Talat ve Hristofyas çözüm yolunda ortaktı, ama sonra dengeler değişti.

Mehmet Ali Talat’la görüştük önce. Ardından Dimitris Hristofyas’la. Birkaç yıl önce çözümün eşiğine geldikleri düşünülen iki solcu ‘yoldaş’tan söz ediyorum. İkisi de bugün umutlarını dağın arkasında bırakmış durumda.
Talat, Türkiye-KKTC ilişkilerinden rahatsız. Aslında yalnızca o değil, Kıbrıslı Türkler rahatsızlığın da ötesinde Türkiye’ye karşı endişe ve tepki içinde. Müteahhitlerden gazetecilere, siyasetçilerden sokaktaki yurttaşa kadar, Türkiye’deki yönetime karşı ciddi bir güvensizlik oluşmuş durumda. Yıllardır Kıbrıs’ı yakından takip eden bir gazeteci olarak, ilk kez Türkiye’ye karşı tepkinin, “Bizi yok etmek istiyorlar” öfkesinin bu ölçüde yükselişine tanık oldum.
“Parayı biz veriyoruz, bizim istediğimiz gibi yaşayıp bizim istediğimiz gibi hareket edeceksiniz” anlayışıyla davranıldığı düşüncesi çok yaygın Kıbrıslı Türkler arasında. 

Mehmet Ali Talat umutsuz
Talat da Türkiye ile KKTC arasında ciddi bir vesayet ilişkisinin oluştuğunu düşünüyor. “Burası Ankara’dan gelen her düşünceyi emir telakki ediyor. Oysa benim zamanımda böyle değildi. Türkiye’nin burayı yönetmeye çok hevesli olduğunu görmedim” diyor. “Türkiye’den hiç müdahale gelmedi. O dönemde asker güçlüydü, onlarla sorunlar yaşadık. Türkiye ile ilişkilerde düşünceleri biz üretir, onları ikna ederdik. Şimdi ilişkiler iyi görünmüyor. KKTC yönetimi bir sorun yok havası içinde ama herkes biliyor ki var. Toplumda Türkiye’ye karşı tepki çok yüksek.”
Kıbrıslı işinsanları, sermayenin el değiştirmesini amaçlayan müdahalelerle karşılaştıklarını söylüyor. Türkiye’den gelen ve özel teşvik alan bazı inşaat firmalarının haksız rekabet yoluyla yerli müteahhitleri safdışı bırakmak istediğinden şikâyetçiler.
Sendikacıların tepkisi ise derin: “Kıbrıslı Türkler olarak bir yandan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni bizimle paylaşmayan Kıbrıslı Rumlar ve adanın kuzeyini kolonileştirmek için uğraş veren Türkiye arasında sıkışıp kaldık... AB Gümrük Birliği dışında tutulduğumuzdan ekonomimiz gelişemiyor. Bu da gençlerimizin adada tutulmasını engellediğinden ve Türkiye’ye bağımlılığı arttırdığından toplumsal yokoluşla karşı karşıyayız.”
Sendikal Platform’un taleplerinden dikkat çekici olan, “Kendimizi yönetmek istiyoruz” maddesiydi: “Kıbrıslı Türklerin kendi kendilerini yönetmesine saygı duyulmalı. Türkiye ile Kıbrıslı Türkler arasındaki ilişki, karşılıklı saygıya dayalı ve siyasi eşitler düzeyinde olmalı. Buyuran-emir alan mantığına dayalı ilişkiye son verilmeli.”
Talat, Hristofyas’la görüşmelerde epey ilerleme kaydettiğini aktardı: “Yönetim ve güç paylaşımı, en önemli maddelerdendi. Dönüşümlü başkanlığı önerince kabul ettik. Hristofyas, Rumlardan tepki görmemek için çapraz oylama önerdi. Rum başkanı seçilirken Türklerin oyuna, Türk başkanı seçilirken de Rumların oyuna başvurulacaktı. Bu aşamada seçimi kaybettim. Yerime seçilen Derviş Eroğlu, ‘çapraz oy’a sert bir muhalefet yürüttü. Göreve geldiğinden beri görüşmeler uykuya terk edildi.”
Eroğlu adına Rum kesimiyle görüşmeleri yürüten Kudret Özersay ise adaya geldiğimiz günlerde görevini iade etmişti. Yani görüşmeler tam anlamıyla yok olmuştu.


