Küçük bir mahalle kahvesinde yapılan sohbet bazen büyük bir seminerden daha etkili olabiliyor…

Çünkü samimiyetin gücü, propagandanın gücünden her zaman üstündür…

Son zamanlarda kendimi mümkün olduğu kadar daha rahat mekanlara atıyorum…

Çok bilmişlerin o “formel” ortamlarından uzak duruyorum…

Kibrin, riyanın, nankörlüğün ve sahteciliğin olmadığı bu “salaş” mekanlar beni iyice rahatlatıyor ve yorgunluğumu alıyor…

Yaş altmışa dayanınca, geçmiş yılların yükünün ağırlığını bayağı bir hissediyorsunuz…

Arzu ettiğiniz şekilde yol almanız zorlaşıyor… Sizi zorlayan o ağırlıkları sırtınızdan atmak isteseniz bile çoğu zaman bunda başarılı olamıyorsunuz…

Çocukluğumda yaşlı insanlar niye bu kadar aksi, neden bu kadar tahammülsüz diye sorup dururdum…

Cevabını “yaşayarak” buldum!...

Çünkü 60’tan sonra en iyi ihtimalle geride size kalan zaman 20 sene falan gibi…

Onun da kim bilir ne kadarı hastalıkla boğuşarak, ne kadarı çoluk çocuk derdiyle uğraşarak geçecek?

O nedenle kıymetini anlayan için boşa harcanan bir dakika bile trilyon değerinde!...

İşte tam da bu yüzden insan, hayatında kimleri ve neleri tutacağına daha dikkatli bakmaya başlıyor…

Zamanı hoyratça tüketen ilişkilerden, ruhunu yoran ortamlardan usul usul uzaklaşıyor…

Artık kimseye bir şey ispat etme derdi duymuyor…

Ne olduğunuzu bilen biliyor, bilmeyene de uzun uzun anlatmanın bir anlamı kalmıyor…

Bir bakıyorsunuz; yüksek sesle konuşanlar, sürekli ahkâm kesenler, her konuda fikri olanlar eskisi kadar size cazip gelmiyor…

Onların yerini az konuşup çok dinleyen, bir çay eşliğinde hayatın içinden iki kelime eden insanlar alıyor…

Çünkü o iki kelimenin içinde çoğu zaman gizlenmiş koskoca bir hayat tecrübesi fark ediyorsunuz…

Gençken kalabalıkların gücüne inanıyorduk…

Alkış çoksa, ses yüksekse, ışık parlaksa doğru oradaymış sanıyorduk…

Meğer doğrular çoğu zaman loş köşelerde, küçük masalarda, kırık dökük sandalyelerin etrafında saklanıyormuş da haberimiz yokmuş!…

İnsan yaş aldıkça anlıyor ki; dostluk vitrinde sergilenen bir süs eşyası değil…

Gerektiğinde omzunu dayayacağın, sustuğunda bile seni anlayacak bir yürek meselesi…

O yüzden bugünlerde gösterişten çok sadeliği, kalabalıktan çok sükûneti, uzun nutuklardan çok kısa ama sahici cümleleri seviyorum…

Belki de yaş almak dediğimiz şey tam olarak budur… Hayatı büyütmek veya gereksiz ayrıntılara boğmak değil hayatı mümkün olduğunca basitleştirmek…

Bedeninizin değil, ruhunuzun tatminine odaklanmak… Bu anlamda bütün fazlalıklarınızdan kurtulmak!...

Biriktirmek yerine “sadeleştirmeyi” önemsemek…

Eskiden “olsun” dediğim pek çok şeye bugün “olmasa da olur” diyebiliyorum…

Gereksiz tartışmaları, kırıcı cümleleri, içi boş kalabalıkları birer birer hayatımdan çıkarmaya başladım…

Artık haklı çıkmak değil, huzurlu kalmak önemli…Kazanmaktan çok kaybetmemek…Her şeye yetişmek değil, kendimize geç kalmamak değerli…

Bir selamın, içten bir hâl hatır sormanın, sessizce paylaşılan bir çayın kıymetini daha iyi anlamaya başladım… Çünkü artık biliyorum ki; insan en çok, en sade anlarda kendisi olabiliyor…

Salaş mekânların bana daha cazip gelmeye başlaması belki de bu yüzden…

Zira orada kimse kimseyi etkilemeye çalışmıyor…Herkes olduğu gibi… Maskesiz, hesapsız, iddiasız…

Ve insan şunu da fark ediyor; azla yetinmek bir yoksunluk değil, bilakis büyük bir özgürlük… Çünkü ne kadar az şeye ihtiyaç duyarsanız, o kadar az şeye bağımlı oluyorsunuz…

Artık yeni şeyler eklemekten çok, eskileri ayıklamak gerekiyor…Hayata değil; hayattan beklentilere bir çeki düzen vermek gerekiyor…

Her çağrıya cevap vermemek, her davete icabet etmemek, her söze kulak asmamak da bir olgunluk göstergesi…

Bir zamanlar “ayıp olur” diye katlandığımız pek çok şeyin ruhumuza ne kadar ağır geldiğini bugün daha net görüyoruz…

Meğer insan en çok kendine haksızlık ediyormuş…

Şimdi daha seçiciyim… Sözümde, dostumda, durduğum yerde… Beni yoran değil, bana iyi gelen ne varsa onun peşindeyim…

Çünkü kalan zaman az… Ve o zamanın her dakikası kıymetli… Onu da kırgınlıklara, anlamsız tartışmalara, sahte gülüşlere harcamaya niyetim yok…

Varsa bir çay, varsa samimi bir sohbet, varsa içten bir selam… Bu kadarı kafi…
Gerisi külliyen teferruat!

Cml Cargo Eurovizyon Banners Yatay Iceri