Dünüm olamayacak kadar içimde, yarınıma eremeyecek kadar geridesin; tekliğe inancımı dize getiren şimdimdesin.


Ilık ılık gözlerinden varlığına giden yolculukta ne bir yudum su isterim nede han soluklanmaya...


Gelişimin her anındaki doluluğa şükrederim ki yoğurarak taşır beni sana.


Ey gerçek bildiklerimi mum alevinde eriten yar, seni bana getirene ilk ve son sözümdür: olmasan olmazdım.


Hiç bitmeyen bir dua gibi ruhum değse ruhuna, büyüsünde dize gelse ten denilen. 40 gün 40 gece sürse hatmedilen aşk önünde . Parmak uçlarımdan oluk oluk seni akıtsam gözlerine, gözlerimden bilinmeyen yüceliğe; ruhunu izlesem ruhunla sevişirken ve kıskansa yaşıyorum zanneden.


`Sen olmama, sende olmama izin verirmisin` dedi adam usulca kadına. Fısıltıdan daha düşüktü ses.


Gözleri kapalı durdu kadın sadece ve tebessüm etti. Sustu.


`Sen oldum sende oldum nicedir gitmeme müsaade edebilirmisin` dedi kadın gözlerini erkeğin gözlerine çevirirken. `Ne zamandır aşka müsaade istersin ey yar!` dedi ve gözlerini kapatıp sustu.


Susarak konuşmanın ne demek olduğunu yeni yeni anlıyordu birbirine durmaksızın akan bu aç, doyumsuz ve bir o kadar da durgun yürekler. Görünmeyen bir duvar vardı sanki aralarında. Görünmeyen ama yarattığı his ile birbirlerini ayrı, uzak, ulaşılamaz dünyalara atan.


Saatlerce, bahçede, ateşin önünde, iki kadeh kırmızı şaraba şahitlik eden ay ve yıldızların gölgesinden yorğunlukla sığındıkları bu çatı altı, şömine önü, yakışlaştıramıyordu onları birbirine.


Camdan, soğuk bir duvar vardı aralarında. Şeffaflığı görünüz kılıyordu her şeyi ama izin vermiyordu sınırsızlığa.


Sabrın içinde öğütülmeden nefisler, görmek imkansızdır gerçekliği.


Çokta dokunmaya hevesli değillerdi sanki tenselliğe. Ruhlarının aralarına ördüğü duvar olmasaydı.


`Ey aşk!` dedi adam gözleri kapalı sırtüstü uzandığı yerde. `Ey aşk. Sen ki nüfuz ettin ruhuma izin ver bütünleşsin varlığım yar kıldığımla!`.


Gözleri kapalı dinleyen kadının yanağına iki damla süzüldü. Yaşayamamaktan değil, ruhunun aynasını bulduğunun emin oluşundan, huzurundan, sonsuzluktandı akan damlaların sebebi. İçinden, kirlenmiş nefsinden akıyordu; temizleniyordu. Ruhunun zamansız mekansız dolaşmasına bıraktı kendini yar dediğiyle beraber. Öyle çok konuştularki susarak...


`Nefis! Yeni doğan bir bebeğinki gibi ak pak olana kadar, gözler kan çanağına dönene kadar aksın yaşlar içimden dışıma. Aksın ki ben salt ben olarak nefes alabileyim. Sen gerçek bene sevdalan, ruhundan öte geçsin dokunuşlar. Bir ibadet gibi şuhu içinde tümlük ile yansın her an!` diyerek gözlerini açtı ve ruhunun aynasına baktı kadın. Yüzünde tarifi imkansız bir tebessümle kendine bakan bir çift göz ile karşılaşınca `Uyuyalım mı?` dedi.


`Ruhuna sarılıp uyumaktan gayrı ne bir arzum vardır ne dinginliğim, uyuyalım...` dedi.


Uyudular.