CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün'ün PKK tarafından kaçırılması herkesin yüreğini ağzına getirdi. Daha önce pek çok insanı dağa kaldıran örgüt, Tunceli milletvekiline de aynı muameleyi yaparak bir yandan Alevilere mesaj veriyor, diğer yandan da yeni bir dönem başlatıyordu. Kaygılar, endişeler, teoriler, senaryolar...

Örgüt önce tuhaf bir dil kullandı. Aygün ile ilgili 'yasal sürecin devam ettiğini' söylüyordu. Öykünmenin daniskası! Devlet bürokrasisinin özel terimlerini kullandığınızda bir anda devlet olunmaz ki... 'Soruşturma', 'serbest bırakma', 'yasal süreç' gibi laflar KCK'nın neden 'paralel devlet' suçlamasına maruz kaldığını yeterince ortaya koyuyordu aslında. Hatta Aygün'ün itirazı varsa üst mahkemeye başvurması gerektiğine dair laflar edildi. PKK'nın çatı kuruluşu olan KCK, bu söylemleriyle hem KCK'nın gönüllü savunucularını tekzip ediyordu hem de KCK hakkında romantik açıklamalar yapan PKK liderlerinden Karayılan'ı...

Her neyse... İki gün sonra örgüt Aygün'ü serbest bıraktı. CHP milletvekilinin serbest kaldığı anda söyledikleri yenilir yutulur cinsten değil. İşte o sözlerden bir iki hatırlatma: "Bana karşı zor kullanılmadı. Normalde direnebilirdim ama... Sabah uyandığımızda Bahoz Erdal aradı, olayın doğru olup olmadığını sordu. Beni götüren arkadaşlar doğruladılar... Çok saygılı çocuklardı... Beni dost bir milletvekili olarak gördüklerini söylediler. Eylemin amacına ulaştığını bildirip bıraktılar. Giderken sarıldılar, öptüler. 'Burada bulunan kardeşlerini unutma abi!' dediler... Bu eylemi yapan 7 kişilik genç arkadaşlar bu ülkenin insanı ve bu eylemi yaparken barış ve ateşkes mesajı vermek istediklerini söylediler.. O çocuklardan şikayetçi değilim... Onların dağlardan inmesi, Kürt sorununun çözümü Türk toplumunun ortak dileği. 2 günlük dağda kalışımı da onlara helal ediyorum..."

Serbest kaldığında "Dersim'in dağlarını özlemişim" deyip kendisini kaçıranlara 'saygılı çocuklar' diyen Aygün'ün tutumu nerede, CHP'nin olay üzerine yaptığı bıçkın açıklamalar nerede? Olay duyulur duyulmaz iktidarı yaylım ateşine tutan CHP yetkilileri alıkonulan vekillerinin dere kenarında piknik yapmaya (!) gittiğini bilseydi bu kadar endişe duyar mıydı? Bırakın CHP'yi, "Eyvah terör olayları yeni bir safhaya mı sürükleniyor?" diye kaygı duyan herkes kaçırılma olayının bir al gülüm ver gülüm çerçevesinde cereyan ettiğini bilseydi meseleyi bu kadar ciddiye alır mıydı?

Kabul edelim ki ister kaçırma safhasında isterse kaçırılan kişinin serbest kalma sürecinde eli kanlı örgüt bir hayli propaganda yaptı. Aygün sayesinde örgüt üyeleri bir hayli şirin gösterildi. Oysa kaçırılan onlarca insanın hâlâ akıbeti bilinmiyor. Güya vahşi örgüt bu insanları elinde tutarak pazarlık gücünü artırıyor.

CHP milletvekilinin sözlerine itiraz geliyor diye karşı ataklar düzenlemeye gerek yok. Bir de şöyle düşünün: Aygün yerine AK Parti'den bir vekil kaçırılsaydı ve kalitesiz bir çadır tiyatrosunun o kötü repliğini iktidar partisinin vekili ifade etseydi; CHP yeri göğü inletmez miydi?

Peki, BDP'nin beceriksizce oynadığı niteliksiz komediye bakar mısınız? Güya vekillerin yolu teröristlerce kesiliyor, sonra kamera karşısında kanlı örgütün çömezleri nutuk çekiyor. Vekillerin ağızları kulaklarında. Karşılaşma anında takınılan sırıtma pozlarının, hangi söndürülmüş ocakta nasıl bir infial meydana getireceğini bilemeyen insanların siyaset yapması ve barışa katkı sağlaması düşünülemez. Zaten olaydan sonra anlaşılıyor ki yol kesme mizanseni iki gün önceden planlanmış.

Türkiye terör meselesinin üstesinden elbette bir gün gelecek. Ciddiyetle, sağduyuyla, demokrasiyle, insan hak ve özgürlükleriyle... Bir yandan temel hak ve özgürlükler konusunda çaplı adımlar atmak gerekiyor; diğer yandan da insan öldüren, adam kaçıran, karakol basan teröristin çanına ot tıkamak. Ama her şeyden önce şu gerçeği kavramaya mecburuz: Terör, pek çok güç odağının devrede olduğu bir yapının ürünü. Devlet, vatandaşının temel haklarını garanti altına alarak kendi demokratik ödevini doğru yaparsa, çadır tiyatrosu oyuncularına kimse iş veremez...


