Çanakkale Savaşları, 20. Yüzyılın son beyefendi (gentlemen) savaşları, aradan 103 yıl geçmiş olmasına rağmen hala tartışılmakta ve çeşitli konferanslara ve seminerlere konu olmakta ve her yıl savaşan ülkelerden gelen çok sayıda siyasi, askeri ve sivil insanın bölgede anma törenlerine katıldığı görülmektedir. Bu kadar kanlı ve acı bir savaşın, bu derece büyük dostluğa dönüşerek ortak kutlamalara ve dostluklara neden olması, bu savaşın çok ilginç bir yönüdür.  

Çanakkale Savaşları, İngiliz İmparatorluğunun o dönemde dünya lideri olduğu deniz gücünün, ne kadar önemli ve esnek olduğunu dünyaya göstermek için geliştirdiği ve Fransızlarla birlikte gerçekleştirdiği bir saldırı planıydı. Tabii ki bunların komutasında bu iki imparatorluğun idaresinde bulunan çok sayıda kolonilerden gelen birçok dine ve etnik kökene sahip askerler de vardı. Bu saldırı, I. Dünya Savaşı’nın kaderini de büyük ölçüde belirleyebilirdi. Başarılı olursa, en kritik Alman müttefiki olan Osmanlı İmparatorluğu bir darbe vuruşuyla yere serilecek ve belki de savaşın süresi kısalacaktı. Bunu başaranlar ve özellikle İngiliz deniz gücü, doğal olarak dünyaya büyük bir korku saçacaktı.

Bu plan göre, İngiltere ve Fransız donanmalarının en vurucu güce sahip gemilerinden oluşan filo, Çanakkale Boğazı’ndan geçerek İstanbul önlerinde demirleyecekti. O dönemde tümüyle ahşap yapılardan oluşan İstanbul’u, zırhlılardan atılacak toplarla ateş topuna çevirme tehdidiyle, Padişahı teslim olmaya ikna edecekti. Bunun için gerekirse birkaç bölgeyi bombalayarak yangınlar çıkararak tehdidin ne kadar korkunç olduğunu da göstermek için planlar hazırdı. Osmanlının buna karşı gelemeyeceği ve en sonunda teslim olacağı düşünülmekteydi.

Önceleri denizden yapılacak saldırının yeterli olabileceği düşünülmüştü. 18 Mart 1915’te Deniz Savaşı başlayacak ancak bunun başarısız olması ile İngiliz, Fransız ve Anzak kolordularının Çanakkale’ye çıkarmaya başlaması ile kara savaşları başlayacaktı. 8 ay sürecek, ve 20 yüzyılın en yoğun ve kanlı muharebelerinden biri olacak bu savaşlar çok ilginç yönleri olan bir savaştır.

SİYASİ-STRATEJİK YÖNÜ

1-Çanakkale Savaşları, Türkler açısından bir varoluş mücadelesi ve dünya sahnesinden silinmeye kadar varabilecek bir gidişatın durdurulması için bir mücadele idi. Batı’ya karşı 1699-II. Viyana Kuşatması’ndan beri çeşitli duraklamalarla devam eden büyük gerilemenin durdurulup geri çevrilmesiydi. Bu arka arkaya gelen uzun yenilgiler ve gerilemeler milletin psikolojisinde çok derin ve kanayan bir yara olmuştu. Çanakkale’de alınacak ve İstanbul’un da düşmesiyle sonuçlanacak böyle bir savaş ise artık bir yıkım psikolojisi yaratabilir ve savunma güdüsünü ortadan kaldırabilirdi. Böyle bir durumda ise, milli uyanış gerçekleşmeyebilir ve sonuçta Türkiye Cumhuriyeti ortaya çıkmayabilirdi. Bu olasılık, Çanakkale Savaşlarının Türkler açısından en ciddi yönüydü.

2- Osmanlı –Türk tarafında önceleri pek anlaşılamamışsa da bu savaş, Britanya ordusunda görev yapan ANZAC (Yani Australia New Zeland Army Core) Avustralya ve Yeni Zelanda askerleri açısından muazzam bir gelişmeyi de tetiklemişti. Bu birlikler, savaşa İngiliz İmparatorluğunun askerleri olarak girmişler ancak daha fazla Yeni Zelandalı ve Avustralyalı askerler olarak çıkmışlardır.

Vatan denen şeyin ne kadar kutsal olduğunu ve tüm ağır kayıplara rağmen sonuna kadar 7 düvele direnen karşı cephedeki bu askerler, onlara çok şey öğretecekti. Pek de tanımadıkları bu askerler, bu kadar büyük bir askeri güç karşısında, onları hayatları boyunca etkileyecek muazzam bir direniş gösterecekti. 

Bunun yanında bu askerler, kendi saflarındaki İmparatorluğun öteki askerleri ile de konuşarak elde ettikleri fikir ve düşüncelerle geri dönecek ve oluşan bu milliyetçilik dalgası daha sonra bu ülkelerin Britanya’dan kopup kendi yollarına gitmeleri sürecinde önemli bir rol oynayacaktı.

Nasıl ki Amerikan iç savaşına katılan İrlandalı askerler buradaki çeşitli fikirlerden etkilenerek geri dönünce İrlanda’da milliyetçiliği ateşlemişlerse, aynı şey Avustralya ve Yeni Zelandalı askerler için de ülkelerinde gerçekleşmiştir.

