Geçen ay, Amerikan Pew Research Center, Avrupa ülkelerindeki inançsızlıkla ilgili bir araştırma yaptı. Araştırma sonuçlarına göre, Hollanda, inançsızların en fazla olduğu ülkeydi. Hollanda’da insanların yüzde 48’i kendilerini ateist, agnost veya herhangi bir dine inanmayan olarak görüyordu. Hollanda’yı, yüzde 43 oranla Norveç takip ederken, İsveç’te inanmayanların oranı ise yüzde 42 idi.

Bu günlerde ise bir başka kitap yayınlandı. Neil MacGregor tarafından yayınlanan kitabın adı: “Tanrılarla Yaşamak”. Neil MacGregor’in yeni kitabı basına, “Din geri geldi. Bu yanıltıcı değildir” başlığı ile yansıdı. Alt başlık ise “Batı, dinin siyaset ve kamu alanında geri gelmesine şaşırdı. Ama, Neil MacGregor yeni kitabında tarihe bakınca, bu şaşkınlığın yersiz olduğunu anlatıyor.” (Trouw gazetesi)

Kitabın içeriğine değinmeden önce, kısaca Neil MacGregor’i tanıyalım.

Sanat tarihçisi olan Neil MacGregor (72), 2002 - 2015 yılları arasında Londra’daki British Museum’in müdürlüğünü yaptı. Daha önce onbeş yıl National Gallery’nin de müdürlüğünde bulundu. Şu anda, gelecek yıl Berlin’de ziyarete açılacak olan yeni müze ‘Humboldt Forum’un sorumlusu. 2015’te yayınladığı ‘Almanya. Bir ulusun biyografisi’ kitabı en çok satan kitap oldu.

“Etrafınıza şöyle bir bakın. Daha yarım yüzyıl bile geçmedi. Din, siyaset ve kamusal tartışmaların merkezine geri geldi” diyen sanat tarihçisi Neil MacGregor, dünyadaki gelişmelere dikkat çekiyor. Kitabın giriş bölümünde şu örnekleri veriyor: “Orta Doğu’daki din motifli mücadeleler, Niğer’de, Arakan’da Mısır’da azınlıklara yapılan saldırılar. Müslüman ve Hristyanların sürgün edilişi. Avrupa göç politikalarında göçmenlerin inançları belirleyicidir. Almanya’da bir eyaletin resmi kurumlara haç işareti asma isteği. Fransa’da burka yasağı. İsviçre’de minare referandumu. Almanya’da İslam karşıtı gösteriler.”

Neil MacGregor, bu örneklerle dinin yeniden dünya gündemine geri geldiğine dikkat çekiyor.

Batı dünyasının, dinin tekrar siyaset ve kamusal tartışmaların merkezine geldiğine şaşırdığını belirten Neil MacGregor, Batı Avrupa’nın dinin bu geri gelişini bir hurafe, mantıksızlık ve şiddet olarak gördüğünü söylüyor. Yazar, ancak, dinin öncelikle bunlarla alakasının olmadığını, dinin öncelikle bir toplumun ümidi ve kısmi kimliği olduğuna dikkat çekiyor. Neil MacGregor, dinin, bu gücünün görülmesi halinde, geri gelmesinin şaşırtmayacağını, dinin tarih boyunca böyle bir gücünün olduğunu belirtiyor.

Avrupa’ya çok sayıda mülteci geldiğine, bu mültecilerin ortak ve toplumsal hikayeleri ve ritüellerinin olduğunu söyleyen Neil MacGregor, “Eğer bu yeni gelenlerin bize katılmalarını istiyorsak, bu insanların kendilerini bulabilcekleri bir toplumsal hikayeye sahip olmamız gerekiyor” diyor.
Neil MacGregor göre, “Avrupa’yı, yani karar vericileri zorlayan en büyük mesele, biz kimiz, onlar kim, acaba onlar bizim gibi olabilirler mi ?”, soruları.

‘Batı’nın yeni öyküsü ne olabilir?’ sorusuna ise Neil MacGregor şu cevabı veriyor: “Hıristiyan öykünün özünü kaybettik. Şimdiki yani yeni öykü, ‘biz’i nasıl büyütebiliriz olmalı. Bu iş Yahudiler ile başladı. Ama diğer grupları da kucaklamamız gerekir. Bu Hıristyanlığın hikayesine de uyar. Yani, farklı olanları kabul etmek. Yeni öykümüze, küreselleşme ve göç yardım edebilir. Kilisenin kutsal kitabı kelimesi kelimesine takip etmesi yerine, metnin şiir ve mistik yönüne bakması gerekir.”

Hollanda’nın onaltıncı yüzyıla, yani açık ve hoşgörülü bir Hollanda’ya geri dönmesi gerektiğini düşünen Neil MacGregor, deneyimsel bir süreçten geçildiğini, bireyin en merkezde olduğunu, bunun böyle devam etmesinde şüphelerinin bulunduğunu ve meselenin kişisel değil, toplumsal olduğunu söylüyor.

Avrupa’da, araştırmalara göre inançsızlık yüksek oranlarda seyretsede, yazarın da ifade ve işaret ettiği üzere, din siyaset ve kamusal alanda bir şekilde kendini gösteriyor. Sanat tarihçisi Neil MacGregor’a göre din, Avrupa’da tekrar gündemde. Süreci iyi anlamak ve yönetmek gerekir.