Evet, militer anlayışla yapılan törenler son buldu, iyi ki de buldu ama askeri darbe anayasası tüm kurum ve kurallarıyla hâlâ aramızda.

Soğuk Savaş döneminden kalma ‘sembolik’ bir uygulama daha son buldu.
Dün Cumhurbaşkanı’nın onayladığı yeni bir yönetmelikle şimdiye kadar ‘militer’ bir anlayışla kutlanan törenler sivilleşti.
Artık 30 Ağustos Zafer Bayramı dahil ulusal bayramlarımız resmi geçitler eşliğinde değil halkın katılımıyla şenlik havasında kutlanacak.
30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamaları cumhurbaşkanının ev sahipliğinde yapılacak.
Resepsiyonlar orduevlerinden Çankaya Köşkü’ne taşınacak.

***

En önemlisi, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dışında hiçbir bayram resmi törenle kutlanmayacak.
23 Nisan, 19 Mayıs ve 30 Ağustos kutlamaları tamamen sivilleşecek.
23 Nisan ve 19 Mayıs kutlamaları resmi geçit törenlerinin yapıldığı statlardan kurtarılıp Milli Eğitim Bakanlığı’nın kontrolünde okullara ve kültürel etkinliklerin yapıldığı salonlara kaydırılacak.
Artık sokaklarda tank, tüfek ve top geçişi olmayacak.

***

Sivilleşme yolunda ‘sembolik’ bile olsa önemli bir adım bu.
Şimdiye kadar törenlerde oluşan militer görüntü 1930’ların İspanya ve İtalyası’nı, bugünün Çin ve Rusyası’nı hatırlatıyordu.
Oysa demokratik ülkelerde ulusal bayramlar militer bir anlayışla değil halkın katılımıyla şenlik havasında kutlanıyor.
Mesela Amerika, 4 Temmuz Bağımsızlık Günü’nü havai fişekler eşliğinde neredeyse piknik havasında kutluyor.
Fransa, Fransız Devrimi’nin başlangıç tarihi 14 Temmuz’u büyük meydanlarda geçit törenleri, dans ve müzik eşliğinde kutluyor.
Almanya her yıl 3 Ekim’de Batı ve Doğu Almanya’nın birleşmesini havai fişekler eşliğinde, Alman kültürünün sergilendiği, birbirinden ilginç etkinlik, konser ve konuşmalarla kutluyor.
İspanya ve İtalya askeri diktatörlük döneminden kalma militer kutlama anlayışını çoktan terk etti.
Terk etmeyen bir Türkiye vardı.
Dün itibariyle Türkiye de sembolik bile olsa bu adımı attı.

***

Bundan sonra önemli olan:
Bir, ulusal bayramların gerçekten şenlik havasında, hiç kimseyi ötekileştirmeden, kucaklayıcı bir anlayışla kutlanması...
İki, bu sembolik adımın içinin, toplumun özgürlük ve adalet taleplerini çoğulcu bir anlayışla karşılayan yeni bir anayasa ile doldurulması.
Dolmazsa, sembolik değeri yüksek bile olsa bu adım sembolik kalmaya mahkûm olur.
Askerin her anlamda kışlasına çekilmesi çoğulcu parlamenter demokrasinin ‘gerek şartı’ yani olmazsa olmazı, ama kimse kusura bakmasın ‘yeter şartı’ değil.
Türkiye son 10 yılda demokrasinin önündeki ‘gerek şartları’ yerine getirecek çok önemli adımlar attı.
Ama hâlâ ‘yetmez ama evet’in bir adım ötesine geçilebilmiş değil.
Evet, militer anlayışla yapılan törenler son buldu, iyi ki de buldu ama askeri darbe anayasası tüm kurum ve kurallarıyla hâlâ aramızda.
Dahası, militer zihniyet hâlâ capcanlı. Şimdi sıra bu zihniyetin son bulmasında.
Ne diyordu 12 Eylül zihniyetine gönderme yapan ‘Bu son olsun’ şarkısında rahmetli Cem Karaca...
“Ne yalnızlık ne de yalan üzmesin seni
Doğarken ağladı insan, bu son olsun, bu son.”

(Radikal gazetesinden alınmıştır)