Sevgili Okurlar,

Bu hafta sizlerle son zamanlarda izlediğim  ilham verici iki hayat hikayesini paylaşmak istiyorum. Bunlardan ilki, Ocak ayında gösterim giren ‘Demir Lady’ filminin kahramanı ‘Margaret Thatcher’ ve diğeri de Tvde izlediğim harika bir belgeselin kahramanları iki kız kardeş olan Toni ve Rosi Grunschlang’ın hayat hikayesi.
‘Demir Lady’ filmine gitmeden önce Margaret Thatcher hakkındaki bilgilerimi tazeleme ihtiyacı duydum. Thatcher 1975-1990 yılları arasında Muhafazafar Parti başkanlığı, 1979-1990 arasında ise başbakanlık yapmıştı. Genel olarak liberal-muhafazakar siyasi bakış açısında sahipti. 1980 li yıllardaki serbast Pazar ekonomisinin desteklenmesi ve işçi haklarının törpülenmesi ile neoliberal bakışın yaratıcısı olmuştu.

Thatcher, kendi ülkesi içinde sol muhalefet ile, ve aynı zamanda uluslar arası platformda Doğu Bloğu ülkelerle mücadele halinde idi. Yürüttüğü politikaların sağlamlığı ve taviz vermemesinden dolayı kendisine verilen ‘Demir Lady’ lakabını da severek benimsemiştir.
Film, Thatcher’ın eşi olan Denis Thatcher’ın vefatından sonra Demir Lady’nin yaşadığı sıkıntılı dönemi yanıstıyor. Thatcher, yazmış olduğu anılarında eşi için şu ifadeleri kullanmıştır. : \"Başbakanlık yalnız olduğunuz bir görevdir. Bir bakıma da öyle olmalıdır: Kalabalığın içinden yönetemezsiniz. Ama Denis sayesinde asla yalnız kalmadım. Ne adam. Ne koca. Ne arkadaş.\".[73]
Film, Thatcher’ın  tüm hayatını belgesel niteliğinde vermekle kalmıyor, aynı zamanda da zeki bir kadının hırsı ile neler yaratabileceğini de gözler önüne seriyor.

Filmin ilk sahnelerinde biz hanımlar için etkileyici olan diyaloglara şahit oluyoruz. Genç ve başarılı Margaret, toplantılar esnasında kendisini oldukça güvenli bir şekilde ifade ediyor, hedefine doğru emin adımlarla ilerliyor. Bir diğer etkileyici sahne ise, Margaret’in eşinin evlenme teklifine olan cevabı. Kendisi sıradan bir ev hanımı olmak istemediğini ve bu şekilde olmayacağını rahatlıkla ifade ediyor.

Özgüven ve sebatla hedefine ilerleyen hırslı ve zeki bir kadının öyküsü.  Değişen yaşam koşullarına uyum sağlayabilen ve ülkesini değişimler içinde ayakta tutabilen harika bir lider.
Bir diğer enteresan ve etkileyici hayat hikayesine hatta hikayelerine ise, BBC 4 de rastladım. Bir saatlik belgesel bana harikulade iki kız kardeşin öyküsünü tanıttı. Belgesel, kardeşliğin, sabırla ve sevgiyle bir dantel gibi örülmüş kız kardeşlerin hikayesini yansıtıyordu ekranlara.

Musevi iki kız kardeş olan Toni ve Rosi Grunschlag, profesyonel pianist olarak 60 yıl boyunca beraber konser vermişler ve 80 yıl beraber yaşayıp birbirlerine destek olmuşlar. Müzik onların gücü ve sevgisi olmuştur. Viyana’da doğup büyümüş,ve müzik sayesinde 1939 yılında Nazi askerlerinden kaçmayı başarmışlardır. Bir süre İngiltere’de kalmış, daha sonra ise anne ve babaları ile New York’ta buluşmayı başarmışlardır.

Toni ve Rosi gençlik yıllarında başarılı pianistlermiş. Erkek kardeşleri ise meşhur keman virtüözü Bronislaw Huberman ‘ın öğrencisi imiş Huberman’ın desteği ile kız kardeşler 1939 Nisan’ında Viyana’dan kaçabilmişler. Bir süre İngiltere’de Hertfordshire’da Bagenal Ailesi ile kaldıktan sonra New York’a anne ve babalarının yanına gitmişler.

Kız kardeşler hiç evlenmemişler, onlar müzik ile hayatlarını renklendirmişler. Büyük kız kardeş Toni, 1993 yılında kanse hastalığına yakalanmış, daha sonra ise Rosi 2010 yılına kadar profesyonel pianist kariyerine devam edebilmiştir. Rosi, son yıllarında genç Avusturyalılara şu şekilde seslenmiştir: ‘ Eğer bir yeteneğiniz var ise, bunu geliştirin ve üzerinde çalışın. Çünkü eğer hayatınızı kurtarmak için koşuyor ve kaçıyorsanız, her şeyi geride bırakıyorsunuz. Eğer şanslı iseniz, sadece kendinizi alabiliyorsunuz, sadece kendinizi götürebiliyorsunuz. Ancak eğitiminiz sizinle beraber götüreceğiniz tek şey, sizin taşınabilir tek mücevheriniz.’

Sevgili okurlar, bu hayat hikayelerinden ne sonuç ve ders çıkarabiliriz dersiniz? Kendimizi geliştirmek, kendimize yatırım yapmak ve de sabırla ve disiplin ile çalışmak. Yaşamın çok renkli ve çok sesli olduğunu, bizim için her günün bir hediye olduğunu ve kendimiz ve diğerleri ile her zaman barış içinde olmamızı, sevgi ve içtenlikle yaşadığımız her an için şükür edebilmemizi ifade eden hikayeler değil mi?