Bir yandan yeni, özgürlükçü anayasa yapılacak ve bunun için muhalefet, iktidar, sivil toplum bir araya gelecek, akil adamlar bulunacak; bir yandan demokrasinin geleceği adına sonu gelmeyecek davalar açılıp iktidara, devlete karşı görülen herkes tutuklanıp yıllarca hapiste yatacak...

Eğer bu Meclisteki muhalefet partileri, özgürlükçü bir anayasa yapılacağına gerçekten inanıyorsa bence artık bir şey yazmanın bile anlamı kalmıyor.

Pankart açan çocuk da, şike yaptığı iddia edilenler de, PKK ile bağlantılı görülen belediye başkanları da, darbe yapacağı iddiasıyla yakalanan subaylar da, bu türden eylemlere destek verdiği savıyla haklarında dava açılan gazeteciler, bilim adamları da hep terör suçundan tutuklanıyor.

Bu davalarla ilgili pek çok yazı yazılıyor, ortaya çıkacak delillerle herkesin şaşkına döneceği söyleniyor ama yıllar süren davalarda gizli tanık ifadeleri, telefon ve ortam dinlemeleri, kişilerin arasındaki ilişkiler dışında elle tutulan pek fazla bir şey çıkmıyor.

***

İşin daha garip yanıysa, yüzlerce insanın tutuklandığı ve yıllarca hapis yattığı davalarda hâlâ hiçbir tutuklunun dilinin çözülüp suçunu itiraf etmemesi değil mi?

Dünyanın en ciddi terör örgütü bile topluca yakalansa, yıllarca içeride yatsa en azından içlerinden biri çıkıp her şeyi anlatmaz mı?

Böyle bir ortamda özgürlükten, vesayet altında olmayan anayasadan, kişilik haklarından ve ifade serbestisinden söz edilebilir mi gerçekten?

Gerçekten özgürlükçü bir yönetimde, birileri ayrı devlet kurmayı da savunabilir, şeriat devleti de isteyebilir, darbe yapılmasını da savunabilir, başka bir devlete bağlanmayı da savunabilir.

Bir gazeteci, bir yazar, bir profesör, bir belediye başkanı bunu söyledi diye bunlar gerçekleşebilir mi? Eğer zaten gerçekleşebiliyorsa o kadar güçlü birini hapse atmak mümkün olabilir miydi?

***

Bu kadar davayı izliyoruz, iddiaları okuyoruz, böylesine büyük terör organizasyonu olduğu söylenen oluşumlarda hâlâ elle tutulur açık bir suç görmüş değiliz. Yani şu adam, şu tarihte, şu kişiyi öldürdü, silahı şu, diğer kişi de ona yardım etti, silahı alıp getirdi, bunlar şu eylemleri de gerçekleştirdiklerini itiraf ettiler türünden bir sonuç çıkmıyor.

Pek çok hukukçu, farklı görüşlerden bile olsalar bu durumdan rahatsızlıklarını sıkça dile getiriyorlar.

Türkiyede devlet, kendi muhaliflerine ya da tehlike olarak gördüklerine her zaman aynı sistemi uyguluyor.

Örnek mi, terör örgütüyle yapılan görüşmelerin sonucu istendiği gibi olmamışsa, örgüt eylemlerine devam ediyorsa, yalnızca askeri yöntemle değil, bütün yöntemleri kullanarak sindirme taktiği uygulanabileceğini gösteriyor.

Madem sen beni dinlemiyorsun ben sana başka türlü kendimi dinletirim demek istiyor.

Aynı şey başka davalar için de geçerli.

Onun için artık bu davaların nasıl açıldığı, özel yetkili mahkemelerin durumu, yargılamanın teknik yanları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin normları gibi konuları boşu boşuna tartışıp durmayalım.

Türkiyede senaryo aynıdır.

Devletin o andaki ideolojisine uyup savunanlar rahat eder, itiraz edenler çile çeker.

Bunu değiştirecek bir anayasa yapılabilir mi? Herkes kendisine bunun cevabını versin.