Topkapı Sarayı’ndaki Libyalı saldırgan Elmadhavri çatışmada öldürüldüğü için amacı anlaşılamadı. Ama olay yerinde haykırdığı İngilizce bir cümle, niyetini ele verdi:
“I will do carnage!”
Yani “Katliam yapacağım... tıpkı Norveç’teki gibi...”
* * *
22 Temmuz’da Oslo’da aşırı sağcı Anders Breivik, benzer bir saldırıda 77 masumu öldürmüştü.
Bizim Libyalının Norveçli rol modeli, “insanlığa karşı suç işlemekten” yargılanıyordu, ama “akli dengesinin yerinde olmadığı”nı belgeleyen bir rapor sayesinde hapis yerine, tımarhaneye gönderilecek.
Libyalı yaşasa bu kadar ucuz kurtulamayabilirdi gerçi...
Malum ya, genelde bu tür işlere kalkışanlar doğuluysa “terörist”tir, Batılıysa “çılgın”...
* * *
Norveçli saldırganı inceleyen psikiyatr heyeti 243 sayfalık raporunda “paranoyak şizofren” teşhisi koydu.
Rapora hayret ettim. Çünkü -ne yalan söyleyeyim- adamın lafları, korkuları, halüsinasyonları, hezeyanları çok tanıdık geldi.
Diyor ki uzmanlar:
“Saldırgan konuşurken ‘Ben’ yerine ‘Biz’ diyor.”
“Tutarsız konuşmalar yapıyor.”
“Empati güçlüğü çekiyor.”
Tanıdık değil mi?
Diyorlar ki:
“Sürekli gizli güçler tarafından izlendiğine inanıyor.”
İzlenmediği anlamına gelir mi?
Daha “bildik” satırlar da var:
“Ülkesini yabancıların işgalinden koruduğunu söylüyor.”
“Bir defasında eve geldiğinde bahçe kapısının açık olduğunu görmüş. Eve kameralar gizlenmiş olabileceğini varsayarak bütün gece evde bunları aramış.”
Haksız mı?
Hele bir teşhis var ki, okuyunca kahkaha attım:
“Özel hayatında hiçbir şey yapamaz hale gelmiş. Cep telefonu aracılığıyla izlendiğini düşünüyormuş. Takip edilmemek için sürekli cep telefonunu kapatıyormuş.”
* * *
Türkiye’de yaşamakta olduğumuz döneme biraz dışarıdan ve bu tür raporlar ışığında bakınca neyin eşiğinde olduğumuz daha iyi anlaşılıyor.
Son seçim kampanyasını anımsayanlar, açık kalmış bir bahçe kapısının, muhalif evlere yerleştirilmiş kameralar anlamı taşıdığına yemin edebilir buralarda...
Cep telefonunun dinlenmediğini düşünenimiz yok gibi artık... Bu, “delilik” değil, bir prestij alameti sayılıyor hatta...
Eski Cumhurbaşkanı’nın zehirlenerek öldürüldüğü iddiası, resmen soruşturuluyor halen...
Bir parti lideri ile Kürt sorununda farklı çözüm öneren bir komutanın helikopterlerinin düşürüldüğü iddiası da öyle...
Hapiste kalpten öldüğü açıklanan bir istihbaratçının “Beni öldürebilirler” yazılı el yazısı notu Aydınlık’ta yayımlandı; tınmadık bile... Eminiz öyle olduğuna belki de...
Yabancıların toprak satın alarak ülkeyi işgale çalıştığını, misyoner faaliyetleri yüzünden dinin elden gitmek üzere olduğunu en üst düzey yetkililerden duymadık mı?
Kaçımızın aklından, bir tüfek alıp antipatik bulduğumuz bir topluluğun arasına dalmak fikri geçiyor, kestiremiyorum.
* * *
Demem o ki, Norveçli bir psikiyatrın koltuğuna uzansak ve ona şu son dönem yaşadıklarımızı, korkularımızı, kaygılarımızı, hezeyanlarımızı anlatsak bize koyacağı teşhis belli...
Biz de ona rahatlıkla diyebiliriz ki:
“Sizin ‘resmen delilik’ saydığınıza, biz ‘reel politik’ diyoruz burada...”