Türkiye’de kendini entelektüel olarak tanımlayan solcular, solcumsular, Kemalistler ve sosyalistler aynı yerlerde dip dibe yaşayarak birbirlerinden güç alırlar. Küçük mekânlardaki sıkışmışlık ve kalabalık onlara “ne kadar çokuz” duygusu verir ve dünyanın da böyle olduğu hayallerini kurdurur. Her seçim sonucunda da yaklaşık bir ay süreyle ağır travma geçirirler.
Yeni yaşam alanları Cihangir onların bu dünyasına uygun ama aynı zamanda da bir kültürel klostrofobiyle baş başa kalmalarının nedeni olan semt.

Bu klostrofobinin kökeni ikili bir çıkmaza işaret ediyor. Bir yandan kendilerini geniş halk yığınlarının üstünde hisseder ve halktaki tarihsel gecikme ve taassuptan yakınırlar. Oysa sinsice halkın bozulmamışlığını övmekten geri durmayan da yine kendileridir… Öte yandan Batı’nın karşısındaki ezilmişlikleri, aşağılık duygularının projeksiyonu olarak Batı’nın ürünlerine hayrandırlar.

Bir yanda kendilerine bile itiraf edemedikleri hırslarıyla Batı tarafından tanınmak, ayakta alkışlanacak evrenselliğe ulaşmak isterler. Ama öte yandan üzerlerinden bir türlü atamadıkları taşralı tembellikleri yüzünden bunu başaramadıklarında da oturdukları yerden söylenerek suçu “aynı ülkede yaşamak zorunda kaldıkları” halk kitlelerinin geri kalmışlığına atarlar.
Bu durum onları bazı konjonktürlerde akıl almaz bir Batı düşmanlığına da götürebilir. AK Parti iktidarının ilk yıllarında Batı’nın AB süreci konusunda verdiği destek nedeniyle nasıl AB düşmanı, darbeci olabildiklerini, cumhuriyet mitinglerini şenlendirdiklerini henüz unutmuş değiliz.

Durumları tam anlamıyla “İki ucu yaldızlı değnek”tir.

Gerçekten aklı başında, derinlikli, öfkeden uzak ve soğukkanlı analizlerle eleştirel rollerini yerine getirebilselerdi şüphesiz arasında sıkışıp kaldıkları bu iki dünyanın birleşme noktası olabilirlerdi.

Bazıları bunu bir ara yapar gibi oldular AK Parti’nin ilk yıllarında. Ancak bugün savruldukları noktayı görüyoruz; eski mahallelerine özür dileyerek dönüp nedamet getirme ritüellerine katılıyorlar. Ve pişman olmuşluğun hıncıyla en kindar ve fanatik düşmanlara dönüşüveriyorlar.
Bu eleştirel kafa yoksunluğu ve çarpıklığın zararlı saldırısının elinden nitelikli sanatçı ve şairler de sağ-salim kurtulamıyor ne yazık ki. İşte son romanını da hakikaten çok beğendiğim Orhan Pamuk örneği.

Toplu bir ötanazi töreni gibi gözümüzün önünde cereyan eden bu süreç, ölümcül ve trajik bir tarikat eyleminden farklı değil.
Yazık oldu.

SOKMA AKILLA SİYASET VE EVDEKİ HESAP

HDP eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın sokma akılla hareket ettiği zaten belli. Kapasitesi ve geçmiş tecrübesi bunun kanıtı.

Araştırma şirketi MAK Danışmanlık Başkanı Mehmet Ali Kulat Demirtaş’ın Yahudi lobisinin etkisi altındaki Benenson Strategy Group’tan akıl aldığını söylüyor. Bu grup Yahudilerin dünyadaki en büyük ailelerinden Rothschild ailesiyle sıkı bir ilişki içindeymiş. Müşterilerine baktım Valmart, Bank o America, Toyota, Pfizer, Hertz gibi dünyaca ünlü şirketler var.

Daha önce de Cem Uzan ile çalışan Benenson Strateji’nin verdiği akıl şöyleymiş Demirtaş’a:
“Kürtlerden artık daha fazla oy alamazsın. Hedefiniz romantik marjinal solcu Türkler olmalı. Bu yüzden de asla sola vurma. CHP’ye oy vermeyecek marjinal sol gruplardan oy devşirmelisin. Bu taktik çerçevesinde Müslümanların kutsallarını hedef al.”

Taksim-Kâbe benzetmelerinin, Kudüs’ün Yahudi başkenti olduğunu söylemelerin ve Diyanet kampanyalarının bir dil sürçmesi değil, bilinçli bir tercih olduğu belliydi.

İyi güzel de CHP’ye sırt çeviren Beyaz Türkler Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde zaten azami desteği verdiler. Eğer oylarının bir kıymeti harbiyesi olsaydı şimdiye dek ÖDP’yi, TKP’yi adam ederlerdi ki bu partilerin oyları binde 2 düzeyinde kaldı. Cumhurbaşkanlığı seçiminde Demirtaş’ın aldığı yüzde 9 küsur oy ise AK Parti ve CHP’den toplam 5 milyon seçmenin oy atmadığı, oy kullanma oranının Yüzde 74’te kaldığı, geçersiz oyların da yine yüksek çıktığı bir tablonun sonucu.

Eğer beyaz solcuların çağrısına uyarak her CHP’li aileden bir kişi HDP’ye oy verecekse o vakit CHP için yandı gülüm keten helva. CHP’nin oyları düşecek demektir.

Kemal bey sonucu biliyor ve sesini çıkarmıyor. Belli ki oylar düşerse istifa edecek, kendini buna hazırlıyor. Ona biçilen misyon belli. HDP’nin barajı aşması için pasif tutum sergileyip, AK Parti’ye giden oyları “ekonomik vaatlerle tavlamaya” çalışıyor. HDP barajı aşacak, CHP’nin oyları fazla düşmeyecek ve AK Parti’nin meclise gönderdiği sandalye sayısı ne Anayasayı değiştirmeye yetecek, ne de Başkanlık sistemini getirmeye. Yönetilebilir ve kontrol edilebilir AK Parti iktidarı onlar için tadından yenmez bir nimet gibi duruyor. Hesap bu.
Tabii evdeki hesap çarşıya uyarsa.

(Türkiye'den)