Öteden beri CHP'nin dine yaklaşımı önemli bir tartışma konusudur. Tarih boyunca yaşanan birtakım acı hadiseler, CHP'nin din karşıtı görünmesine, en azından öyle bir imajla anılmasına sebep olmuştur. Bu görüntüden CHP de rahatsız olmuş, kimi zaman ezber bozacak hamleler yapmıştır. Daha yakın zamanda 'çarşaf açılımı' şeklinde ifade edilen gayretin özü de buydu mesela. Ne var ki dindar kitlelerle bir araya gelmeye yarayan platformlar genelde kalıcı olmuyor. Seçim telaşından sonra unutulup gidiyor. Aslında vaktiyle 'dine saygılı laiklik' çalışmalarında sol bir hayli mesafe almıştı...

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdar-oğlu'nun iftarlar vermesi ve o sofralarda toplumun değişik kesimleriyle bir araya gelmesi sevindirici bir gelişme. İftardan kaçan, sahurdan ürken, namazı ağzına almayan, niyazı asla zikretmeyen bir zihniyete de bu partide çok defalar şahit olmuştuk. Hatta ne zaman din konusu açılsa meseleyi çok katı ve kaba bir laiklik bekçiliğine taşıyanlar da olmuştu. O yaklaşımları yakından bilen halkımız için "yeni CHP"nin dinle ve dindar kitlelerle ilişkisi büyük önem arz ediyor.

CHP'nin toplumun değişik kesimleriyle iftar yapması doğru bir adımdır. Kılıçdaroğlu ve ekibini bu tür cesur hamlelerinden dolayı kutlamak gerek. Tecrübeyle sabit ki CHP içinden tutucu bir kesim bu tür hamlelere karşı çıkar. Hep öyle olmuştur zaten. Ama CHP bir kısım anlamsız tepkilere boyun eğmeden cami ile barışmak zorunda. Daha önce de denedi bu barışmayı; ancak içerideki statükoya fazla direnemedi ve kaybetti. Bu seferki açılımlar çarçabuk yapılan seçim hesaplarına yenik düşmeyecek kadar samimi olmaya özen gösterirse onlarca yıldır süren sol-din çatışmasını da makul bir çizgiye çekebilir. Aksi takdirde dinle mücadele ediyor görüntüsü veren solun bu ülkede taban bulması ya da ayakta kalması mümkün değil.
 


Yeni yayın dönemine kasım ayının ilk haftasında başlayacağız. O zamana kadar birtakım hazırlıklar yapılıyor. Kurban Bayramı sonrasına denk gelen yeni yayın dönemi için arkadaşlarımız geceli gündüzlü çalışıyor. Ana gazetede yapılacak bazı hamlelerin yanında bir de dijital platformda çok önemli atılımlar yapılacak. Harika bir ekip kuruldu bu mevzuda. Projeler eminim size de heyecan verecek. İlkini birkaç gün içinde sizlerle paylaşmak istiyoruz. Kasımda yapılacak toplu değişim ise bambaşka dinamiklere dayanıyor. Zamanı gelince o dinamizmi hep beraber yaşayacağız.

'Fabrikatör' lakabını bihakkın yerine getirmeye çalışan bir yayın önce MİT'i cemaat dosyası hazırlamakla itham etti, bu konuda havalı haberler yaptı. Haber MİT tarafından açık bir dille yalanlandı. Üstelik MİT malum cerideyi mahkemeye verdi. Yalan mı yok fabrikatör için? Bu sefer de 'Cemaat MİT müsteşarını hedef aldı' diye yazdı. Bu da şiddetli bir tekzip yedi. Her haber sonrası suratına tokatlar iniyor adamların; ama o yüz kızarma yeteneğini kaybetmiş. Uydurmaya devam ediyor. Maksat fitne çıkarmak olduktan sonra adamların umurunda değil; ancak yalancının peşini bırakmamak gerekiyor...

Marketıng Türkiye Dergisi, Xsights Araştırma ve Danışmanlık şirketine, kültür sanat alanında bir çalışma yaptırmış. Geçenlerde sonucunu okurlarıyla paylaştı. Araştırmayı yapanlar, "Kültür sanat denince aklınıza ilk gelen markalar hangileri?" diye sormuş. Böylece 10 marka tespit etmişler. Gazeteniz Zaman beşinci sırada yer alıyor. Başka gazete girememiş listeye. Bir yandan sevindik. Çünkü gazetenizin tek reklamsız sayfası olan kültür hem insanlarca fark edilmiş; hem de Zaman'ın kültürel alandaki gayretleri takdir toplamış. Üzüldük; başka bir medya kuruluşları da bu listede olmalıydı. Seviyesiz magazinden uzaklaşıp meseleye bir de kültür-sanat açısından bakılsa fena mı olur?

(Zaman gazetesinden ayınmıştır)