Yüzyıllardan beri bilirkte yaşadı bu topraklarda Alevisi de Sünnisi de. Ve her zaman barış içinde yaşadı insanlar. Bütün kışkırtmalara hatta eski devlet anlayışının tüm prvokasyonuna rağmen.

 

Dersim’de yaşanan acılardan dolayı yıllar sonra özür dileyebildi devlet. Sivas Madımak’ta ve ardından rövanş gibi katliam yapılan Başbağlar’da yaşananları ise kimin yaptığı hala meçhul…

 

Bu ülkede 1980 askeri darbesi için dahi zemin olarak Maraş ve Çorum seçilmedi mi? Yine Alevi-Sünni çatışmasından yola çıkarak askeri anayasalar, sıkıyönetim işkencehaneleri kuruldu.

 

Son dönemlerde yine Alevilik konusu gündemde. Bildiğiniz gibi CHP milletvekili Hüseyin Aygün, Meclis’e cemevi de yapılmasını önerdi. Meclis Başkanı Cemil Çiçek ise Diyanet’in yorumuna sarılarak “Alevilik İslamın bir kolu, ibadetlerini camide yapabilirler” diyerek bunu reddeti.

 

Aleviler arasında da ciddi tartışmalar var bununla ilgili. Bazıları “Alevilik İslam dininde bir düşünceler manzumesi, bir tasavvuf ekolü, kültürel bir renktir” derken bazı Aleviler ise bir Alevilğin bir mezhep hatta din olduğunu ileri sürüyor.

 

Cemevi veya Cami, Alevilik ya da Sünnilik zerre kadar umurunda olmayan insanlar dahi Aleviler hakkında karar mercii gibi görüyor kendini. 

 

Bu konuya en iyisi Aleviler kendi aralarında kuracakları bir konsorsiyum ile karar versinler ya da vermesinler. Hatta size ne kardeşim “Herkesin inancı, anlayışı ve bunu yaşayışı kendinedir, herkes işine baksın” desinler.

 

Ama bu dağınıklığı, kafa karışıklığını veya herkesin kendini Alevilikle ilgili yorum yapabilecek konumda görmesini bir şekilde engellesinler.

 

Devletin de bir anlayış veya bir inanış ile ilgili görüş belirtmesi, hatta karar vermesiniçok yadırgadım.  Evet teoride Alevilik  çıkış noktası olarak bir düşünceler manzumesidir. Lakin Aleviliği düşünceler manzumesi yahut mezhep ya da din olarak gören Aleviler’in varlığını da dikkate almak zorundadır devlet. Çünkü devlet, cumhurunun  inanç hürriyetini ve inandığı gibi yaşamasını da koruyan mekanizmadır.

 

“Alevilik mezheptir” diyen ve camilere gitmek isteyen gitsin.

 

“Alevilik, Mevlevilik, Kadirilik, Nakşibendilik gibi bir tasavvuf ekolüdür” diyen de tekkesine, dergahına gitsin.

 

“ Alevilik düşünceler manzumesi ya da inançtır” diyen de cemevine gitsin.

 

Tekke ve Zaviyeleri yasaklayan kanun da derhal kaldırılmalıdır, devletin inanç tesbiti de son bulmalıdır.

 

Kısaca kimin neye inanacağına devlet karar veremez. Devlet ancak inan çözgürlüğü noktasında kolaylıklar getirir vatandaşına. O da inancını daha rahat ve iyi yaşaması için.

 

Evet dine inanmayan ama Alevi olduğunu söyleyen insanlar da var. Bırakalım bu insanlar hakkında da Aleviler kendisi karar versin.

 

Bir Zerdüşt’ün, Budist’in, Ateist’in, Deist’in hatta “inançsızım” diyenin bile kabul ettiği şey, kendi inancıdır aslında. Ve onun kalbine müdahale edilemeyeceği gibi ritüellerine de müdahale edilmemelidir.

 

Televizyonlarda ve gazetelerde konuyla ilgili bol bol tartışma programları izliyoruz. 28 Şubat sürecinde çarşaflılara, başörtülülere veya cübbeli insanlara söylenenlere ne kadar da benziyor bazı tartışmalar.

 

“Tanrı’nın verdiği güzelliği kapatan türbanlılar en başta Tanrı’yı üzüyor, açılmaları lazım” diyenleri mi istersiniz.  “Asıl İslam bu değil. Benim dedem de Hac’ca gitmişti ama her akşam bir duble rakısnı da içerdi” diyeni mi istersiniz. Herkes ötekileştiği dindarlara tarif biçerdi.

 

Maalesef ki tartışmalar hep Alevilik-Sünnilik üzerinden yürüyor. Halbuki önemli olan insanların inanç hurriyetidir, neye inandıkları veya inançlarının içeriği değil.

 

Özetle şunu söylemek istiyorum. Bu ülke “Alevilik” meselesinde çok çekti, darbe bile gördü. Dolayısıyla Alevilik tartışmaları inanç boyutundan ziyade haklar boyutunda yapılmalı.

 

Aksi takdirde Allah korusun mezhep çatışmaları çıkartarak karanlık emelleri için gerekçe arayanlara bir kez daha koz verilmiş olur.

 

Ve devlet de, insanlar da  hadlerini aşıp yemek tarifi  yapar gibi inanç tarif etmeye kalkmasın…

 (platin haber'den alınmıştır)