Metal yorgunluğu nasıl varsa, iktidar yorgunluğu da kaçınılmaz bir siyasal gerçektir. AK Parti ne kadar başarılı icraat yapmış olsa bile, toplum ve o partiye oy verenler de sonunda "Değişim"in beklentisi içine gireceklerdir.
Daha ötesi var mı?
2'nci Dünya Savaşı zaferini İngiltere'ye kazandıran Churchill, savaşın bittiği yıl seçimi kaybetmiştir.
Eğer 27 Mayıs'ta darbe olmasaydı, Demokrat Parti de herhalde ilk genel seçimde iktidardan gidecekti. Ama darbeciler Türkiye'de demokratik değişimi kestiler ve sistem periyodik darbeler sürecine girdi.
Demokrasinin erdemi de, varlık sebebi de bu "Değişim" beklentisini siyasete en iyi biçimde yansıtan sistem olmasıdır. Demokrasi sayesinde yeni kuşaklar da yönetime katılırlar, yeni isimler ve yüzler kendilerini topluma kabul ettirirler.


Alternatifsiz demokrasi


Bugün iktidardaki üçüncü dönemini yaşayan AK Parti'nin en fazla ihtiyaç duyması gereken olgu, seçimle kendisini muhalefete itmeyi başaracak güçte bir alternatif muhalefet partisinin var olması değil midir?
AK Parti'ye oy vermiş kişilerle sohbet ederken, onların da tuttukları partiyi ve Başbakan Erdoğan'ı eskisinden farklı dozda eleştirdiklerine tanık oluyorum.
Bunu da çok doğal buluyorum.
Ancak "Gelecek seçimde oyunuzu CHP'ye mi vereceksiniz" diye sorduğumda "CHP iktidar olursa ekonomi de, gelişme de durur" cevabını alıyorum.
Bu noktada sanırım başta Genel Başkan Kılıçdaroğlu olmak üzere CHP'nin yönetim kadrolarının bir durum değerlendirmesi yapmaları gerekiyor.


Çok konuşuyor


Birinci mesele Sayın Kılıçdaroğlu'lunun AK Parti zirvesinden gelen her açıklamaya laf yetiştirmeyi "Siyaset etmek" zannetmesidir.
Son örnek Kılıçdaroğlu'nun Abdullah Gül-Tayyip Erdoğan ilişkileri üzerine Mersin'de söylediklerinden verilebilir.
CHP Genel Başkanı şöyle konuşmuş:
"- İnsanda biraz utanma olur. Böyle bir tablo olabilir mi? Ülkenin sorunu var. Esnafa emekliye bakın işsizlere bakın. Bunları atmışlar bir köşeye 'ben Cumhurbaşkanı olacağım, yok sen olma ben olacağım'. Bu tablo Türkiye'nin geleceğini düşünmeyenlerin tablosudur. Ülkenin sorunu var sen neyi düşünüyorsun.
- Birbirlerine koltuklarını ikram ediyorlar sanki babalarının tapulu malıymış gibi. Sen o koltuğa oturdun önce o koltuğun hakkını vereceksin, sana oy verenlerin hakkını vereceksin. Oturmuşsun oraya Cumhurbaşkanlığı hayali kuruyorsun. Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan da Başbakanlık hayalleri kuruyor. Oralar sizin babanızın tapulu malı değildir."
Sanki bir kaset skandalı ile lider değişimi yaşanan ve bu utanmazlığı görmezden gelen parti CHP değil...
Seçim zaferi kazanmak yerine her yıl iki kez kurultay zaferi kazandıkları için bayram yapanlar için ve Parti Meclisi üyesi olmaktan başka hayali olmayanlar için, cumhurbaşkanı veya başbakan olmak hayali demek ki "Utanmazlık"mış.


Hayal yoksunluğu


Kılıçdaroğlu, siyasi rakiplerinin cumhurbaşkanı veya başbakan olmaya dönük hayallerini "Utanmazlık" olarak görüyor.
Oysa Türk demokrasisinin sağlığı için kendisinin de başbakanlık hayali görmesi gerekmez mi? Seçmenin desteğine güvenerek cumhurbaşkanı veya başbakan olmak hayalini "Utanmazlık" şeklinde nitelemek, gerçekten ayıp değil midir?
Ne işverenler ne de işçiler Kılıçdaroğlu'nun iktidar projelerinden haberdarlar.

Suriye'ye dönük Hükümet siyasetini eleştiriyor ama bu soruna Kofi Annan'ın bile çözüm üretememesi üzerine bir değerlendirmesi yok.
Bence her topa girmek ve her açıklamaya laf yetiştirmek yerine "İktidar alternatifi" ve "Sorunlara çözümleri olan" bir parti için hazırlanıp, daha az konuşmalı ve utanmadan başbakan olmak hayali görmeye çalışmalıdır Sayın Kılıçdaroğlu.

(Sabah gazetesinden alınmıştır)