Kıymetli dostumuz Bülent Manav beyin bu sitede yayınlanan son yazısı  dikkatimi çekti.


Algı yönetimi konusunda uzun uzun düşünmek gerek.


Aşağıda yazdıklarımı daha önce birileri düşünmüş ve yazmıştır diye tahmin ediyorum. Henüz bir yerde okumadım. Paylaşmak istedim.


Geçenlerde bir yerde duymuştum. Adamın biri: “Demokrasi, insanlığın bulduğu en iyi yönetim biçimidir.” diyordu. İlk okuldan beri bize öğretileni de hatırlayalım: “Demokrasi, halkın kendi kendini yönettiği idare biçimidir.”


Hep düşündüğüm ve zaman zaman dile getirdiğim bir konudur bu;  “Demokrasi” bize yutturulmuş iyi bir yalan mı acaba? Yoksa demokrasi halkın kendi kendini idare ettiğini sandığı bir yönetim biçimi mi?


Önde gelen devletlere bakarım, sanki birer şirket gibi düşünürüm. Şirketin ortakları var. Hatta çok uluslu ortaklar. Halk; büyük bir işçi kitlesi, insan kaynağı, modern köleler. Yönetim refah düzeyini belli bir seviyede tutmaya çalışıyor ki isyan felan olmasın.


Başbakanlar
; bizi yöneten CEO’larımız. Yönetim kurulunun belirlediği, kısa ve uzun vadeli hedefleri yerine getirmek üzere seçilmiş şahıslar. Kendi ekibini kurar, işçileri isyan ettirmeden belirlenen hedefler doğrultusunda çalıştırır. Yönetimin isteklerine uymazsa farklı metodlarla da yerinden alınabilir.


Seçimler
; bize kendi yöneticilerimizi seçtiğimizi düşündürten güzel bir tezgah. Halkın gazını alma yöntemi. İradeni kullanmış olduğunu düşünüyor ve rahatlıyorsun.


Yönetim kurulu her dönem, ulusal ve uluslararası belirlediği politikaları kim en iyi uygulayabilecekse halkı da elindeki imkanlarla buna hazırlıyor. Medya gibi büyük bir aracı hep elinde bulunduruyor. Döneme göre türetiyor, bazen milliyetçilik, bazen liberallik; bazen sosyalistlik, bazen muhafazakarlık...


Sivil Toplum Kuruluşları
falan dediğinizi duyar gibiyim. Özgürler mi sanıyorsunuz?


Yasama, yürütme ve yargı... Hiç girmeyeyim, güncel politikaya çekilir laflarım.


Bu sistemi detaylı düşününce bana da mantıklı geliyor aslında. Ancak bu sistemde en önemli unsur devletin bir sahibinin olması. Sahibi varsa ve bu “sahip” devleti ve topraklarını iyi yönetebilecek kapasitede ise sorun yok. Bizi yönetecek CEO larımızı ister bize seçtirsin, ister kendisi seçsin. Nasılsa halk rahat edecek, güvenli olacak vs... Eğer devletin sahibi yoksa ya da basireti bağlanmış, gücü kısıtlanmış veya niyeti kötü bir yönetim kuruluysa vay haline vatandaşın. Ömür boyu karın tokluğuna kim için çalıştığını bilmeden ölüyor zavallı.


Bir İngiltere’ye bakıyorum; bir Türkiye’ye bakıyorum.


Düşünmeye devam ediyorum...