Sosyal medya dediğimiz twiter, facebook, çeşitli İnternet blogları, çeşitli arkadaşlık siteleri  ve cep telefonları, televizyonlar ile kesinlikle bir cehalet çağında, cahiliye devrinin tam ortasında  bulunuyoruz. Kavramlar, değerler yer değiştiriyor. Bazı kavramların, değerlerin içi boşaltılıyor ve rezil başka  sözcüklerin içine şırınga ediliyor. Teknolojinin faydaları, iletişim ve organizasyon kolaylıkları tartışılabilir ama en basit örnekle, bıçak yemek yapmak için, yemekte kullanmak  için, intihar etmek için, cinayet işlemek için, korkutmak için, psikolojik baskı ve şantaj için, ameliyat yapmak için, hatta çok keskinse saç ve sakal tıraşı olmak için kullanılır. İşte biz teknolojiyi ve günümüzdeki elektronik sistemleri bıçağa benzetirsek, bu bıçağı  yemek için, ameliyat yapmak için belki binde, belki de on binde bir kişi ancak kullanıyor. Geri kalan tüm mevcut bu bıçağı cinayet, intihar, hatta en ölümcül bakterileri bıçakla kazıyıp orasına burasına sürmek, ağzına koyup yalamak için kullanıyor. Teşhis ve tedavi konusunda neredeyse doktorların bile  zorlandığı hastalıklar, zihin ve beden sıkıntıları, problemleri, illetleri  artık İnternetten Google sayfalarından hastalar veya hasta yakınları tarafından giderilmeye çalışılıyor, çalışılmaktan öte buradaki aslı astarı olmayan tedavi tarifleri uygulanıyor. Psikolojik harp, kara kampanya, gri propaganda gibi isimler verilerek sosyal mühendislerin halklara uyguladığı bu yöntemleri artık halk kendi kendisine ziyadesiyle uyguluyor. Halk artık ötenazi yapıyor. Halk artık kamikaze olmuş. İnsanlar mankurt gibi yaşıyorlar. Ama halk bunun farkında değildir.

Terör tanımı hakiki olarak bu güne kadar hiçbir yapılmadı ! Mafya ne demek? Bazı tanımlar var ama eksik veya fazla yada hatalı kullanılıyor. Müsaadeniz olursa gerilla ne demek size onu açıklamaya çalışacağım. İçi boşaltılıp rezilliklerin içine enjekte edilmeye çalışılan, hatta başarı ile enjekte edilmiş olan bu değerli sözcüğe dair tüm bildiklerimi müsaadeniz olursa sizinle paylaşacağım.

Bir devlet başka bir devletin ordusu, silahlı güçleri tarafından işgal edilir. İşgal altındaki devletin uluslararası resmiyette olan silahlı güçleri vatanını korumak için müdafaa hakkını kullanırken ,işgal altındaki bu devletin bu ordusuna yardım etmek için emekli subaylar ve  onların etrafında toplanan emekli astsubaylar, emekli uzman erbaşlar gönüllü sivil halkı örgütlerler ve silahlandırırlar, üniformaları yoktur ama kollarına, boyunlarına veya alınlarına  seçilmiş renkte bir kumaş, bez parçası bağlarlar. Ancak bu gruplar kendi bildiklerine hareket etmezler. Bölgelerini, şehirlerini, kasabalarını, köylerini savunan resmi ordularının ilgili subaylarından emir alırlar. İşte bu gerilla kuvvetidir. Direniş güçlerdir. Bu yüzden İsviçre Cenevre’de imzalanan malum uluslararası  savaş hukukunda;  savaş halinde başka bir ülkeyi işgal eden işgalci askerlerin işgal ettikleri topraklardaki emekli subayları tutuklayabileceklerine dair hüküm vardır ve bu hüküm utanmadan imzalanmıştır. Aslında bu uluslararası savaş hukuku incelendiğinde her bir sayfası içine tükürülecek kadar ve imzalayanların suratlarına fırlatılacak kadar saçma sapandır ve binde bir iyi bir laf varsa orada o lafında zaten hiçbir geçerliliği yoktur. Kyoto Protokolünü bilirsiniz,  doğayı korumak için Japonya’nın Kyoto şehrinde yapılan konferanslarda alınan kararları uygulamayı vaat eden ülkelerin imzaladığı bir protokoldür. ABD haricinde bir çok ülke imzalamıştır ama imzalayan ülkelerin doğayı koruduğu söylenemez. ABD en azından bu konuda  gerçekçi  ve dürüst davranmıştır. Menfaatlerine uymayan bir durum varsa, bu durum insanlığın menfaatine de olsa, ABD bu duruma destek vermekten uzak durmuştur ve köstek olacağını beyan etmiştir. Savaş hukuku da böyledir. Esir askerlere ve subaylara işkence yapılmayacak! Öyle mi? Yani savaşta esir aldığı askere, subaya hiçbir düşman subayı işkence yapmıyor mu?  Sinemalarda  filmlerde seyrettiğimiz gibi; esir subay sadece sicil numarasını, rütbesini ve görev yaptığı alayı, tümeni söylüyor, bu kadar mı! Yasaklanan kara mayınları var ama madem yasak neden üretiyorsun ve Türkiye’nin altını oymaya kalkan kahpelere neden satıyorsun veya hibe ediyorsun? Satıyorsan da sana o parayı insan, kadın, fuhuş, uyuşturucu ticaretinden ödüyorlar, buna kafan basmıyor mu? 12-13 yaşındaki kızları kendi aralarında uydurdukları çakma nikahlarla veya savaş ganimeti olarak kendilerine cariye, odalık yapıyorlar,12-13 yaşındaki erkek çocuklarının ellerine silah verip tetikçi yapıyorlar,20 yaşındaki gençlere haşhaşı, eroini verip ve ‘’babanı da, ananı da öldürürüz’’ diye tehdit edip  bellerine, kıçlarına bomba, dinamit bağlayıp kalabalık şehirlerde patlatıyorlar veya bir otobüse C-4 patlayıcı doldurup, arasına da daha çok kan dökülmesi için çivi, kum karıştırıp şehrin caddelerinde masum yürüyüşlerini yapan insanların arasında minibüsleri patlatıyorlar ve sana göre bunlar terörist değil, sana göre bunlar gerilla veya direnişçi hatta kahraman!

