Son zamanlarda hayranlıkla ve özenerek okuduğun köşe yazarı kim?" diye soracak olsanız bir an bile düşünmeden size vereceğim cevap "Hıncal Uluç" olur.
Öyle güzel döktürüyor ki usta son birkaç yazıdır. Öyle şahane tespitler yapıyor ki...
Uçuyorum adeta okurken.
Tıpkı dün olduğu gibi... "Terörü nasıl önleyeceğiz?" diye sormuş. Sonra da kıvırmadan, öteye beriye salça olmadan, "ortaya karışık olsun" tasasına falan kapılmadan takır takır cevaplarını yazmış.
Ben de aynen usta gibi düşünüyorum.
Askeri mücadelenin yani silahın, kesinlikle terörü bitirecek bir çözüm yolu olmadığını, aksine terörü daha çok azdıran bir yol olduğunu düşünüyorum.
Öldürmek yetmiyor. Çünkü her öldürdüğünün yerine bir yenisi geliyor.
Gidin bölgeye kendi gözlerinizle görün.
Evet. Anaların babaların yüreği yanıyor.
Hiçbiri istemiyor çocuklarının Kandil'e gidip PKK saflarına katılmasını. Çünkü biliyorlar sonu karanlık, hüsran ve ölüm ama ellerinden bir şey gelmiyor! Bırakın önlemeyi, fırsatını bulup "gitme yavrum ne olur" bile diyemiyorlar. Tabii bunun böyle olmasının nedeni ise o gençlerin kendilerini bizim düşündüğümüz gibi birer terörist değil, halk kahramanı, haksızlıklara karşı mücadele eden gerilla olarak görmesi. Zaten aydığı anda kendisine belletilen; "Yok sayıldık!
Ezildik! Aşağılandık! Anadilimizden, kimliğimizden mahrum bırakıldık!
Şimdi bir Kürt genci olarak senin üzerine düşen görev, halkına yapılan tüm bu kötülüklerin hesabını sormaktır!
"tan yola çıkıp koşa koşa gidiyor dağlara.
Biliyorum sinirleniyor bazılarınız bu satırları okurken ama maalesef gerçek bu! Bir başka gerçek de mesela bizim "terörist başı, azılı katil" diye çağırdığımız Abdullah Öcalan'ın Kürtlerin birçoğunun gönlünde bir halk lideri, halk kahramanı olarak yer tutmuş olmasıdır. Darılmayın sakın bana ama bilin ki bir Türk için Atatürk ne ise ya da Güney Afrikalılar için bir Mandela ne ise Kürtlerin bir kısmı için de Öcalan o! O öyle emir buyurduğu için hayatlarına nokta koyup, eline tutuşturulan Kalaşnikof'la gözü kara bir halde dağlarda geziniyor Kürt gençleri.
İşte bize düşen görev, gözüne kara perde indirilmiş bu gençleri kazanmak olmalı.
Öyle böyle o dağın yolunu kapamalıyız.
Bu, baraj yapmakla, bölgeyi suyun altında bırakmakla falan olacak iş değil tabii!
Geçmişte yapılan yanlışları kabul edip ama artık bambaşka bir Türkiye olduğuna ikna etmeliyiz. Ve en önemlisi "Sen de bizim evladımızsın... Ölmeni istemiyoruz!" diyebilmeyiz.
Yoksa her atılan kurşun, boşa atılmış kurşun olacak! Birini öldürecek ama sonrakine siper olmak için başka biri geçecek karşımıza! Hıncal Uluç'un dediği gibidir mesele yani...
"Ne kadar savaşırsan savaş, ne kadar etkisiz hale getirirsen getir, Kandil beslenmeye devam ettikçe terör önlenemez!"


(Sabah gazetesinden alınmıştır)