Dünyada her yıl milyonlarca kişi, tıbbî amaçla seyahate çıkıyor. İnsanlar sağlığına kavuşmak için, daha sağlıklı olmak için ve/veya güzelleşmek, gençleşmek için başka ülkelere seyahat ediyor.

 

Herkesin kendine göre bir gerekçesi var elbette. Kimi daha düşük ücretten dolayı, kimi kendi bulunduğu ülkedeki yetersiz sağlık hizmetinden dolayı, kimi de tedavi sürecinde sosyal çevresinden uzakta bulunmak istediği için “yurtdışı”nı tercih ediyor.

 

Tabii olarak, böylesine büyük bir potansiyel, dünyadaki birçok ülkenin bu konuya eğilmesine, “sağlık ve güzellik turizmi”nden pay alma yarışına girmesine yol açıyor.  Türkiye’nin yanı sıra bu konuda iddialı diğer ülkeler ise şunlar: ABD, Hindistan, Singapur, Malezya, Güney Kore, Tayland, Brezilya, Arjantin, Güney Afrika, Küba, Meksika, Almanya, İtalya, Fransa, Polonya, İspanya, Yunanistan ve Birleşik Arap Emirlikleri.

 

10-15 yıldan bu yana sağlık turizmi konusuna ilgi duyan Türkiye, 2010 yılından itibaren daha profesyonelce çalışmaya başladı. Küçük bir istatistik bilgiyle konuyu açalım. Türkiye Sağlık Turizmi Derneği’nin verilerine göre 2011 yılında ülkemize gelen uluslararası hasta sayısı 156 bin. Bir yıl sonra, yani 2012’de sözkonusu rakam neredeyse %75 oranında artarak 270 bine çıkmış.

 

Türkiye’nin 2023 yılı hedefiyse, yılda 2 milyon hastanın ülkeye gelmesi, 20 milyar Dolar gelir elde edilmesi.

 

DENTAL TURİZM Mİ?

BOŞVER, ALLAH’IN BİR AKILLISI SEN MİSİN?

 

Bu uzunca girişten sonra, şimdi gelelim, kendi mesleğimize. İşim icabı, yıllardan beri, ülkemiz dışında onlarca şehirde, sayısını hatırlayamacağım miktarda kurs, kongre, seminer izleme, fuarlara katılma ve dünyanın bir çok ülkesinden meslektaşlarla tanışma imkanım oldu.  Bütün bunların sonucunda bende oluşan samimi kanaatim, bizim hekim kalitemizin gayet yüksek olduğu. Ayrıca, bizim hekimlerimizin “empati” duygusu ve hastaya yaklaşımı da bir o kadar farklı. O yüzden de hastalar tarafından tercih ediliyorlar.

 

Yine kliniklerimiz, muayenehanelerimiz, dünya ortalamasının çok üzerinde. Fiyatlarımız, aynı hatta daha zayıf kalitede hizmet veren birçok başka ülkeye göre oldukça uygun.

 

Ülkemiz, dünyada en çok tercih edilen destinasyonlardan biri. İstanbul’da yapımı başlayan 3. havalimanı, dünyanın en büyüğü olacak. Yani Frankfurt, Londra ve Roma’nın yerine, dünyanın yeni ulaşım habı (aktarma noktası) haline gelecek. Ve İstanbul’dan ülkenin hemen her yerine 2 saatten az bir yolculukla ulaşmak mümkün.

 

Bütün bunların anlamı, yeryüzünün daha fazla noktasından Türkiye’nin daha fazla noktasına, çok daha fazla insan gelecek. Ve bütün bunlar çok uzak bir istikbalde değil, sadece 5-10 yıl içinde olacak.

 

Sanırım, sürekli dilimizde dolaşan “Cumuhuriyet’in 100. yılı” sözü bizde “daha 100 yıl var” gibi bir algı oluşturuyor. Oysa sadece 9 yıl kaldı.

 

Ama ortada ne böyle bir çalışma, ne böyle bir politika, ne de bunun sağlıklı tartışılabileceği platformlar var. Resmi, yarıresmi, gayrıresmi meslek kurum ve kuruluşlarımız, üzerine ölü toprağı serpilmişçesine sessiz.

 

Bu konuda çıkan bir kaç cılız ses de, “zaten kendi hastamızla baş edemiyoruz, bir de elin hastasına mı bakacağız” basitliğiyle bastırılmaya çalışılıyor.

 

Endişem o ki, ülkemizin içinde olduğu bu yarışta, “sağlık turizmi” yarışında,  birçok tıp dalında büyük hedefler yakalanırken, diş hekimliğinin ve diş hekimlerinin, dolayısıyla da diş hekimliği sektörünün bu büyük fırsatı ıskalamasıdır.

 

Gündelik kısır tartışmalarla heba edilen yıllar, ağır bir sorumluluk olarak omuzlarımızda, özellikle de bu konuda adım atması gerekenlerin omuzlarında olacaktır.