Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın 20 Temmuz Barış Harekâtı’nın 41’inci yıldönümü nedeniyle BRT’den yaptığı konuşmadaki “Kuşkusuz ki biz adına ‘Barış Harekatı’ desek de bu bir savaştı… Kimimiz yaşamını, kimimiz yakınını kaybetti. Ocaklar söndü, aileler dağıldı... Kıbrıs Rum toplumu, Yunan cuntasının sebep olduğu 1974 trajedisinin en büyük mağdurlarından birisi oldu” yönündeki sözleri Türkiye ve Kıbrıs Türkünün ciğerine ok gibi saplanırken, Rumlar tarafından sevinçle karşılandı.

“Akıncı Barış Harekâtı’nın aslında savaş olduğunu ve en büyük kurbanlarının da Kıbrıslı Rumlar olduğunu itiraf etti” yorumları yapıldı Rum basınında. Cumhurbaşkanı Akıncı’nın tam metin olarak kullandığı konuşmasından seçtiği bazı bölümleri öne çıkaran gazeteler “Kıbrıslı Türk lider ilk kez, hem de Türk istilasının yıldönümü mesajında böyle bir itirafta bulunuyor” ifadesini kullandı. Haberi Politis “Mustafa Akıncı’dan Tarihi Özeleştiri... 1974 savaştı, kurbanları Kıbrıslı Rumlardı” ve Fileleftheros “Akıncı: 1974’ün en büyük kurbanları Kıbrıslı Rumlardı” başlıklarıyla okurlarına aktardı.

Akıncı’nın sözleri, Rum propagandasına güzel destek oldu Allah için… Öyle ya, zaten tüm dünyaya 1974’e kadar ortalık güllük gülistanlıktı, bir gece ansızın Türkiye’nin aklına esti, adayı işgal etti demiyorlar mıydı? İşte Türklerin başındaki lider de bunu teyit etmiş oluyordu.

Barış Harekatı’nı savaş olarak yorumlayan, hatta bırakın Kıbrıslı Türklerin gözünü semaya dikerek Türkiye’nin bir an önce gelmesi için yakarmalarını, bazı Rumların “Türkiye ne zaman gelecek” diye sabırsızlıkla beklediğini unutan/unutturmaya çalışan zavallılar 1963-1974 arasını görmezden gelmeyi tercih ettiler. Kuyulara atılan aileleri, yollardan çevrilerek bilinmeyene götürülen otomobilleri, yakılıp yıkılan köyleri, köylerden sürülen insanları unuttular, unutmak istediler, unutulması için de ellerinden geleni yaptılar. Bunları hatırlatan ırkçı, ganimetçi oldu, bu kişiler barışçı! Sanki de savaşın acılarının unutulmamasını, geçmişten ders çıkarılmasını isteyenler barış istemezmiş gibi… Bulutların üzerinde yaşadıklarından olsa gerek, dimağları 1963-1974 arasını sildi, akılda kalan 1974!

Fazla kafa yormaya gerek yok esasen. Bir neden sonuç ilişkisi kurulsa yetecek 1974 Mutlu Barış Harekatı için. Ki; Türkiye’nin o dönemde savaşa girecek maddi, manevi, politik gücü mü vardı? 15 Temmuz olmasaydı, 20 Temmuz olurmuydu? Türkiye soydaşlarının ısrarına, ezilmesine dayanamayarak, garantörlük hakları çerçevesinde son çare olarak gelmedi mi? En mühimi Türkiye gelmeseydi bugün burada Türk kalacak mıydı?

***

Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis, dün sabah Yunan Askeri Mezarlığı’nda düzenlenen anma töreninde yaptığı konuşmada, 20 Temmuz için “hüzünlü anı günü. Kimi yas tutarken kiminin bayram yapması üzücü. Kıbrıslı Türk liderin, bir barış operasyonu değil savaş olduğunu teslim ettiği dünkü açıklaması rahatlatıcıdır” demiş. Son cümlesi değil ama ilk söyledikleri üzerinde konuşmaya değer.

Anastasiadis haklı, zira zoraki nikahla bir araya getirmek için tüm dünyanın canını yediği iki milletin; bırakın dinini, dilini; sevindikleri, üzüldükleri günler bile farklı. Birinin bayramı, diğerinin yas günü olan iki ayrı millet, politik çıkarlar uğruna zorla bir araya getirilmek istenirken, dini, dili ayrıştırıcı bir etken olarak görmeyen, geçmişte yaşananlara 1974 itibarıyla- Rum penceresinden-, bakmayı “barış havariliği” olarak gören “bizden birilerinin” bu yürek yangınları içinde nasıl huzur bulacaklarını anlamak mümkün değil.

Bilindik bir hikayenin anafikri misali;  “Bende bu kuyruk acısı, sende de bu evlat acısı varken, dost kalamayız…”