Hüseyin Aygün sağ salim döndü, bu iyi. Dönerken mesaj da getirdi.

İşte şu, kendisini kaçıranları "6-7 kişilik, 18-25 yaş arası ülkenin genç evlatları" diye tanımlayan Aygün tarafından kelimelere dökülen mesaj:

"Ankara'ya barış ve ateşkes mesajı vermek için eylemi yaptık dediler. Eve dönmek istiyorlar. 'Biz de yürüttüğümüz mücadelenin anlamsızlığını biliyoruz' dediler... Akan kanın durması için CHP'den ve benden daha çok çaba beklediklerini ifade ettiler. Bırakırken sarıldılar, öptüler, 'Bu kardeşlerini unutma ağabey' dediler."

Aygün'ün izlenimlerine göre kaçıranlar Bahoz Erdal'a bağlı ve kaçırma eylemini Bahoz'un bilgisi dışında, kendi inisiyatifleriyle gerçekleştirmişler. Dolayısıyla Aygün'ün taşıdığı mesajın, merkezi bir iradeyi yansıtmak yerine 18-25 yaş arası bir genç grubun duygu dünyasını ilettiğini anlayabiliriz.

Bu mesaj, dağda ne kadar yaygındır bilemiyoruz ama ortada "milletvekili kaçırma" gibi ülke gündemini sarsıcı bir eyleme imza atan, dolayısıyla ülkede, terörle mücadele hassasiyetini bileyen bir grubun psikolojik durumuna ilişkin bir ipucu var. Üstelik bu, mesela mücadelede aktif görev almış silahlı kuvvetlerin ya da özel birliklerin "iddia"sıyla değil, bir tür "elçi" olarak kullanılan kaçırılan kişinin naklettiği bir mesaj. Dolayısıyla mesajın içeriği, "savaşan" iki taraftan birisinin, diğerine savaşma iradesine ilişkin bir mesaj niteliğiyle önem kazanıyor.

Dağdan eve dönüş özlemi

Mesajda ne var?
-Barış ve akan kanın durması isteği var. Bunun için CHP'nin çaba sarf etmesi talebi var.
-Yürütülen mücadelenin anlamsızlığı kanaati var.
-Eve dönme arzusu var.

-Vedalaşırken sarılıp öpme ile birlikte "bu kardeşlerini unutma ağabey"e sığan "dağda unutulmama" şeklindeki kırılgan duygu dünyası var.

Yani işe tersinden bakarsak, bilenmiş, bir dava uğruna her şeylerini feda etmeye hazır, öfke yüklü, intikam hisleriyle hareket eden bir dağ ve isyan psikolojisi yok ortada. Kaçırmak için seçilen kişi de belki bunun için Hüseyin Aygün.

Aslında "milletvekili kaçırma" gibi yırtıcı bir eyleme kalkışmayı bile biz, mesajın içerdiği duyguların ne oranda etkin olduğunun göstergesi olarak okuyabiliriz.

Peki bütün bunlar ne anlama geliyor?

Belki bu noktada bir karara varabilmek için, eylemin merkezi iradeden bağımsız olarak icra edildiğini de dikkate almamız gerekiyor. "18-25 yaş arasında" bir grup, merkezden bağımsız çarpıcı bir eylemle "Eve dönmek istiyoruz, yürüttüğümüz mücadelenin anlamsız olduğuna inanıyoruz" mesajı veriyor.
Bir soru şu:
-Bu duygu dağda ne kadar yaygındır?
Ve ikinci soru:
-Dağdaki gençler, bu mesajı verebilmek için milletvekili kaçırma dışında bir yol bulamıyorlar mı?

Demir mengeneden çıkış yolu

İkinci sorunun cevabı "muhtemelen bulamıyorlar" şeklinde verilebilir. Zaman zaman teslim olan gençler oluyor, onların bu yönde sözleri oluyor ama o sözler genellikle güvenlik birimlerinin süzgecinden geçmiş ve savaş ortamında irade çözücü malzeme olarak kullanılıyor izlenimi veriyor ve inandırıcılığı azalıyor.
Ama bu, bir anlamda kendisini kaçıranları "ülkenin genç evlatları" diye tanımlayan bir "elçi"nin taşıdığı mesaj niteliğinde.

Bu mesajla anlıyoruz ki, dağdaki gençlerin -ki onların önemli bir kısmının çocuk yaşta olduğunu biliyoruz- duygu dünyası, bir biçimde baskı altında tutuluyor.

Evet gençler, şehir yapılanması -KCK- marifetiyle, diyelim öğretmen kadrolarının birebir iletişimi ve gaz vermesiyle, belki bedenlerine dokunan yanlışlıkların öfke birikimiyle dağa doğru yollanıyor ama gün geçtikçe dağın gerçeğini görüyor, ölümü görüyor, genç genç ölenleri ve ölmeyenleri görüyor, demir mengenenin içinden bir "çıkış yolu" arıyor.

Bence devlet ve siyasi kadrolar, bu çıkış yolu üzerinde de düşünmeliler.

(Bugün gazetesinden alınmıştır)