Ülkemiz Türkiye'de Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanlarının istifa etmelerinin ardından başgösteren asker-sivil ilişkileri konulu tartışmalar  -elbette tamamen aynı olmasa da- Britanya’da yaşanan benzeri bir olayı hatırlattı bana.

Genelkurmay Başkanlığı gibi Kraliyet Silahlı Kuvvetleri’nin en üst düzey komutanlığına getirilmiş olan Sir Richard Dannatt, bu göreve atanmasını takip eden günlerde, ülkesinin Irak’a müdahalesini eleştirmiş, “Yakında Irak’tan çıkmamız gerekli” diyerek, ingiliz kamuoyunun demokratik gelenekler açısından alışılmadık ve beklenmedik bir çıkış yapmıştı.

Ülkenin en üst düzey askeri yetkilisi olan generalin “Kabul etmek gerekiyor ki 2003’teki askeri müdahale aslında kapıyı tekmeleyip girmek demekti” diyerek, Irak’a yapılan müdahalenin “işgal” olduğunu bir anlamda kabul etmesi, başta Başbakan Blair olmak üzere siyasi irade üzerinde soğuk duş etkisi yapmıştı.

Savaş karşıtlarının yüreğine rahatlatan bu çıkışa, eski Savunma Bakanı Malcolm Rifkind da “ülkenin büyük bir çoğunluğu kendisiyle görüş birliği içinde” diyerek destek vermesine rağmen, İşçi Partisi kurmayları o günlerde General Dannatt’ın hemen görevden alınmasını gündeme getirmişlerdi.

Başbakan Tony Blair sessiz kalırkan, İşçi Partisi Milletvekili Doug Henderson, General Dannatt’ın “azledilmesi”ni de gündeme getirmiş; “Bir hükümet yetkilisi”ne atfen basına yansıyan, “hükümeti eleştirmek onun işi değil. Onun pozisyonundaki biri için bu tavır kabul edilemez” sözleri o günlere damgasını vurmuştu.

Hatta o günlerde, söyledikleri doğru ve haklı da olsa bu durum, Sir Richard Dannatt’ın “yetki sınırlarını” aştığı gerçeğini değiştirmemişti.

Hükümetin aksine ordu içinden de çok sayıda subayın genelkurmay başkanın yanında yer alması bile, generalin çıkışına gösterilen “sivil tepkiyi” durduramamıştı.

Bu durum bir ülke genelkurmay başkanının, ülkesi ve askerlerini koruma amaçlı da olsa, bağlı olduğu hükümete ters düşen açıklama yapmasının Batı demokrasilerinde hoş görülmeyeceğini göstermesi açısından etkileyici bir örnektir.

Dönemin başbakanı Tony Blair, partisi içinde yükselen tepkilere rağmen yeni atadığı Genelkurmay başkanını hemen azletmedi ama General Dannatt’a karşı mesafeli bir tavır takındı.

Sir Dannatt, emekli olduktan sonra dönemin muhalefet partisi Muhafazakar Parti’nin lideri David Cameron’ın askeri danışmanlığını yaptı.

DAVID CAMERON DÖNEMİNDE DE!

Benzeri bir başka durum ise yakın zamanda, Muhafazakar-Liberal koalisyon hükümeti döneminde yaşandı.

Geçtiğimiz Haziran ayında, Başbakan David Cameron, Libya operasyonu uzadığı gerekçesiyle kendisini eleştiren komutanlara, “Savaşmak sizin, konuşmak ise benim işim” çıkışını yapmıştı. Hava Kuvvetleri (RAF) Komutanı Sir Simon Bryant, Libya ve Afganistan'da aynı anda devam eden operasyonların ülke kaynaklarını “inanılmaz” bir şekilde tükettiğine dikkat çekmişti.

Politikacılara bir de açık mektup gönderen Bryant, “Libya operasyonu yazdan sonra da devam ederse RAF'ın ihtiyaçlara cevap vermesi daha zor bir hal alacak” uyarısında bulunmuştu.

Yine aynı günlerde Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Sir Mark Stanhope Libya operasyonundaki şartların her geçen gün daha da ağırlaştığını vurgulayarak, bu operasyonun 6 aydan fazla sürmesi halinde hükümetin “acil kararlar alması gerektiğini” savunmuştu.
Başbakan David Cameron ise komutanların yaptıkları söz konusu açıklamalara çok sert bir şekilde cevap verip,  askerlerin işinin savaşmak, politikacıların işinin ise konuşmak olduğunu belirterek, bürokratlara demokrasi içindeki konumlarını yüksek sesle hatırlatmıştı.

Dikkat edilirse, aslında sözkonusu askerler siyaset konuşmamışlar, kendilerini ilgilendiren bir konuda uyarılarda bulunmuşlardı.

Ama bu bile  savaş kararını verme yetkisine sahip olan “sivil otorite”nin iradesine müdahale kabul edilmiş ve askerlerin bu son derece “teknik” içerikli uyarısı demokrasilerdeki kuvvetler ayrılığı ilkesine ters bulunmuştu.

Yani “teknik” anlamdaki haklılık demokrasilerdeki temel anlayışların yok sayılmasına gerekçe yapılamaz denmek istenmişti.

Demokrasi gerçekten kolay kökleşen bir rejim değil. Ama bir de kökleşti mi, “silahlı” ya da “silahsız” hiçbir güç aşındıramıyor.