10 yıl olmuş. Daha dün gibi. AK Parti'nin ilk yıllarıydı, Meclis Başkanı Bülent Arınç mutat olduğu üzere 23 Nisan resepsiyonu için 'eşli davetiye' bastırınca kıyamet kopmuştu.

Aralarında üst düzey bürokratların da bulunduğu konukları başörtülü eşiyle birlikte nasıl karşılayacaktı? Ne rejim kalmıştı ne laiklik... Gerginliğin tırmanması üzerine 'Davetiyede her ne kadar eşli yazsa da, korkmayın eşim gelmeyecek' dedi de rejimi kurtardı. Laiklik zedelenmedi.

Arınç, Meclis'in önemli gününde çaresiz, misafirlerini eşsiz ağırladı. Bir ara tören salonunda dolaşırken içerledi ve kameralara döndü, evdeki eşine el salladı. Sonraki yıllarda 'davetiye krizi' nöbeti tekrar nüksetse de ilki kadar ülkeyi germedi. 10 yıl boyunca resepsiyona çok az sayıda başörtülü katıldı. Ve önceki gün resepsiyon normale döndü. Meclis Başkanı Cemil Çiçek 'eşli davetiye' gönderdi. Başbakan Erdoğan ilk kez eşi Emine Hanım'la geldi.

Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, kuvvet komutanlarıyla birlikte resepsiyondaydı. Eskiden komutanlar resepsiyonu siyasi mesaj için fırsat bilirdi. Hüseyin Kıvrıkoğlu 'Hortumculardan hesap sorulacak' sözünü burada söylemişti. Hızlı adımlarla salona giren Özel Paşa sakin bir köşe aradı. Belli ki medyadan uzak durmaya çalışıyordu. Ancak başaramadı, gazetecilerin ısrarlı sorularıyla karşılaştı. Cevap verirken dikkatli dil kullanmaya özen gösterdi. Uludere olayı için 'Savcının istediği her belgeyi gönderiyoruz.' dedi. Siyasetten bürokrasiye kadar resepsiyona ilgi olağanüstüydü. Salon ağzına kadar doluydu. Yenileri kadar eski isimler de vardı. Bir ara Aykut Edibali'yi gördüm. Hasan Korkmazcan'la sohbet ediyordu. Geçmişten konuşuyorlardı. Her ikisi de siyasette silinmez izler bıraktı. Korkmazcan 1971'de genç bir milletvekili olarak ayağa kalktı ve 12 Mart muhtırasının Meclis'te okunmasına karşı çıktı. Salonda dolaşırken çok sayıda eski yeni siyasetçiyle karşılaştım. 'Suriye ve Irak' gelişmeleri merak konusuydu. Suriye malum... Irak'la da sıkıntılı bir sürece girdiğimiz kesin. Bağdat'tan gelen haberler soruna işaret ediyor.

Birçok milletvekiliyle ayaküzeri de olsa 28 Şubat'ın yargılanmasını konuştuk. Operasyonlar devam edecek mi? Kimlere uzanacak? Siyasete dokunacak mı? Psikolojik harbin sahası siyasetti. Bir milletvekili ikinci dalgada tutuklanan Erol Özkasnak'ı hatırlattı. 28 Şubat'ın medyatik paşasını... Daha üst makamların hayaliyle yaşayan Özkasnak, tümgeneral rütbesiyle emekli edilince sıkıntılı günler yaşamıştı. 28 Şubat'ta kader arkadaşlığı yaptığı insanlar telefonlarına bile çıkmamış, yalnızlığa itilmişti. Zor bir durumdu, adeta herkes ondan kaçar hale gelmişti. İşte o süreçte biraz da tepkiden, yeni kurulmakta olan AK Parti'de siyaset yapmanın yollarını aradı. Çankaya Belediye başkan adaylığına sıcak baktı. Teklif gelmesi durumunda kabul edeceği yönünde mesajlar gönderdi. Ancak karşılık bulamadı. O yıllarda bir sivil toplum kuruluşunda görev yapan milletvekiliyle konuşurken öğrendim ki 'dahası' varmış. Ona AK Parti'den milletvekili olmayı ciddi ciddi düşündüğünü söylemiş. 'Aracılık' yapmasını bile istemiş. 'Nasıl olacak sen 28 Şubat'ın en önemli ismisin?' diye sorunca 'Olsun. O dönem geride kaldı. Ben disiplin adamıyım. Parti disiplinine de uyarım.' diye cevap vermiş.

Sonuç belli... Olumlu karşılık bulamadı. Özkasnak'ı taşımak kolay değildi. Hem 28 Şubat'taki rolü hem de sonrasında kurumu tarafından dışlanması ciddi handikaptı. Normalleşmeyi göstermesi açısından resepsiyon önemliydi. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu başka bir programı tercih etti. Selefi Deniz Baykal da Meclis'teki resepsiyonlara pek ilgi göstermezdi. 10 yıl öncesini hatırlayarak "Onca gerilime, yapay rejim krizlerine değdi mi?" diye sormak hakkımız. Açtığı yarayla kaldı.


(ZAMAN Gazetesinden alınmıştır)