AİLELERİNDEN ve doğal arkadaş çevrelerinden koparılarak radikal örgütler ya da sapık tarikatlar tarafından çalınmış gençler... İzmirli babanın feryadını okuduğumda yüreğim yandı. Gençliğimde ben de benzer dehlizlerden geçtiğim için bilirim bunun ne menem bir şey olduğunu.

DHA’dan Taylan Yıldırım’ın haberi: İzmirli bir baba feryat ediyor. 17 yaşındaki oğlu, tatile gidiyorum diye bir örgütün “gençlik kampı”na gitmiş. Artık evden kaçarak grup üyelerinin yanında kalıyormuş. O eylem senin, bu eylem benim... Acılı baba oğlunu kurtarmaya çalışıyor:

“Bildikleri dört tane slogan var. 10 tane arkadaşları cezaevinde, hepsi bomba düzenekleriyle yakalandı... O sloganları ben de attım, 12 Eylül öncesini yaşadım ben. Bomba bulundurmaktan yakalanan terör zanlısı, oğluma cezaevinden mektup gönderiyor. Onu beğendiklerini söyleyip motive etmeye çalışıyorlar...”

Neden gençler?

Gençleri ailelerinden ve normal hayat yolundan çalarak ‘psikolojik bağımlı’ haline getiren kara büyünün bütün unsurları, babanın bu sözlerinde var:

-  Gençlere kendilerinin büyük bir misyon sahibi olduklarını zannettiren üç-beş ışıltılı slogan...

-  Ve, bu uğurda mücadele ederken takdir edilme, ‘kahraman’ görülme duygusu...

İnsanoğlu, “aile çocuğu” olmaktan çıkmaya başladığı ama kendi kişiliğini henüz tam oluşturamadığı yaşlarda bu büyülere daha kolay kapılıyor.

Yaşları zaten henüz mukayeseli araştırmalara müsait değildir, geniş ve ayrıntılı düşünebilmeleri için hayat tecrübeleri de yetersizdir.

Erich Hoffer sağ ve sol aşırı akımlarda “fikir” sanılan şeylerin “işlenmiş fikirler değil, çok basit fakat heyecan verici sloganlar” olduğunu ve bu sayede gençleri etkilediğini yazar.

‘Kara büyü’


Çocuklarımızın ideolojik, siyasi  ve dini ilgileri varsa hemen tedirgin de olmayalım. İlle böyle vahim sonuçlara sürüklenirler diye bir kural yoktur.
Hatta bu ilgiler “aile çocuğu” olmaktan yavaş yavaş çıkmaya başlayan gencin sosyalleşmesini ve ‘aidiyet’ ihtiyaçlarını kazasız belasız karşılamalarını kolaylaştırabilir. İleride yollarını bulurlar.

Peki normal olanla totaliter olanı ayırt etmek mümkün mü? Elbette mümkün ölçüleri var:

“Dava uğruna” ailesini, çevresini reddetmeye, ölmeye, öldürmeye, hapislere düşmeye çağırıyor mu, çağırmıyor mu? Girip çıkmak kolay mı zor mu?
Çıkanları “hain” diye suçluyor mu suçlamıyor mu?..

Hayattan kopmaya, ölmeye, öldürmeye çağıran, özgür bireyi “hain” diye suçlayan yapılar söz konusu ise, “kara büyü” genç adamın kapısına dayanmış demektir!

Bunlardan dikkatle sakınmalıdır.

Dehlizden çıkmak için

Ben gençliğimde biraz o dehlizlerde dolaştım fakat “eylemci” olmadım. İlk uyanışım Dostoyevski’nin “Cinler” romanını okumamla oldu. Orada Rus nihilistleri anlatılır. ‘Adanmışlık’ psikolojilerimizin benzerliğini fark etmem, uyanmamı sağlamıştı. Dehlizden çıkınca beni bekleyen ailem vardı, ‘ait’ olacağım sosyal çevreler, arkadaşlarım hâlâ mevcuttu. Demek ki tam “çalınmış” değilmişim.

Onun için aileler çocuklarını hiçbir sebeple itmemelidir, ‘eve dönmeleri’ kolay olmalıdır çünkü.

Çocuklarımızı ‘koruyacağız’ diye steril bir hayata mahkûm etmekten de sakınmalıyız. Arkadaşları, yaşlarına göre eğlenceleri, hobileri, ilgileri olmalı...
Bir gün “dehliz”e düşerlerse normal hayata dönmeleri kolay olmalıdır çünkü.

Ve devlet de gençlerin savruluşlarına, kanunen ciddi bir suç olmadıkça, anlayışla bakmalıdır. Gün gelecek onlar da ağabeyleri
gibi normal hayata katılacaklardır.