Ellerinizi vicdanlarınıza koyun falan demiyorum, demem. Çünkü sende ne el kalmış, ne vicdan! Sen ahtapot olmuşsun, ellerin yok ve vicdanının bulunması gereken yerde kin, nefret, düşmanlık var ve utanmadan insan hakları, özgürlük, demokrasi, medeniyet, çağdaşlık diyorsun!

Şimdi teröristin tarifini Öz Türkçe  yapayım. Sadece benim milletimin, senin dininin değil, insanlık aleminin, dünya denilen ve hepimizin bedava kiracısı olduğumuz şu barınma gezegenimizin iki ayaklı, hareket edebilen, insan görünümünde, hatta konuşan, hatta maymunlar kadar zekası da olan zararlı yaratıklardır. Yılanlardan daha sinsi ve zehirli, akreplerden daha beter ve öldürücü iğnesi olan, vampirleri bile kan emicilik konusunda hayrete düşüren gelişmiş bakterilerdir.

Gerillanın veya direnişçinin tarifini de öz Türkçe olarak yapayım. Gönüllü askerlelerdir. Üniformaları yoktur. Devletlerinin bekası, milletlerinin istikbali tehdit, risk, tehlike altındadır. Devletlerinin resmi ve uluslararası ölçülere, kanunlara uygun ordularına, askerlerine yardım etmek için ölmeyi göze alan cesur kahramanlardır. Çanakkale ve Kurtuluş savaşlarında okullarından firar edip Kuvayı Milliye ordularımıza, Osmanlı ordularımıza gidip, karşılarına dikilip ‘’ emredin ölelim, vatan sağ olsun!’’ diyen sadece Türk milletinin değil, dünya denilen alemin onur ve gurur kaynağı 14’lü,15’li rüştiyeli, liseli, ilk mektepli ergenlerdir. Fakültelerini  terk eden ve ellerine sopa alıp düşman kovalamaya giden  18-19 yaşlarındaki mülkiyeli delikanlılardır.

Gerilla, direnişçi asla bebekleri ve hamile, yada emzikli kadınları rehine, canlı kalkan olarak kullanmaz,10-12 yaşındaki kızları cinsel tema olarak görmez, kız veya kadın cephede bir direnişçi ve asker için sadece silah arkadaşıdır, cinsiyetinin önemi yoktur. Direnişçi, gerilla fuhuş ticareti, uyuşturucu ticareti ve böyle insan ahlakına uymayan bezirganlıklara karşıdır ve böyle lağımlardan gelecek paraların içine tükürür. Her şeyden önce gerillanın devleti zaten vardır ama işgal altındadır. İnsanlık tarihi on binlerce sene olmuş,  sen bu saatte ben bu devletin topraklarından toprak kopartıp kendi kafama göre yeni bir ülke, süper bir devlet kuracağım diyorsun, on binlerce sene sonra, artık benim de kendi kafama göre bir ülkem olsun diyorsun  ve sana buyur arkadaşım, lafı mı olur demelerini bekliyorsun. Bu vatanın sahiplerinin son adamı, son kadını, son genç kızı, son delikanlısı son nefesini vermeden sen bu topraklarda kendi kafana göre, eline silah alarak devlet mi kuracaksın? Çiftlik, otel, motel, panayır, fuar bile kuramazsın!

Seni süper devletlerin iki yüzlü, saman altından su yürüten siyasetçileri ve onların askerleri aldatıyorlar. Seni kullanıyorlar. Sen onların maşası, sen onların robotu, sen onların taşeronu, sen onların tetikçisi zararlı yaratık grubu olmaktan öte asla gidemeyeceksin. Salla şu kafanı ve kafatasının içinde karınca kadar beyin kırıntısı kaldıysa işte onu biraz işlet!

