Dünya tarihinde çılgınlıkları, delilikleri, deli cesaretleri, ölümle alay etmeleri ile ün yapan, nam salan milletler olduğu gibi, kalleşlikleri, iki yüzlülükleri, sinsilikleri, namertlikleri ile ün yapan, nam salan milletler de olmuştur. İstisnalar tabi ki vardır. Cesur bir milletin ödü kopan, korkudan altına eden fertleri  olabileceği gibi, Sinsi ve namert bir milletin, özü sözü bir, mert, açık sözlü fertleri de olabilir. Ama malumunuz istisnalar genel kanaati bozmaz. Elbette şimdi sinsilikleri, namertlikleri, kalleşlikleri ile dünya kamuoyunda bilinen milletleri burada belirtmeyeceğim. Bunun sebebi, kesinlikle bu milletlerin ve gizli istihbarat örgütlerinden, fertlerinden korktuğumdan değil. Korkaklar her gün, her saat ölür, yaşamları adeta  zehir fıçılarında, iblis kuyularında saklanarak tamamlanır. Genel mevcutlarının çoğu, özellikle siyasetçileri,askerleri,bürokratları,gazetecileri,istihbaratçıları kalleş insanlardan oluşan bu milletlerin burada isimlerini belirtmek istemeyişimin tek sebebi, bu milletlerin henüz ergen olmamış, henüz bebek, çocuk  olan küçük bireylerine saygısızlık yapmamaktır. Ben burada yiğitlikleri, gerektiğinde müthiş saldırganlıkları, mertlikleri ile nam salan milletleri belirtmek istiyorum. Türkler,İrlandalılar,Vikingler,Persler,Moğollar,İskoçlar,Kızılderili olarak anılan ve millet olmayı başaramamış bir çok kabileler, Japonlar, Almanlar, İspanyollar deli cesaretleri, yiğit savaşçılıkları ile tarihte derin izler bırakmışlardır. Böyle milletleri alt etmek için, böyle milletlerin özgürlüklerini ve topraklarını, vatanlarını ellerinden almak için, böyle milletlerin ailelerini köleleştirmek için;  tank, tüfek, füze, mayın, teknoloji yeterli olmaz. Kimyasal ve nükleer silahlar kullanarak da böyle milletlerin nesline son verilemez. Böyle milletleri yok etmek veya mankurtlaştırmak için kalleş uluslar tarafından psikolojik harp denilen bir harp türü icat edilmiştir. Özü yalana, kalleşliğe, kumpasa, sahtekarlığa, sinsiliğe, iki yüzlülüğe dayanan (ama bunu icat eden ve sürekli kullanan kalleş uluslar buna strateji, zeka savaşları, satranç oyunu derler)bu  kalleşliklere üstüne tüy diker gibi,’’ Harp türü !’’demişlerdir. Böylece harplerin, askerce ölmenin ve öldürmenin de asaleti sıfırlanmıştır. Bu  harp türünde köle haline getirilmek istenen milletin bankaları, tersaneleri, demiryolları, şirketleri ekonomik abluka ile hasım ülkenin, ülkelerin ellerine geçer. Bunun için özelleştirme, mülkiyet hakkı gibi kanunlar çıkartılır. Sonra ülkenin para birimine sürekli değer kaybettirilir, ülke borçlandırılır. Ülke hasım ülkeye bağımlı hale getirilir. Başka ülkeler veya başka sistemler (Komünizm, Dinsizlik gibi)hedef halindeki ülkeyi ele geçirmek safhasında olduğu martavalları hedef ülkenin yetkililerine ikna edilir, inandırılır. Hedef ülkeye silah, para yardımları daha da arttırılır ve hedef ülke gırtlağına kadar borçlandırılır. Yetmez! Ülkenin içinde, bu psikolojik harpleri yürüten sinsi milletler tarafından, üsler kurulmaya hedef ülke ikna edilir ve bu üsler kurulur. Aslında bu üslerde hedef ülkenin yediden yetmişe tüm fertleri dinlenecek, gözlenecek imkanlarla donatılmıştır. Bu da  yetmez! Ülkenin dünyaya nam salmış askerlerin muvazzaf ve emekli  komutanları bin bir yalanla, bin bir kumpasla, hileyle, sahte belgelerle, teröristlerden müteşekkil gizli tanıklarla ‘’ Darbe yapacaklar, demokrasiye son verecekler, camileri bombalayacaklar, kaos çıkartmak için kendi uçaklarını düşürecekler, kendi gemilerini batıracaklar, kendi amirallerine suikast  yapacaklar, halkı stadyumlarla toplayıp makineli tüfeklerle tarayacaklar, bunların içinde fuhuş çetesi de var, bunların içinde casus da var’’ iddiaları ile sabah namazlarından önce yatak odalarından alınıp , enselerinden bastırılıp polis arabalarına sokulurlar ve yıllarca hapishanelerde çürütülürler. Kimisi mahpus damlarında kalp krizinden ölür, kimileri intihar eder, kimi kanserden ölür. Kimileri babasının , annesinin cenazesini göremez. Ama bunu yapanlara sorarsan bu bir harptir ve harp türlerinden psikolojik harbin safhalarıdır. Sonra ordunun, askerin burnunu yeterince sürttüklerinden emin olurlar, silahlı kuvvetleri yeterince aşağıladıklarına kani olurlar ve içerideki suçsuz subayları, gazetecileri, profesörleri ‘’ pardon birader, bir yanlışlık olmuş!’’ diyerek serbest bırakırlar.

Tüm bunlara hedef olan çılgın millet her türlü harbi yiğitçe sürdürebilecek kapasiteye, güce hala sahiptir. Ancak bu millet psikolojik harp denilen pisliği, yılan zehrini hala kullanamamıştır, bunu öğrenememiştir ve asla da öğrenmeye, bilmeye tenezzül etmeyecektir. Bu pisliği yapan hasım ülkelerin eski büyükelçileri ‘’ Bu işlerde benim de özel girişimlerim oldu!’’ diye olayları saptırıcı açıklamalarda bulunup  böbürlense de bu çılgın millet için, bu kalleşlikler utanılacak, aşağılanmaya sebep teşkil edilecek  ve hiçbir dinin, inanç sisteminin, hukukun, adaletin makul, uygun göremeyeceği, tam tersi yasaklayacağı  ve hayvanların bile böylesine aşağılıkların da aşağılığı olamayacağı kalleşliklerdir ve tarihe böyle geçecektir ve tarih bu psikolojik harp yapanları şeytan , psikolojik harpleri de şeytanın pislikleri ,işbirliği yapan yerli hainleri de şeytanın uşakları olarak onaylayacaktır.

Terör örgütlerinin, teröristlerin, canlı bombaların, suikast zincirlerinin, cinayetlerinin arkasında işte bunlar vardır

Bu satırları yazan ve bu çılgın milletin , çılgın askerlerinin, çılgın subaylarının silah arkadaşı olan ben ve benim gibi bir çok gönlü yaralı asker, kumpas kafeslerinin içindeki silah arkadaşlarımızı ziyaret etmeye korktuk. Ama sandığınız gibi bir korku değildi bu! O cesur ve deli insanların uğradıkları bu ihanet karşısında yüzlerindeki burukluğu, acıyı, derin ıstırabı görmek korkusuydu.

Bazı ıstıraplar vardır ki, şahit olanları, yaşayanlardan daha çok çökertir.

Ben en sinsi ve en kalleş  canlı türünün akrep, yılan, çıyan, çakal, akbaba olduğunu sandım hep. Yanılmışım! Kendi türümüzden daha kalleşi, daha sinsisi yoktur!