Hristofyas: Yeniden canlandırabiliriz

Lefkoşa ikiye bölünmüş bir şehir. Arada ‘Yeşil Hat’ var. Daha da acısı, kargalara yataklık eden ara bölgedeki evler, yıkılmaya terk edilmiş.Ledra Palas’ın bulunduğu kapıdan geçtik. Hristofyas’ın Türkoloji mezunu damadı ve Türklerle ilgili danışmanı Nikos Moudouros bizi bekliyordu. Bir yılını Türkçe öğrenmek için İstanbul’da geçiren Nikos, çözümün gerçekleşmesini en çok isteyenlerden. “Kıbrıslı Türkler mutsuz, ama Rumlara da güvenmiyor, ne olacak bunun sonu?” dediğimde elini umutsuzca havaya açtı Nikos: “Kolay değil Oral Bey...”
Bu, Hristofyas’ın sarayına ikinci gelişimdi. İngiliz Sömürge Valisi’nin binası olan, Osmanlı döneminden kalma binanın önünde Kıbrıs’ın ilk cumhurbaşkanı Makarios’un heykeli vardı. Hristofyas, çözümü gerçekleştirememiş olmanın hüznünü yaşıyordu. “Merhaba yoldaş” diyerek karşıladı. “Talat’la epey mesafe almıştık... Ben, cumhurbaşkanlığım bitmeden Kıbrıs’ın yeniden birleşebileceğine inanıyordum. Bu binayı da Türk dostlarımla paylaşmak istiyordum” dedi. 

‘Talat’la birlik olmuştuk’

Hristofyas’ın 8 ayı kalmış ve tekrar aday olmayı düşünmediğini açıklamıştı. Ama görüşmemizde ilginç bir çıkış yaptı: “Magosa Limanı ve Maraş ortak kullanıma açılsın, biz de AB üyelik görüşmelerinde rafa kaldırılan maddeleri açalım” çağrısında bulundu. “Türkiye’den ‘evet’ cevabı alırsam çok şey değişir. O zaman çözüm için başkanlığa yeniden aday bile olabilirim.”
“Talat’la ortak bir mücadeleyi paylaşmıştık” diyen Hristofyas, Talat’ın seçilmemesinin, Türkiye’nin desteğini çekmesinden kaynaklanmış olabileceğini belirtti.
Sözü Girne yakınlarındaki köyü Dikomo’ya (Dikmen) getirdi. Orada doğup büyüdüğünü ve siyasete atıldığını söyledi. Çözüm gerçekleşse orada yine yaşamayı isteyebileceğini söyledi. “Yeter ki çözüm olsun, ben köyüme gitmekten bile vazgeçerim” dediğinde gözleri yaşardı.
Bir diğer vurgu da ‘Kıbrıslılık’ üzerineydi: “Kıbrıslı Türkler de biz de Kıbrıslıyız. Biz Yunanlılardan, Türkler de Türkiyelilerden farklı.”
İlginç anekdotlardan biri de Tayyip Erdoğan’la uluslararası toplantılarda karşılaşmasıydı. İlk karşılaşmada ‘merhaba’ demiş ve sıcak karşılanmıştı. Ama Erdoğan, sonra “Biz sizi tanımıyoruz, görüşmek anlamsız” demişti. Sonraki karşılaşmada Erdoğan’ın kendisinden uzak durduğunu anlattı: “Beni görünce sırtını dönüyordu. ‘Baş başa görüşelim’ dedim. O dörtlü görüşme önerdi. Ben de ‘Sağlık olsun’ dedim.”
Hristofyas’ın son sözleri ise şuydu: “Telefonun ucundayım. Ne zaman isterse görüşmeye hazırım...”

(Radikal gazetesinden alınmıştır)