Yeri gelmişken hemen hatırlatayım, Fransızların Lejyon bölgesinde uyguladıkları paralı asker lafını da yanlış kullanmayalım. İngiliz’in, Amerikalının, Almanın, Fransız’ın, Rus’un her kullandığı sözü sanki ayak ölçülerimize uygun ayakkabı, kıç ölçülerimize uygun don gibi hemen giymeyelim. Asker askerdir. Paralı asker olmaz! Elbette askerliği meslek olarak seçmiş profesyonel subaylara, ast subaylara hayatlarını, ailelerini geçindirsinler diye maaş verilir ama asker eğer hakiki askerse, subay eğer ruhen subaysa; vatan, devlet, millet tehlike altındayken kimse para, maaş, rütbe, makam beklemez ve vatanını savunmaya koşar! Silah da gerekmez. Elleri, tırnakları, dişleri silahtır gerektiğinde.

O zaman paralı asker nedir diye soracak olursanız arkadaşlar, paralı asker üniforma giydirilmiş çakma ve içi boş askerlerdir. Çok güzel ölebilirler, öldürebilirler, hatta sustalı maymun gibi ‘’emredersiniz, baş üstüne!’’ falan da derler ama asla asker değillerdir.

Askerlerin, asker olmanın püf noktası vardır arkadaşım! Asker, Türk askeri gibi asker önce yaşatmayı seçer. Ölmek, öldürmek asıl niyet değildir Türk askeri için. Asıl niyet yaşatmaktır ve yaşamaktır. Bu yüzden Çanakkale harbinde yaralı İngiliz binbaşıyı sırtına alıp işgalci İngiliz siperleri önüne  itina ile bırakan ve arkasını dönüp Türk siperlerine doğru aslan gibi, ağır ve cesur adımlarla yürüyen Mehmetçik dünyanın kanını hala dondurur.

İşte bu yüzden Türk askeri, Türk polisi Güneydoğudaki hain ve kalleş ve korkak taşeron yaratıklarla mücadele ederken şehit vermektedir. Çünkü onların rehin aldığı, canlı kalkan olarak kullandığı hiçbir masumun burnunu bile kanatmak istemiyorlar. Çünkü gerektiğinde keskin nişancılara meydan okuyarak, epilepsi hastası çocuğun ilaçlarını kaçtıkları evden alabilmek için, Azrail ile dans ediyorlar. Terörle mücadeleyi bu safhada, bu seviyede Amerikalı, İngiliz, Alman, Rus ,Fransız askerleri, polisleri yapabilseydi eğer, binlerce kitap yazmışlardı, binlerce sinema filmi yapmışlardı ve televizyonlardan gözlerimize, kulaklarımıza asırlarca dayamışlardı

Biz böbürlenmeyi pek sevmiyoruz. Bize yaptığımız hizmetlerin satışını, reklamını yapmak hiç öğretilmemiş! Bugün 18 mart 2016 ama ben şehitlerimizi, gazilerimizi, milli kahramanlarımızı Teoman hakandan, Bilge Kağan’dan, Kumandan Kültigin’den, Alp Aslan’dan, Ertuğrul Gazi ve oğlu Osman Gazi’den, Cengiz Han’dan  ve Mustafa Kemal Atatürk’ten itibaren sadece 18 martta hatırlamam.

Yaşatmayı değil öldürmeyi tercih eden ne kadar soytarı çakma asker varsa, ne kadar azmettirici şarlatan varsa, kendilerine gerilla diyen ne kadar zibidi varsa toprak onların kirli bedenlerini  asla kabul etmeyecektir, bu mavi semalar onların zehir saçan ruhlarının yükselmesine asla müsaade etmeyecektir. Onların tek dostu cehennemdeki ateş olacaktır.

Savaşın, eşkıyalığın, asi olmanın bile raconu, asaleti, yazılı olmayan ama kalplerde dövme gibi kazınmış olan hukuku, kuralları, kırmızı çizgileri vardır. Küçük çocuklara asla kıyılmaz! Hamile, emzikli kadınlara saygı duyulur.

Her şeyin içini boşalttınız! Aslında kendi ruhunuzu boşalttınız siz! Soğuk ve paslı, hurdalıklara atılmış demir yığınlarının ne kadar ruhu barsa sizin de o kadar ruhunuz var!

Erden mareşale kadar, Teoman, Bilge, Kültigin hakanlardan itibaren, Mustafa Kemal Atatürk ve hepsinin tüm neferlerini, tüm zabitlerini, kumandanlarını, Kuvayı milliye, tüm Türkiye Cumhuriyeti  Türk Silahlı Kuvvetleri ve diğer ordularımızın tüm şehitleri !  Kıymetinizi hiç bilemedik! Bizi affedin!

Size layık olamadık!

www.tarazastana.com