılmak istenen değişikliklere Ergenekon ve Balyoz davalarına tepki gösteren ve hatta ayak direyenlerin gösterdiği takdir düşündürücü.

Teklifin mimarı iktidar partisi olacağı için bu boyutun yasaya son halini vermeden önce mutlaka göz önüne alınmasında fayda var.

Bazı mecraların iddia ettiği gibi, 250'lerin tamamen kaldırılacağını tahayyül bile etmiyorum.

Zira çılgınlık olur.

Birileri mecrasından saptırıyor mu?

Ancak düzenlemenin birçok darbe sanığının "Bir yıl içinde tahliye olacağız" ve "Çoluk çocuklarına kadar intikam alacağız" sözlerinin ardından gelmesi dikkat çekici.

"Birileri iyi niyetle yola çıkılan düzenlemeleri mecrasından saptırmak için yönlendirme mi yapıyor" sorusu ister istemez akıllarda uyanıyor.

Yargı alanında tarihi değişikliklere imza atan hükümetin böyle bir oyuna geleceğine ihtimal vermiyorum.
Ancak paketin "gizliliği ihlal" ile ilgili maddesinde son anda iki vekilin önerisiyle yapılan ekler alarm zillerinin çalmasına neden oldu.

Zira "özel hayatın gizliliğini" koruyalım derken, basına apaçık sansür getiriliyor.

Üstelik paraya dönüştürülmesin ve gazeteciler mutlaka hapis yatsın diye de alt sınır 2 yıla çıkarılıyor.

Türkiye'de basın özgürlüğü bu kadar tartışılırken, basın mensupları 10 binlere varan davaya muhatap edilmişken böyle bir adım atmak pek mantıkla izah edilebilir değil.

AK Partili iki vekilin istediği düzenleme yasalaşırsa, dün gazetemizin manşetinde yer alan "Cunta itirafı mı" başlıklı haberleri yayınlamak bundan böyle 5 yıla kadar hapis cezası gerektirecek.

Yapana değil yayınlayana ceza!

Diyelim bir şahsın "darbe tarihini" verdiği veya "rüşvet pazarlığı" yaptığı ses ve görüntü kaydı internete düştü.
Bu görüntü veya ses kaydının bir yerde yayınlanmış olmasına, aleniyet kazanmasına, bir suçun ifşa edilecek olmasına ve kamu yararının olup olmamasına bakılmıyor.

Gazetecilere deniyor ki, "Bütün dünya bu ses kaydını duysa" da, "sanal âlem yıkılsa" da siz okurlarınızla bunu paylaşamazsınız.

Neden?

Çünkü yasa dışı kaydı yapan ve onu sanal âleme atanı tespit edemiyorlar.

Onun yerine "seni yakaladım" diyerek, kamu yararına da olsa bir yerde yayınlanmış da olsa, söz konusu kayıtların medyada yayınlanmasını engellemeye çalışıyorlar.

Bu sansür değil de nedir?

Adalet Komisyonu'ndan geçen sakıncalı maddenin Genel Kurul'da düzeltileceğini umuyorum.

Bekleyip göreceğiz!

(Bugün gazetesinden alınmıştır)