Kendi maliye ve para politikasının olması, kendi ulusal parasını kullanıyor olması da durumu kurtarmıyor.

Britanya, AB zirvesinde kullandığı veto ile büyük bir kırılma yarattı. Kırılma, parasal birlik için zayıf bir alan bırakan mali birlik konusunda oldukça katı kuralların getirilmesine Britanya’nın veto kullanmasıydı. Kırılmanın arka planında yatan, AB’ye ilişkin düzenlemelerin Merkel ve Sarkozy tarafından ‘euro bölgesi odaklı’ olarak alınmaya kalkışılması. Malum, Britanya euro bölgesi içinde yer almıyor. Alınması istenen kararların da küresel finansal hizmetlerin kalbi olan Britanya için önemli sonuçları olacak.
Örneğin Avrupa Merkez Bankası (ECB), euro cinsi menkul kıymetlerin takas işlemlerini yapan kuruluşların euro bölgesinde yerleşik olmalarını talep ediyor. Bu, Britanya’nın finansal hizmetler sektörünü küçültecek bir karar olacak. Ya da finansal işlemlere vergi konulması. Ayrıca, finansal kuruluşlara getirilecek sıkı düzenlemelere Britanya pek sıcak bakmadığı gibi, bu kuralları görece daha yumuşak uygulama esnekliğine de sahip olamayacak.
Britanya’nın bu vetosunun ‘açık uçlu’ olmadığı, yukarıdaki örnekte olduğu gibi bazı taleplerin sağlanmasına da bağlı olduğu anlaşılıyor. 

Euro için isteksizdi
Britanya AB’nin içinde ama AB’nin ortak parasının içinde değil. Son 20 yılda olmak için de çok istekli bir görüntüsü olmadı.
Ekim 1990’da bugünkü euronun kuruluş temeli olan Avrupa Döviz Kuru Mekanizması’na (ERM) katılma kararı veren Britanya, 16 Eylül 1992’de yaşanan ‘Kara Çarşamba’ ile fiilen ERM dışı kalmıştı.
Bundan neredeyse 20 yıl önce uluslararası mali piyasalarda yaşanan ‘Kara Çarşamba’da; Britanya poundu sert değer kaybederek ERM içinde öngörülen alt banda gerilemişti. Bu seviyede ise müdahale edilmesi mekanizma gereğince bir zorunluluktu. Britanya Merkez Bankası (BOE) pound satın almaya başlamış, faizleri de yüzde 10’dan yüzde 15’e çekmişti. Ama işe yaramamıştı. Pound birkaç ay içinde yüzde 15 gibi sert değer kaybına uğramış, Britanya ERM’den çekilmişti. Piyasalarda, o dalgalanma sırasında George Soros’un yaklaşık 1 milyar pound kazandığı efsane olarak anlatılmaya başlanmış, Soros adı o günden sonra popüler hale gelmişti.
‘Kara Çarşamba’ sırasında merkez bankasının yaptığı müdahalenin maliyeti 13 ila 27 milyar pound arasında telaffuz edilmişti. Oysa 2005’te yayımlanan belgelerde bunun 3.3 milyar pound olduğu açığa çıktı. Bu bilgiyle bugünden geriye doğru bakınca, Britanyalıların ERM içinde olmaya pek de istekli olmadıklarını düşündürüyor. 

Finansal sistem küçülüyor
İzleyen yıllarda AB’nin temel uyum süreçlerini yerine getiren Britanya, hiçbir zaman ERM’ye katılmaya dolayısıyla euro içinde yer almaya niyetli görünmedi.
Britanya bu kırılmayı yarattı. Çünkü kendi ulusal çıkarlarını işaret ediyor. Kamuoyunda da gelen eleştirilerin büyük bir bölümü, AB’den kopmanın uzun vadede zararlarının olabileceği yönünde. Ama bu hareketten de çok mutsuz değiller.
Doğrusu, bundan 18 ay önce Yunanistan’la patlak veren AB’deki finansal kriz süresince her şey konuşuldu ama Britanya’nın zorlukları konusunda çok az şey yazılıp çizildi. Çünkü hâlâ kendisinin kontrolünde olan bir maliye politikası ile para politikası ve önemlisi kendi ulusal parası vardı.
Şimdi öyle bir yere gelindi ki; tek başına kendi maliye ve para politikasının olması, kendi ulusal parasını kullanıyor olması da durumu kurtarmıyor. Zaten kriz nedeniyle küçülmeye devam eden finansal sistem, Britanya için en yaşamsal sorun haline gelmiş durumda. Merkel ve Sarkozy ise radikal adım yerine, olabildiğince euronun ayakta kalmasını kendi çıkarlarına uygun görüyorlar. Bu yönde attıkları adımlar da çatışma yaratır hale geliyor.
İşte AB’deki ‘çatlamanın’ arka planı bu.