Son yıllarda bölgemizdeki değişimleri iyice tahlil etmekte yarar vardır...
   Kuşkusuz bu değişimlerde baş aktör yine Amerika’dır...
   Amerika, yıllar öncesinden ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ni uygulamaya koymuştu...
   Ve bu projeyi dünya kamuoyundan gizleme ihtiyacı duymamıştı...
   Dünyayı yönlendiren bir ülke ‘kısa vadeli’ adımlar atmaz...
   Yapılması gerekenler yıllar öncesinden planlanır, bazı durumlarda tatbikatı yapılır ve sonra düğmeye basılır...
   Kabul etmek gerekir ki; petrol kaynaklarının üzerine oturmuş bazı Arap ülkelerinde diktatörlük vardı...
   Irak’ta Saddam, Mısır’da Mübarek, Libya’da Kaddafi, Suriye’de Esad...
   Saddam, Mübarek ve Kaddafi dönemleri sona erdi...
   Kanlı operasyonların sonucunda devrilen bu liderlerin yurt dışındaki bankalarda yüz milyonlarca dolarlık hesapları ortaya çıktı...
   Sırada Esad var...
   Binlerce insanın hayatını kaybettiği çatışmalar belki bir süre daha devam edecek...
   Ancak Esad çok da uzun bir süre direnemeyecek...
   Geçelim Türkiye’ye...
   Yıllardan beri devam eden terör olayları çok sayıda masum insanın canını aldı...
   Büyüyen Türkiye’nin önünde Kıbrıs’a ilaveten bir de Kürt sorunu vardı...
   Türkiye bu sorunları çözmedikçe, ne terörü sonlandırabilirdi, ne de büyüme hızını artırabilirdi...
   Ayrıca Atatürk döneminden beri bir hayal olan Avrupa ile bütünleşme gerçekleşemezdi...
   Türkiye; 2003 yılından itibaren Kıbrıs konusunda önemli adımlar attı...
   Sınır kapılarının 29 yıl sonra açılmasıyla birlikte Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rumlar arasında ‘istenilen düzeyde olmasa bile’ iletişim başladı...
   Türkiye, 2004 yılındaki referandumda kapsamlı çözüm planına tam destek verdi...
   Ada’daki askerlerini geri çekmeyi, kapalı Maraş’ı, Güzelyurt’u ve çok sayıda köyü Rumlara geri vermeyi kabul etti...
   Rumlar bunu reddetti...
   Neden?..
   Kıbrıs’ı bizimle paylaşmak istemediklerinden...
   Bizimle ortaklığa, paylaşıma hazır olmadıklarından...
   Türkiye; Rumların bu davranışları karşısında çözüm istencinden vazgeçmedi...
   Diğer taraftan ülke içindeki terörü sonlandırma girişimlerine hız verdi...
   Yıllar önce idamı istenen Apo ile resmi görüşmeler başlatıldı...
   Sorunun kalıcı bir şekilde çözümlenmesi için önemli adımlar atıldı...
   Bu sorunun bir süre sonra ortadan kalktığını duyduğumuzda hiçbirimiz şaşmayacağız...
   Öyleyse geriye ne kalıyor?..
   Yine Kıbrıs...
   Annan Planı’na ‘Ohi’ dendiği günlerde zenginlikleriyle övünen Kıbrıslı Rumların, yaşanan banka krizi nedeniyle kuru fasulyeye muhtaç hale geldiklerini dünkü KIBRIS’ta okudunuz...
   Rum Haber Ajansı’nın servis ettiği dramatik görüntüler, insanlık açısından üzüntü vericiydi...
   Hiç kimsenin, hiçbir şekilde açlığa ve sefalete sürüklenmesini istemeyiz...
   Zaten böylesi bir durum, hiç kimseye birşey kazandırmaz...
   Ne var ki; bu gelişmenin Kıbrıs sorununun çözümüne katkı sağlayacağını düşünenlerin sayısı oldukça fazladır...
   Önümüzdeki aylarda ciddi girişimlerin başlatılacağına ilişkin sinyalleri alabiliyoruz...
   Rum lideri Anastasiadis, gündemlerinde sadece ekonomi olduğunu belirterek, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Aleksander Downer’le görüşmeyi eylül ayına ertelemek istemiş olsa bile, hiç kimse böylesi bir ertelemeyi kabul etmek niyetinde değildir...
   Downer yakın bir gelecekte adada olacak ve yeni bir girişim başlatacak...
   İleriki süreçte iki toplum temsilcilerinin yanı sıra garantör ülkelerin biraraya geleceği seri toplantılar da düzenlenebilir...
   Ortadoğu yeniden şekillenirken, Kıbrıs sorununun sonsuza dek bu şekilde kalacağını düşünmek saflık olur...
   Kesinlikle bu şekilde kalmaz...
   Ya birleşme olur...
   Ya da Sayın Davutoğlu’nun söylediği gibi taksim kalıcılaşır...

(Kıbrıs'tan)