Bir dizi var bu aralar. Dirty John. Kirli Con. Dizi eleştirmeni olmaya karar verdiğimden değil, günceli yakalayın güncelde kalın diye de değil. Öyle çok üst seviyede bir heyecan da yok.
Ama başka bir hayatı izlerken, gözlerimin önünden geçip giderken, kimi zaman içinde olduğum kimi zaman dışardan bağırmak istediğim bir dizi. Gerçek bir hayat hikayesi. Sonu başı değil ama, çoğu insanın hayatını teslim ettiği o keskin zayıflığı görüyorsun ya, insanın boğazına acı bir lokma oturuyor. Yutamıyorsun.
“Kaç kere kandırıldık be kuzum?”
Mesele bu değil kuzum. Neden kandırılmak istedik? Nerde eksik kaldık da orayı dolduracağımız yalanlar aradık?
Hikaye sahtekar bir yakışıklının, başarılı ama sevilmeye layık olmadığını düşünen bir kadını (aynı anda onlarcasını) kandırmasını anlatıyor.
“yok artık bu kadarını da mı görmüyorsun be Debra?" diyenler olabilir. Halbuki Debra hep aynı yerde takılıyor: “Ama Con beni seviyor.” Yani ne parası, ne gururu, ne çocukları doldurmuyor o kara boşluğu. Her şey sevilmek için. Con onu seviyor.
Don Miguel Ruiz, mutluluğu yakalamamız için, özgür olmamız için yazdığı 4 Anlaşma adlı kitabında, hayatla yaptığımız anlaşmalardan bahsediyor. Bunlar bozulmadan özgür olmamız imkansız.
Bozulması gereken anlaşmalardan biri de herşeyi kişisel alıyor olmamız.
“Hiçbir şeyi kişisel almayın” diyor.
“Başkalarının yaptığı hiçbir şey sizin yüzünüzden değil, başkalarının sizinle ilgili yaptığı ve dediği her şey, kendi gerçekliklerinin yansıması. Eğer başkalarının fikirlerine ve hareketlerine karşı dokunulmaz olursanız özgürleşirsiniz”
Yani “başkalarını pek sallama, mühim olan sensin”
Yoksa, başkalarının sevdiği kadar varsın. Kim ne kadar derse o kadar güzelsin. Ve demezse, değilsin.
Kısacası sen onaylandığın kadar varsın. Seni onlar yaratıyor. Yaratırken de çoğu zaman adına “aşk” diyor.
Eh bu yüce duyguya teslim olmamak mümkün mü? Dağları deldirmiş, savaşlar çıkartmış bu duygu gelmiş sana çatmış, bu mucizenin bu ayrıcalığın karşılığını vermek lazım. Ruhunla, minnetinle.
Yeter ki mucize aksın gitsin, bir daha hiç yalnız olma.
Halbuki sen hiç yalnız değilsin ki? Bu nasıl bir küskünlük kendine? Ayıp olmuyor mu biraz? Kimse yokken yanında kendin varsın. Herkes gider sen gitmezsin. Herkes seni üzer, kimse kendine kıyamaz, senle sonsuzluğa yemin etmiş bir tek kendinsin. Kendine en ufak bir minnet duymazken, etrafına aç gözlerle bakıp, bir türlü doyamayan bir kedi gibi, sokulacak sıcak yürek aramak niye? Senin yüreğin herkesten sıcak, üstelik de hep yanında. Zaten ARAMAK niye? Aranarak bulunsaydı, kanserin çözümü çoktan eczane raflarındaydı.
Gerçek aşkları inkar ediyormuş gibi olmayayım tabii ama birinin yüreğini yerinden oynatmak için Helen (Truvalı) olmak gerekmiyor. Helen olmadan hoplattığımız yüreğe de bu kadar kör olmamız gerekmiyor. Yani sırf seviliyoruz diye... yerde bulamadığımızı mutluluğu gökte bulduk diye.... sonsuza kadar ödenecek değil ya bu borç?
Bilemem farkında mısın ama insanlar kendini sevmeyeni sevmezler. Kendini sevmeyen de kendini koruyamaz ve kendi rızasıyla kandırılmaya devam eder gider.
Dünya çeşit çeşit binlerce Con ile dolu. Kadını erkeği farketmiyor. Belki insan kendini hepsinden koruyamaz ama önce kendini sevip kendine güvenirse Con’lara daha az ihtiyacı olur.
Yani
Kendimiz “in”
Con’lar “out”