Şimdi Başbakan “laiklik” dedi ya, “Laiklik gerçekten elden gitti. Onu da aldı Başbakan elimizden” psikolojisiyle homurdanmaya başladı, laikliğin en büyük savunucusu medya(!)”

Başbakan’ın Mısır ve Tunus halkına laikliği önermesi Mısır ve Tunus halkı kadar Türkiye’deki dindarların da kafasını karıştırdı.  Başbakan “biz demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletiyiz kişi laik olmaz, devlet laik olur. “ sözü ülkemizde de epey ses getirdi.

Daha önce laikliğin en büyük savunucusu olan medya ise Başbakan’ın sözlerini eleştiren Mısır ve Tunuslu insanlara bol bol mikrofon uzattı.

Oysa bu medya değil miydi yıllardır “laiklik elden gidiyor koşun kurtarın” diyerek orduyu göreve çağıran?

Cumhuriyet mitinglerine de aynı gerekçeyle destek vermemişler miydi?

Şimdi Başbakan “laiklik” dedi ya, “Laiklik gerçekten elden gitti. Onu da aldı Başbakan elimizden” psikolojisiyle homurdanmaya başladı, laikliğin en büyük savunucusu medya(!)”

Bazı dindar yazarlar ve dindar insanların buna, yani Başbakan’ın laiklik önermesine itirazı vardı,  bazısı ise “laiklik kötü bir şey değildir” diyerek Başbakan’ın sözlerine destek verdi.

Aslında anlayışla karşıladım bu itirazları. Çünkü cumhuriyetin ilk yıllarından beri dindar insanlara “laiklik elden gidiyor” diye diye zulmettiler.  Laikliği, her türlü inanca baskı mekanizması olarak kullandılar. Hatırlayın bir ara misyoner avcılığı bile yaptı bu laikçi algı

Darbelerin, muhtıraların en büyük sebebi “laikliğin elden gitmesi” idi.   

Devletin dinler karşısında tarafsız olması anlamına gelen laiklik,  maalesef bağlamından kopartılıp bir şiddet aracına dönüştürülmüş ve siyasi, askeri, hukuki, kültürel ve medyatik gücü elinde bulunduranlar tarafından toplumun tepesinde Demokles’in Kılıcı gibi sallandırılmıştı.

Mesela;

Kadınlar başörtüsü taksa,

Erkekler sarık ve cübbe giyse,

Açık alanda bir yerde namaz kılınsa,

Kuran kurslarına çocuklar gitse,

Okulların bodrum katlarında küçücük bir mescit açılsa,

Meclis’e, milletin başörtülü vekili girse,

Alışveriş merkezlerinde mescit istense,

Askerler namaz kılsa veya eşleri başörtülü olsa,

İçki içmiyoruz dense,

İHL mezunları üniversite sınavında başarılı olsa,

Laikçi bir aydın faili meçhul cinayete kurban gitse,

Üç tane Hacı amca davete icabet ederek Başbakanlık konutunda iftar açsa,

Çocuklar Filistinli kardeşleri için İntifada tiyatrosu oynasa,

Hep laiklik elden gidiyordu(!).

İşte bu yüzdendir dindarların laiklik korkusu. Lakin zaman değişti artık kavramlar da gerçek yerlerine oturmaya başladı. Başbakan’ın da dediği gibi kişi laik değil, devlettir laik olan.

Yoksa insan, din ile devlet işlerini kendi bünyesinde nasıl ayıracak?  Yanıtı bile absürt, böyle bir soru olabilir mi?

Başbakan’ın da dediği gibi ; “Bir Müslüman laik bir devleti başarılı bir şekilde yönetebilir. Laik devlet her inanç grubuna eşit mesafededir, ister Müslüman olsun ister Hristiyan, ister Musevi ister ateist olsun hepsinin güvencesidir. Olayın da aslı budur.”

Bence de budur…