Araziye uyum katsayısı yüksek bazı köşe yazarları, darbecilerin "teşekkür listesinde" yer almadıkları için sağda solda kurum kurum kuruluyorlar.

"Teşekkür listesi"ni biliyorsunuz.

Evvela var mıydı yok muydu diye tartışılmıştı hani; çok geçmeden de malum gazetecilerin listesi yayımlanmıştı.

Tutuklu yargılanan 28 Şubat döneminin Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreteri Erol Özkasnak bile mahut listeyi doğruladı, daha ne olsun.

Emekli orgeneral Fevzi Türkeri de sorgusunda, bazı gazetecilere gönderilen teşekkür yazısını (zımnen de olsa) kabul etti.

Dedi ki: "(...) TSK'da eğitim veren personellere olduğu gibi teşekkür edilecek gazetecilerin isimlerinin belirlenmesi amacıyla hazırlanmış olabilir..."

Şöyle bir yazıydı:

"Laikliğin korunması ve Cumhuriyetin devamına sağladığınız katkılardan dolayı teşekkür ederiz."

Vay babam vay; nerden nereye!

Dün böyle bir yazıyla onore olmadıklarından doayı hayıflananlar, bugünlerde havalara uçuyor.

Yaptıklarının utancıyla bir ömür susması gerekenler bile konuşuyor yahu: "Bakın, gördünüz mü listede adım yok. Darbeyi destekleseydim bana da teşekkür ederlerdi..."

Ulan oğlum sana niye teşekkür etsinler, bütün bir varlığınla onlara yeterince teşekkür ediyordun zaten.

Felsefe hocamız Buud Hayri Bey olsaydı, "Evladım senin varlığın darbelerin varlığına armağan gibiydi" derdi.

Mesela, "27 Nisan e-muhtıra" başarıya ulaşsaydı, muhtırayı alkışlayanlardan hangilerine teşekkür yazısı gönderilirdi bir düşünsene!

"Demokrasi kaygısıyla, sadece askeri eleştirmek, ne adil, ne yararlı, ne de sonuç verici bir girişim olacaktır. Çünkü o bildiride savunulan görüşler, toplumun önemli bir bölümü tarafından paylaşılmaktadır" diyen Ertuğrul Beyciğime mi?

"Hâlâ deniyor ki, bundan sonraki adım ne olur? Bundan sonraki adım, tank olur. Gücüm var diye dayatırsan, gücü olan sana dayatır" diyen Yılmaz Özdil'e mi?

Yoksa...

"Sürecin kötü yönetilmesiyle 'kaçan fırsatı' ve 'Genelkurmay'ın çok sert açıklamasıyla yeni olanağı' görelim" diyen İsmail Küçükkaya'ya mı?

Bence "yeni olanağa" yelken açan İsmail gibilere teşekkür ederlerdi.

Zira ötekiler, "Gözümüz aydın, Türkiye'nin gözü aydın..." diyen dönemin CHP Genel Sekreteri Önder Sav gibi, teşekkür edilecek mesafeyi hepten kapatmışlardı.

Allah aşkına söyler misiniz , "Türk ordusu çok yaşa. Türk ordusu, 27 Nisan'da bizim sesimizi duymuş, bizim sesimize sahip çıkmış, demokrasiye sahip çıkmıştır. 27 Nisan'da Türkiye Cumhuriyeti'nin gerçek iradesine sahip çıkmıştır..." diyen Nur Serter'in nesine teşekkür edeceklerdi.

Hanımefendi "teşekkür" olup çıkmıştı zaten.

O değil de, acaba iş adamları için de "teşekkür listesi" hazırlanmış mıydı?

Özden Örnek, günlüğünde, malum iş adamlarını kastederek şöyle demişti: "Bu insanlar o kadar fazla ileri gitmişler ki paraları sayesinde her şeyi yapabileceklerini zannediyorlar.(...) İstedikleri hep asker darbe yapsın ve onlar da bu darbe vesilesi ile paylarını alsınlar. (Alper Görmüş, İmaj ve Hakikat, sayfa 99)

Anlaşılan o ki, şayet bir "teşekkür listesi" söz konusu olsaydı, bunu askerler değil, (darbe talep etmeleri hasebiyle) malum iş adamları hazırlayacaktı.

Zaten öyle de oldu.

28 Şubat sürecinde kimi holdinglerin yönetim kurullarında paşaların yer alması (nevi şahsına münhasır) bir "teşekkür"ün ifadesi değil midir?

Gelgelelim, bu teşekkürün (milyarlarca dolarlık) bedelini de hep bu millet ödedi.

Başbakan Erdoğan, "Acaba kimler burada vurgun vurdu? Onların hesaba çekilmesi lazım. Buradan suç duyurusunda bulunuyorum..." dedi ya, yerden göğe kadar haklı.

Hem bu milleti soyup soğana çevirdiler, hem de değer tercihlerine sabah akşam küfrettirdiler.

(Yeni Şafak)