Cansu Dere, L’Officiel Dergisi’ne verdiği röportajda reklamyüzü olduğu kozmetik firmasının davetlisi olarak katıldığı 66. Cannes FilmFestivali’nin kırmızı halı seremonisinde yaşadıklarını anlattı.


Dere, aynı zamanda kariyeri ve hayata bakış açısıyla ilgili konuştu. Cansu Dere, hayata bakış açısıyla ilgili önemli bilgiler verdi. Dere, özgürlüğün kimse tarafından verilmediği gibi kimse tarafından da alınamayacağının altını çizerek dünyanın güzelliğinin farklı renklerden, farklı dillerden, farklı yaşam tarzı ve inançlardan kaynaklandığını söyledi. Seyahat tutkusu nedeniyle gezdiği birçok ülkede farklılıkların var olan güzelliklerin temeli olduğunu gören Dere’nin listesinde Cebu ve Bohol ilk sırada yer alıyor. 


Cannes Film Festivali, katıldığınız ilk kırmızı halı seremonisi miydi? 


Evet, bu anlamda ilk defa kırmızı halıda yürüdüm. Kırmızı halı fotoğraflarına bakarken “Bu insanlar niçin el sallıyorlar acaba?” diye düşündüm. Fakat orada gördüm ki, onlarca gazeteci adınızı haykırıp kendilerine selam vermenizi isterken, istem dışı bir şekilde onlara el sallıyorsunuz. Yaşadığım keyifli tecrübelerden biriydi. Roman Polanski’nin Kürklü Venüs ve JeromeSalle’ninZulu filmlerinin gösterimine katıldım. Özellikle saç ve makyajımı çok beğendim. 


Kırmızı halıda giyeceğiniz elbiseyi de onlar mı seçti? 


Aklımda zaten o tonlarda ve sadelikte bir elbise giymek vardı. Ekibin moda danışmanı Michael Angel, giymem için bu elbiseyi seçtiğini söyledi. 
Festivalin afterparty’lerine de katıldınız mı?Ünlü bir yönetmenle tanışma hikâyeniz var mı? Cannes seyahatim öncesinde Atina’da reklam çekimindeydim. Çok yoğun geçen günlerin ardından hasta oldum ve Cannes süresince iyi değildim. Akşamları da böyle organizasyonlar için doğru zamanımda değildim maalesef. Cannes’ın pek keyfini sürebildiğimi söyleyemem. 


‘KESİNLİKLE SERGİ AÇMAYACAĞIM’ 


Fotoğrafçılıkla da uğraşıyorsunuz. Bu konuda sürpriz bir proje bekleyelim mi sizden? 
Sergi açmak gibi bir şeyden bahsediyorsak kesinlikle öyle bir düşüncem yok. Seyahat etmeyi ve bu anları fotoğraflamayı seven biriyim. Beğendiğim bazı kareleri Instagram’daki hesabımdan paylaşıyorum. Çünkü daha önce benimle paylaşılması hoşuma gitti. Yaşadığım dünyanın renklerini görmek hoşgörüyü, empatiyi artırıyor gibi geliyor. Doğa, insan, hikâye zenginliği; insana kendisine kıymet vermesinin önemini unutturmuyor ama gereğinden fazla önemsemesinin de ne kadar gereksiz olduğunu hatırlatıyor. 


‘MÜZİK FESTİVALİ İÇİN TİLBURG’A GİTTİM’


Seyahat etmek istediğiniz nereler var? 


O kadar çok yer sayabilirim ki... Her gün bir yenisi ekleniyor. Plan yapmam çok uzun sürmez ama şu an yakın bir tarih ya da karar verilmiş bir seyahatim yok. Ama şubat ya da mart gibi Cebu ve Bohol’u görmek istiyorum. En son bir arkadaşımın düğünü için Bozcaada’ya ve müzik festivali için Tilburg’a gittim. 


Son dönemde ülkemizde yaşananlar sizi hayrete düşürdü mü? 


Çok da şaşırdığımı söyleyememem; bir tesadüf değil, bir birikim sonucu ortaya çıktı. Her dilde ortak olan bir şeyler için mücadele verildiğinde farklı grupların, farklı yaşam tarzlarına sahip insanların nasıl da kolayca bir araya gelebileceğinin bir örneğini gördük. Özgürlük ve adalet her dile aynı ve herkesin en temelde sahip olduğu, kimse tarafından verilmediği gibi kimse tarafından da geri alınmayacak haklardır.


Değişimin mümkün olduğunu gençler mi gösterdi? 


Gençler ve insana doğarken verilmiş olan özgürlüğe sonuna kadar inananlar değişimin farklı yolları olabileceğini çok geniş kitlelere gösterebildiler. Ve bu da arkaya bir güç almadan kazanılan bir başarı oldu. İnsanların fiziksel farklılıklarının gördüğü kabul gibi düşünce ve inanç farklılıkları da kabul edilip saygı görmelidir. Dünya bütün çeşitleriyle, renkleriyle güzel. Ötekileştirmenin olmadığı, inançlar ve siyasi görüşler yüzünden kimsenin kimseden farklı görülmediği bir dünya arzulanıyor.