Deniz Gezmiş 'darbe peşinde koşan bir nesil'in sembol ismi. Hayatı ve yaptıkları yanlıştı. Darbecilerin iktidar oyununa alet oldu. Merak edenler, Hasan Cemal'in verdiği bilgilere bakabilir. 9 Martçılar darbe şartlarını olgunlaştırmak için üniversite gençlerini kullanıyorlar. Gençler de 'Millî Demokratik Devrim Stratejisi' ve 'Ordu-Gençlik Elele' sloganları ile darbenin sokak gücü olmaya razı oluyorlar. Sonra da idam sehpasında yalnız bırakılıyorlar.

Deniz Gezmiş'in arkadaşları ile birlikte idam edilmesi tam bir haksızlıktı. Tek kişiyi öldürmemiş, zarar vermemiş bir delikanlının ölüme mahkûm edilmesi bir zulüm örneğiydi. Belki yaptıklarıyla tek ayak üzerinde durma cezasını hak etmişti, ama o yaşta idam edilmesi bir vahşetti.

Aradan tam 40 sene geçti. 40 sene boyunca Deniz Gezmiş, bu zulmün sembolü olarak hep 25 yaşında bir delikanlı olarak aramızda yaşamaya devam etti. 70'li yıllarda solcu gençler onun hatırası için öldü ve öldürdü. Deniz Gezmiş'in adını duvara yazarken hayatından olan gençlerin sayısı bile, geride kalan mirası ifade etmek için yeterli. 'Deniz, Yusuf, İnan; Savaşa devam' sloganı bu mirastan çıkarılmış ve üzerine bir savaş stratejisi inşa edilmişti.

O yılları kitaplardan ve televizyon dizilerinden öğrenenler için Can Yücel'in şu mısraları Deniz Gezmiş'in simgeleştirdiği duyguyu çok iyi anlatır: 'En hızlısıydı hepimizin, /En önce göğüsledi ipi... /Acıyorsam sana anam avradım olsun/ Ama aşk olsun sana çocuk, Aşk olsun...'

Kavga sona erdikten ve semboller can alıp-vermeyi bıraktıktan sonra Deniz Gezmiş ismi, sağ için de saygı uyandırmaya başladı. İvedik Mezarlığı'nda eski arkadaşlarımla Deniz Gezmiş'in mezarı önünden geçerken bu saygıya hep şahit olmuşumdur. Deniz Gezmiş ismi, bir kuşağa yapılan haksızlığın, acımasızlığın en yalın sembolüdür.

Bülent Ersoy'un Deniz Gezmiş'in hatırası üzerinden oluşturduğu magazin gündemi işte bu yüzden beni de rahatsız etti. Vıcık vıcık ve mide bulandıran bir istismar söz konusu bu gündemin içinde. Bülent Ersoy, bir kuşağın müstesna bir yerde muhafaza ettiği hatıralarına, acılarına doğrudan tacizde bulunuyor. Bir neslin acısını, hatırasını magazin dünyasının iğrenç malzemesine dönüştürüyor.

Bunu ne için yapıyor?

Bülent Ersoy'un kulağına taktığı küpelerle gündeme gelmesi ile 'Deniz Gezmiş bana gazoz ısmarlamıştı' demesi arasında hiçbir fark yok. Cıvık, iğrenç ihsasların, çağrışımların tek amacı Deniz Gezmiş ismi üzerinden reklam yapmak. Gerçek olmasının mümkün olmaması, bu tezgâhı daha da iğrenç hale getiriyor. 25 yaşında idam edilmiş ve bir neslin simgesi olmuş bir delikanlının hatırası, gösteri dünyasının şatafatlı içki masasının ucuz mezesi olarak tüketiliyor.

Meselenin Bülent Ersoy'un cinsiyetiyle veya cinsel tercihleriyle yakından uzaktan hiçbir alâkası yok. Ersoy'un gündem oluşturma stratejisinin iyi çalıştığı, mevzuya feministlerin ve farklı tercihleri olanların balıklama atlamasından ve tartışmayı kutuplaştırmalarından belli. Bu yüzden Bozkurt Nuhoğlu'nun tepkisini, bir hatıraya sahip çıkmanın ve 40 sene önce idam edilmiş birine tacizi engellemenin çabası olarak görmek lâzım. Sözleri amacını aşmış olabilir ama tepkisi tamamıyla haklı.

Magazin dünyası bunu hep yapıyor. Siyasî sorunlar, toplumun kutsalları zaman zaman karşımıza magazin gündemi olarak çıkıyor. Beş-on kuruşluk reklâm için insanların aziz bildiklerine, kutsalına dokunmak ağır bir suç. Önlenmeli. Önlemek ve caydırmak için ne mümkünse yapılmalı.