2018’in son saatlerine girmiş bulunuyoruz. Yılın son saatlerinde daha ümitvar satırlar yazmayı arzu ederdim. Ancak, not defterime aldığım başlıklar ve son dakika ulaşan haberler maalesef buna izin vermedi. 
Farkına varmışsınızdır. Her hafta bu sütunlarda ele almaya çalıştığımız konulardan birisi, 'Avrupa’daki gelişmeler'dir.

Göç, Avrupa kültür tarihi, ideolojiler, Avrupa’ya yön veren düşünce akımları ve ekolleri, mülteciler, Avrupa-ABD-Asya ilişkileri, Avrupa’da siyasi gelişmeler ve yükselen ırkçılık, takip ettiğimiz başlıklar arasındadır. 
2018’e 'Mülteciler ve Avrupa sorunları' ile veda etmek istiyorum.

Önce, mültecilerle ilgili bir gelişmeye kulak verelim.

Biraz önce, akşam saatlerinde, telefonuma düşen ve insanın moralini bozan bir haber, mültecilerle ilgiliydi. Bir haftayı aşan bir süredir, siyasilerin kararını bekleyen bir grup mülteci, denizde bir o yana bir bu yana gidip geliyorlarmış. 32 mülteci bir tekne içinde, yiyecek ve içecekleri bitmiş bir şekilde, hem de rüzgara karşı yaşam mücadelesi veriyorlar. Malta kıyılarında, kendilerini hangi Avrupa ülkesinin kabul edeceği kararını bekliyorlar.

Mültecileri kurtarma gemisi, aralarında bebek ve çocukların da olduğu, Sudan, Kongo, Libya ve Mısır kökenli mültecileri almak için dolanıp duruyor. İzin çıkınca mültecileri o ülkeye taşıyacaklar. 22 Aralık’tan itibaren, İtalya, İspanya ve Malta’nın sınırlarını kapadığı mülteciler, Hollanda’nın da kararını bekliyorlar.

Ne acıdır ki, 2018 yılı bu ve benzeri olaylara şahitlik etti. 
Mültecilerin bu macerası ne ilk ne son.

Demokrasi, küreselleşme ve nasyonalizm meselesine gelince:
Avrupa, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi, 2018’de de üç dilemmanın içindeydi.

Trouw gazetesinden İnez Polak, söz konusu dilemmayı araştırmış. Köşe yazısında Polak, Avrupa entegrasyonu için, demokrasi-küreselleşme-ulusal devlet’in aynı anda bir arada olamayacağını yazıyor. Polak, “Üçünden ikisi bir arada olabilir. Demokrasi ve ulusal devlete aynı anda sahip olabilirsiniz ama, demokratik kontrolü teknokratlara ve uluslarüstü kuruluşlara bırakmalısınız” diyor.

İnez Polak, ulusalcılık ya da küreselleşme üzerine, Wanis Kabbaj isminde bir UPS sağlık uzmanını konuşturmuş. Kabbaj’a göre, her iki akım kimliğimize, refah düzeyimize, yaşam düzenimize müdahale ediyor. Ulusalcılara göre, karmaşık dünyada ancak nasyonalizmle ayakta kalınabilir. Bunlara göre, küreselcilik ulusal dayanışmayı zayıflatır ve sınırları yabancı akımlarına açar.

''60 farklı ülkeden yaklaşık 90 bin kişinin katıldığı Dünya Değerleri Anketi'nde,

insanlara kendi ülkeleriyle ne kadar gurur duyduklarını sorunca,

katılımcıların %88,5'i "çok" ya da "oldukça" cevabını verdi” diyor Kabbaj.

Diğer taraftan aynı ankette, katılımcıların %71’i de kendilerini 'dünya vatandaşı' olarak nitelendirmiş. Kabbaj’a göre, Küreselci olmak, ülkeye ihanet etmek anlamına gelmez. Ülke sınırları dışındakilerle sosyal empati yapmak demektir.

Küreselcilerin, ortada bir Fil olduğunu görmek istemediklerine dikkat çeken Kabbaj, 1945'ten beri küreselcilik sayesinde güzel adımlar atıldığını, dünyanın büyük bir kısmının eşi benzeri görülmemiş bir barış dönemine girdiğini söylüyor. Ancak, araştırmalara göre, küreselciliğin de kendince zararları olduğunu, zira milyonlarca insanın, Batı’da dahil, yıllık gelirlerinde ciddi bir artış görmediğine dikkat çeken Kabbaj, ''Küreselcileri, ulusalcılıkla mücadele etmek yerine, bir araya gelerek küreselciliğin bu tip zararları ile mücadele edilmeli'' diyor.

Kabbaj, ulusal kimliğimizin parçası olarak gördüğümüz pek çok şeyin,

aslında bize dışarıdan ithal geldiğini hatırlatarak, “Kullandığımız Latin yazıları, Latin alfabesinin kökeni binlerce yıl öncesine, Nil Nehri yakınlarına

dayanıyor” diyor. “Çin'in, Çin Seddi arkasında kendi kendine gelişenbir medeniyet olduğunu zannedebilirsiniz. Bir kez daha düşünün. Çin'in resmî ideolojisi. Almanya'da ortaya çıkan Marksizm. Çin'in en büyük dinlerinden biri. Hindistan'dan ithal giden Budizm” diyen Kabbaj, küresel akımların ülkeleri nasıl etkilediğine dikkat çekiyor.

Sonuç olarak Kabbaj, asıl sorunun “Ulusalcılık mı, küreselcilik mi?” olmadığını, asıl sorunun “Bu iki şeyi nasıl geliştiririz?” olduğunu söylüyor.

Avrupa, bu sorunun cevabını 2019’da da aramaya devam edecek.

2019’ın tüm okuyucularıma sağlık, mutluluk ve huzur getirmesini dilerim.

Veyis Güngör

31 Aralık 2018