3-Bir başka ilginç nokta ise şudur: Aslında Osmanlının Britanya İmparatorluğu ile savaşa girmesi, onların tarihteki uzun bir işbirliği ve yakınlık trendine tersti. Osmanlı aslında, Britanya İmparatorluğu ile uzun bir dönem çok yakın ilişkiler içerisinde olmuştu. İngiltere 1878 yılına kadar Osmanlının reform yaparak ayakta kalacağına, bir bütün olarak devam edebileceğine ve Rusya’ya karşı baraj görevi göreceğine inanmıştır. Bu yüzden Osmanlıya ve onun bütünlüğüne destek vermekteydi. Osmanlı, Avrupa uyumunun-güç dengesinin önemli bir unsuru idi. Unutulmamalı ki 1850 lerdeki Osmanlı Rus Savaşı’nda, Avrupadaki güç dengesine tehdit olduğu için,  Fransa ve İngiltere, İstanbul’a destek vererek Kırım Savaşı’na katılmış ve Rusya’ya karşı savaşmıştı

Ancak 1878 yılında İngiliz Başbakan Benjamin Disraeli Osmanlının reformları gerçekleştirmede başarılı olamayacağına kanaat getirerek politika değişikliğine gidecek ve Osmanlı’ya vereceği destek için bundan sonra bir bedel isteyeceğini açıklamıştı. Bu bedel, tabii ki Kıbrıs olacaktı. Kıbrıs, İngiltere’ye Rus tehdidine karşı Osmanlıya destek verme vaadi ile kiralanmıştı. Ancak daha sonra Türkiye’nin savaşa Almanya’nın müttefiki olarak girmesiyle, İngiltere adayı geri vermek yerine kendi kolonisi olarak ilan edecekti.

4-Bir başka az bilinen gelişme de, bu savaşın çok uzaklarda Hint Yarımadası Müslümanları üzerinde yarattığı etkidir. Çünkü bu dönemde Hindistan, İngiliz imparatorluğunun yönetimi altında idi ve Pakistan daha kurulmamıştı. Bu savaşta Hindistan’daki Müslümanlar Türkiye’ye büyük sempati göstermişler ve daha ileri giderek çok zor şartlarda biriktirdikleri tasarrufları Türkiye’ye göndermişlerdir. Bu yardımlarla savaşta ölenlerin çocukların bakılmış ve hastanelere yardım yapılmıştır. Ayrıca İngiliz İmparatorluğu’nun yenilebileceği düşüncesi, onların II. Dünya Savaşı sonrası bağımsızlık mücadelelerinde de bir rehber olacaktı.

ASKERİ AÇIDAN ÖNEMLİ BAZI NOKTALAR

Osmanlı tarafında ise birinci nokta, Rus cephesinde tansiyonun düşmesiyle çekilen birliklerin Çanakkale cephesine sürülerek gizlice konumlandırılması ve bunun karşı tarafın istihbaratınca tam olarak tespit edilememesidir. İngiliz ve Fransız komutanlığı, askeri güçler konusunda doğru değerlendirme yapamadılar. Yani Türk birlikleri, bölgede son derece iyi konumlandırılmışlar ve gizlenmişlerdi.

Çanakkale, İngiliz savaş tarihinde özel bir yere sahip olan Nepalli Gurka taburlarının ilk defa bölgede boy gösterdiği savaştır. Himalaya bölgelerinde çok dik arazilerde yaşayan ve bu yüzden çok güçlü kabul edilen ve Britanya İmparatorluk ordusunda görev yapan bu askerler saldırıya katılmışlardır. İşte Çanakkale, bu birliklerin katılıp da kazanamadığı çok ender savaşlardan biridir.

İşgal ordularının o zaman hiç tahmin edemediği bir olgu ise şuydu:  Çanakkale Boğazı, alt ve üst akıntıların, üstte ve altta birbirinden ters yönde çok güçlü şekilde aktığı bir yerdir. Bu doğa gerçeğinin nasıl devasa bir donanmayı perişan edebileceği de burada görülmüştür. İngilizlerce çok ciddi bir mayın temizleme yapılmasına rağmen, birçok mayın, belirsiz alt ve üst akıntılara kapılarak boğazda yüzmeye devam etmiş ve ertesi gün ise işgal bazxı donanma gemilerine çarparak infilak ederek onlara büyük kayıplar verdirmişti. Nusret mayın tarama gemisinin bıraktığı mayınlar her nasılsa hedefini bulmuştu.

SON SÖZLER

Çok kanlı savaşlar sonrasında, savaşan askerlerin birbirlerine karşı büyük saygı geliştirdiği  ve bazen bu saygının ülkelerin dostluğuna dönüştüğü de görülür. Burada bunun örneklerini görüyoruz: Savaş sonrasında Türkiye ile Birleşik Krallık ve Fransa arasında ilişkilerin süratle tekrar geliştiği görülür.

Çanakkale’de şehit düşen askerler için anıtlar ve büstler yapıldı ve toprağa düşenlerin artık o toprakların çocukları olduğu vurgulandı. Her yıl bölgede yapılan anma törenleri gece gündüz devam eder ve günlerce sürer. Bu törenlere uzaklardan gelip katılanlar ve Türkler arasında yakın ve uzun dönemli dostluklar oluştu. Çanakkale savaşlarının işte böyle ilginç bir hikayesi vardır.