Kim olacak? Ben elbette...

İnternet medyasının haberine göre, Taraf gazetesinin “odun haberi”Kanal 24 yorumcusu Ahmet Kekeç’i çıldırtmış.

Bir değil, iki değil, üç değil, nerdeyse 10 ayrı sitede gördüm haberi...

Başlık aynı...

Başlık altına döşenen haber aynı...

Görüntüler aynı.

Ses çözümündeki hatalar bile aynı...

Belli ki, tartışma programlarından sansasyonel haber çıkarma işini üstlenen bir arkadaşımız izliyor, gerekli gördüğü yeri “bütün”den koparıp haberleştiriyor, “kısa video” görüntüsüyle birlikte refik internet sitelerine servis ediyor.

Bu paylaşımı anlarım da, insan önüne gelen haberde değişiklik yapmaz mı?

Daha farklı, daha yaratıcı, daha “keyifli” olabilecek bir başlık bulmaz mı?

Ham haberi, noktasına virgülüne dokunmadan, herhangi bir editoryal katkı sunmadan “olduğu gibi” mi kullanır?

Bu mudur internet gazeteciliği?

İyi bir editör, başarılı bir internet sitesi yöneticisi olan Hacer Alkan bu işe ne diyor?

Doğrudur... Kanal 24’teki tartışma programında, yayın ortağım Nagehan Alçı’yla birlikte Uludere olayını, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in tuhaf ötesi açıklamasını ve bu açıklamaya gelen tepkileri konuştuk.

Kimse çıldırmadı yani...

Ben bizzat oradaydım. Biri çıldırsa mutlaka görürdüm, hatta müdahale ederdim...

Kaldı ki, programın başında İçişleri Bakanı Şahin’i o tuhaf ötesi açıklamasından dolayı eleştirdik.

Hatta, “ağır konuştuk” bile diyebilirim.

Ben, daha sonra, Taraf gazetesinin “odun haberini” (İçişleri Bakanı Şahin’e “odun” demeye getiren haberini) gündeme getirdim ve eleştirdim.

Nagehan Alçı, bu haberde “yaratıcılık” ve “zekâ” vehmetti.

Ben bir “yaratıcılık” göremediğimi, yapılan şeyin alenen “tahkir” olduğunu, kimsenin kimseyi tahkir edemeyeceğini, dolayısıyla “tahkir hakkını” elinde bulunduran Taraf gazetesinin de habercilik değil, terbiyesizlik yaptığını söyledim.

Peşi sıra şunları ilave ettim:

İdris Naim Şahin’i eleştir... Başbakan’a şarla... Yandaş medyaya ayarın kralını ver... Muarızını icabında yerden yere vur... En ağır sözleri kullan... Hatta, “eleştiri sınırının ötesine” geç...

Hapsini bihakkın yerine getir ama tahkir etme... “Odun” deme, “Zavallı” deme, “Kof kabadayı” deme, “Sefil” deme, “Zorda olan sensin aslanım” deme...  

Bunları söyledim. Çıldırmadım yani...

Detayını, konuyla ilgili video görüntülerinden izleyebilirsiniz.

İlle “çıldıran” birilerini arıyorsanız, size, Taraf gazetesini, yani şişik egosuyla nasıl baş edeceğini bilemeyen “saygıdeğer kalem” Ahmet Altan’ı öneririm.

Sevdiğimiz saydığımız, üslubuna hayran olduğunuz, neredeyse her yazısına şapka çıkardığımız, kadın ruhunun derinliklerine inen romanları karşısında ne yapacağımızı bilemediğimiz; üstelik her şeraitte “mert ve delikanlı” olabilmiş Ahmet Altan, ne yazık ki tahkiri “alışkanlık” haline getirdi.

Dahası, bunu bir “hak” olarak görüyor.

Hakaret ve tahkir, başkalarının davranışına göre elde edilen bir hak mıdır?

Bir imtiyaz mıdır?

Bahşedilmiş bir pozisyon mudur?

Bazıları bu hakkı sınıfından, aidiyetinden, soyundan, boyundan, dünya görüşünden, üstün meziyetlerinden mi almaktadır?

Nedir?

Bunu bilmek istiyorum!

Bilelim de, sayıyla kedimize gelelim.

(Star gazetesinden alınmıştır)